2010 İstanbul Deklerasyonu

2010 İstanbul Deklerasyonu

Yeni Bir Dünya: Niçin ve Nasıl?” konulu 19. Uluslararası Müslüman Topluluklar Birliği Kongresi bugün sona erdi.

Avrupa, Asya, Ortadoğu ve Afrika’dan eski devlet başkanı, başbakanlar, bakanlar, bilim adamları, siyasetçiler, siyasi parti liderleri, sivil toplum temsilcileri ve işadamlarının katıldığı “Yeni Bir Dünya: Niçin ve Nasıl?” konulu 19. Uluslararası Müslüman Topluluklar Birliği Kongresi bugün sona erdi.  

Ekonomik ve Sosyal Araştırma Merkezi ESAM’ın, 27- 29 Mayıs 2010 tarihlerinde İstanbul Kaya Ramada Plaza Otel’de düzenlediği uluslararası Kongre’ye 58 ülkeden 185 yabancı delege ve 130 yerli delege iştirak etti. Kongre’ye iştirak eden delegeler, İstanbul’a davet edilmekten ve İstanbul’un Fethi’nin 557. yılı kutlamalarına katılmaktan dolayı memnuniyetlerini dile getirdiler.

Kongre’nin birinci gününde kuvvet merkezli mevcut dünya düzenin ürettiği ve çözemediği sorunlar üzerinde duruldu. Bugün beşeriyet sadece mali ve iktisadi sorunlar ile karşılaşmamaktadır. Mevcut dünya düzeni sosyal hayatın hemen her alanında yeni sorunlar üretmekte ve bu sorunları çözmeye çalışırken başka sorunlara yol açmaktadır. Bugün dünyamız bir medeniyet bunalımı ile karşı karşıyadır. Batı medeniyeti sorun çözme yeteneklerini kaybetmiştir. Tarih boyunca sorun üreten medeniyetlerin çöküşü kaçınılmaz olmuştur.

Bugün bütün dünyanın karşı karşıya kaldığı Küresel Mali- Ekonomik Bunalım bir bakıma mevcut Kapitalist Dünya Düzeninin tezgâhladığı en son sömürü oyunudur. Bu bunalım, sosyal, kültürel, ahlaki boyutu olan bir medeniyet krizidir.  Bu düzenin kâinat, eşya ve insan anlayışı yanlıştır. Bu anlayışla karşılaşılan sorunlara çözüm üretmek mümkün değildir. 

Hak ve adalet merkezli yeni bir medeniyetin kuruluş zamanı gelmiştir. İnsanlığın karşılaştığı sorunlara çözüm getirecek bu yeni medeniyet, başka bir ifadeyle “Yeni Bir Dünya” Hak ve adalete inanan Müslümanların öncülüğünde kurulacaktır.

Kongre’nin ikinci gününde mevcut dünya düzenin bütün dünyada ve özellikle İslam coğrafyasında ürettiği siyasi, iktisadi ve sosyal sorunlar tartışıldı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra galip devletlerin Yalta Konferansı ile kurdukları mevcut ırkçı-tekelci dünya düzeninin ürettiği sorunların boyutları hakkında farklı görüşler serdedildi. 

Galip devletler tarafından kurulan mevcut dünya düzeninin hâkim ideolojisi, ırkçı-tekelci Siyonizm’dir. Bu ideoloji, beşeriyetin büyük bir bölümünü ötekileştiren tahakkümcü ve sömürgeci bir ideolojidir. Bu anlayışa sahip olan ırkçı-tekelci mihraklar, “Biz dünyanın en üstün ırkıyız. Dünyayı biz yönetmeliyiz. Diğer milletler bize köle olmalıdır. Bize vaat edilen gün geldi. Bu amaca ulaşmak için önümüzdeki bütün engelleri aşacak güce sahibiz” iddiasında bulunmaktadırlar.

Bu ideolojiye sahip olan bir avuç iyi teşkilatlanmış azınlık, dünya kaynaklarının önemli bir bölümüne hükmetmektedir. Bu mihraklar dünyada savaşlar çıkartmakta, çatışmalara ortam hazırlamakta ve tekelci konumlarını güçlendirmek için mali ve iktisadi bunalımları tetiklemektedir. Kendi çıkarları için beşeriyetin üçte ikisini yoksulluğa ve sefalete mahkûm etmektedirler. Bu grup, yalan ve hile ile birçok Batı ülkelerinin kurum ve kuruluşlarının denetim ve yönetimini ele geçirmişlerdir. Dünyayı sömürdükleri gibi Batılı kitleleri de kontrol ettikleri medya yoluyla boş gündemlerle oyalamakta, aldatmakta ve sömürmektedirler.

Batılı büyük devletler yumuşak güçlerini kaybetmişlerdir. Bu nedenle saldırganlıkları artmıştır. İleriki yıllarda hem özel, hem de kamu tekeller sömürü sürecini hızlandıracak; iktisadi sorunlarını çözemeyen kapitalist ülkeler daha fazla insan haklarını ihlâl edecekler ve özgürlükleri kısıtlayacaklardır. Ülkelerindeki azınlıkların ve Müslümanların temel haklarına yeni kısıtlamalar getirilecektir. İnsanların kılık kıyafetleri, ibadetleri ve inançları ile uğraşacaklardır.

Peygamberlerin öncülüğünde kurulan hak ve adalet merkezli medeniyetler yeryüzüne barış ve huzur getirmişlerdir. Bu medeniyetlerin hâkim olduğu dönem ve toplumlarda sosyal kurumlar haklı olanların haklarını korumuş ve nimet külfet paylaşımında adaleti tesis ederek toplumların sosyal barış ve dayanışma içinde yer almalarına ortam hazırlamışlardır.

Hak ve adalete inanların önderliğinde kurulacak bu “Yeni Dünya Düzeni” yeryüzünde hukukun üstünlüğünü ve nimet - külfet paylaşımda adaleti tesis ederek barış ve dayanışmayı sağlayacaktır. Yeryüzü imar ve ıslah edilecektir. Irkçı-tekelci emperyalizmin hile ve desiseleri akamete uğratılacaktır.


YENİ BİR DÜNYA ‘NİÇİN’ KURULMALIDIR?

İnsanlığın çözülmesini beklediği başlıca sorunlar şunlardır:

Mevcut dünya düzeninin ürettiği ve fakat çözemediği bazı sorunlar;

-      Tekelleşme,

-      Çok uluslu şirketlerin siyasi sosyal gidişatı yönlendirmeleri,

-      Açlık ve yoksullaşmanın yaygınlaşması,

-      Gelir dağılımındaki adaletsizlik,

-      Enflasyon, pahalılık, İşsizlik,

-      Sömürü, faiz ve borç sarmalı,

-      Çatışma ve terör,

-      Uluslararası kaynak paylaşımındaki adaletsizlik,

-      Mafya, rüşvet ve ahlaki değerlerin erozyonu,

-      Uluslararası kurumların çarpık yapılanması,

-      Para- mal dengesinin bozulması,

-      Sembolik değerlerin ticaret hacminin aşırı büyümesi,

-      Kaynak israfı,

-      Küresel çevre kirliliği ve doğal dengenin tahribi,

-      Aile kurumunun tahribi, ahlaki yozlaşma

-      Mültecilerin sayısının 30 milyona varması,

-      Silahlanma ve askeri harcamaların korkutucu boyutlara ulaşması.

Yukarıda belirtilen sorunlar bütün beşeriyeti tehdit etmektedir. Mevcut dünya düzeni bu sorunlara çözüm üretememektedir. Belirtilen sorunları kronikleştirmektedir.

 

İSLAM ÜLKELERİNİN MARUZ KALDIĞI ANA TEHLİKELER:

*     İslam ülkelerinin parçalanması,

*     Ekonomik yönden çökertilmesi,

*     Manevi değerlerin yozlaştırılması ve tahribi,

*     Halkın büyük bir kısmının yalnızlaşması ve yoksullaştırılması tehlikeleriyle karşı karşıyadır.

-      Bugün Afganistan, Irak, Keşmir’in bir bölümü, Doğu Türkistan ve Filistin toprakları işgal altındadır. Keşmir, Kıbrıs, Pakistan’da Sıvato Vadisi, Moro- Mindenavo ve dünyanın birçok bölgelerinde yapay çatışma ve huzursuzluklar devam etmektedir.

-      Filistin halkının toprakları zorla işgal edildi. Milyonlarca Filistinli kendi ülkelerinden sürgüne gönderildi.

-      Gazze halkı ambargo ve kuşatma altındadır. Çocuklar ve yaşlılar ilaçsızlıktan ölmektedir. Bir toplum kendi topraklarında adeta hapse mahkûm edilmiştir.

-      Mescidi Aksa Siyonist mihrakların yıkım tehdidi altındadır.

-      Filipinler’deki Bansa Moro ve Mindaneavo halkının karşılaştığı baskıdan kurtarılması için bütün Müslüman ülkeler birlikte hareket etmelidir.

-      Hindistan’ın Jammu Keşmir’ deki katliamlarının durdurulması için delegeler kendi hükümetleri nezdinde girişimde bulunmalıdır. 5 şubat Keşmir günü de bütün dünyada mazlum ve mağdurların sorunları kitlelere anlatılmalıdır.

-      Doğu Türkistan’daki Çin zulmünün bitmesi için alım güçlerini gerekirse kullanmalıdır.   

-      Avrupa’da yaşayan Müslümanların temel hak ve özgürlükleri kısıtlanmakta; evlenmek isteyen hanım ve beylerin temel hakları ihlâl edilmektedir. Mabedlerin inşası ve Müslümanların aile birleşimleri zorlaştırılmaktadır.

-      İslamafobia girişimleriyle İslam adeta terörle özleştirilmeye çalışılmaktadır. İslamafobia kişisel, toplumsal, kurumsal, idari ve siyasi amaçlar için bir araç olarak kullanılmaktadır.

-      Bazı İslam ülkelerinde kitlelerin iktidara katılma arzuları engellenmekte; sanal korkularla kitleler yönetilmeye çalışılmaktadır.

-      Sömürgeci zihniyetin başvurduğu bir başka psikolojik silah ise İslam coğrafyasında tefrika çıkartmaktır. Maalesef bazı Müslümanlar da bu planlara hizmet etme davranışları içine girmişlerdir.

-      İşbirlikçi yöneticiler sözleri ile demokrasiden söz etmektedirler. Eylemeleri ise hile ve aldatmadan ibarettir. Gerçekte bu yöneticiler demokrasiyi savunmamaktadır. Onlar halkı demokrasiye alet etmekle “demokratur” oyunu oynamaktadırlar. Bu oyunla toplumsal doku sürekli zedeleniyor; sözde demokrasiler içerisinde müslümanca düşünme ve yaşamaya imkan tanınmıyor.

Yeryüzünde yaşayan yaklaşık 1 milyar 600 milyon Müslümanı temsil eden bütün delegeler hak ve adalet merkezli “Yeni Bir Dünya” inşa etmenin zamanın geldiğini oy birliği ile kabul ettiler. Beşeriyet İslam’ın şefkat ve adaletine muhtaçtır. Artık tarihin gidişatını yeniden İslam ve Müslümanlar belirleyecektir.

Bu kongrenin sadece Müslümanları temsil etmediği, yeryüzünde sömürülen, işsiz ve aç bırakılan bütün mağdur, mazlum ve ezilenleri temsil ettiği vurgulandı. Dünyanın neresinde olursa olsun bütün mağdur ve mazlumların sorunlarının Müslümanların sorunları olduğu ilân edildi.

 

YENİ BİR DÜNYA ‘NASIL’ İNŞA EDİLECEK?

Öncelikle İslam dünyası kendi gücünün farkında olmalıdır. İslam dünyası ancak İslam Birliği ile bu gücünü ortaya koyabilir. İslam toplumları ve İslam ülkeleri söylemde ve harekette ortak bir dil ve ortak bir hedef oluşturmalıdırlar.

Müslümanlar kendi inancı, dünya görüşü ve değer ölçülerini esas alarak karşılaşılan sorunlara, usul-u fıkıh yöntemlerini kullanarak kalıcı çözümler üretmelidirler. Yaşadığımız yerlerde diğer şuurlu Müslümanlarla birlikte imar ve ıslah çalışmalarımızı başlatmalıyız.

Müslüman topluluklar kendi ülkelerinde yeni araştırma merkezleri kurmalı. Mevcut kuruluşlar ile ilgilenmeli. Bütün kurum ve kuruluşlarımız Kur’an’ın ışığında karşılaşılan sorunlara çözüm üretmeye çalışmalıdır. Elde edilen neticeler isteyen herkesle paylaşılmalıdır.

Müslüman ülkelerdeki baskı ve dayatmaların kaldırılması için toplumun bütün katmanlarıyla platformlar oluşturulmalı, Müslüman ülkeler kendi ülkelerinde temel hak ve özgürlüklerin sağlanması için gayret sarf etmelidir.

Müslümanların dünya görüşü ve değer ölçülerine göre bütün sosyal kurum ve kuruluşların varlık nedeni sosyal hayatta hukukun üstünlüğünü sağlamak ve nimet-külfet paylaşımında adaleti tesis etmektir.

Müslümanların sahip olduğu zengin doğal kaynaklar kıyasıya sömürülmektedir. Müslümanlarda kitlelerin haksızlığa karşı tavır alma bilinci geliştirilmelidir.

Müslüman aydın ve yöneticiler, ırkçı-tekelci zihniyet tarafından psikolojik baskı altında tutulmakta; kendilerine ve halklarına güvenme duyguları zayıflatılmaktadır. Müslüman yöneticiler bu yenilgi psikolojisinden kurtulmalıdırlar.

Hak ve adalet esasına göre kurulan D-8 Teşkilatı güçlendirilerek bütün mazlum milletleri kapsayacak küresel bir entagrasyona dönüştürülmelidir. Yeni Bir Dünya’nın tesisi için D-60 ile yeryüzünde barış ve huzurun sağlanması ve akabinde de D-160’ların kurulmasıyla bütün insanlığa saadet dünyasının sunulması hedeflenmelidir.

Psikolojik bağımlılığın sona erdirilerek haklının yanında ve dayanışmayı sağlayacak yeni uluslararası enstitüler kurulmalıdır. Çünkü; dünya askeri güçten daha fazla düşünce gücüne muhtaçtır. Bu nedenle; siyasi, ekonomik, ileri teknoloji, kültürel işbirliği ve eğitim ile manevi değerleri ve aileyi geliştirme enstitülerine ihtiyaç vardır.

Kongre üyeleri arasından insan hakları ihlallerini ve İslam topluluklarının yoğun bulunduğu ülkelerdeki seçimleri izlemek üzere Gözlemci Kurul oluşturulmalıdır.

Çalışamayan veya işsiz kalan herkese, insanlığa ait olan dünya kaynaklarından elde edilen hâsıladan geçimlerine yetecek bir payın verilmesi için yeni hakça bir paylaşım anlayışı geliştirilmelidir.

Müslüman ülkeler arasında iktisadi işbirliği imkânları geliştirilmeli ve bu amaçla yeni iktisadi kurumlar kurulmalıdır. Müslümanlar yeryüzünde yoksulluğu kaldırmak amacı ile kendi uluslararası para sistemini ve uluslararası yatırım bankasını kurmalıdır.

Mevcut sömürü sistemini besleyen dolar ve euro para akışı yerine İslam dünyası kendi para birimini hayata geçirmelidir. Müslümanlar arasında karşılığı net belirtilmiş olan ortak bir para birimi, İslam Dinarı tedavüle sokulmalıdır.

Türkiye’de geliştirilen “Adil Ekonomik Düzen” Kapitalizm ve Sosyalizmden farklı fıtri bir düzendir. Siyasi partiler bu modelden hareketle iktisadi programlar hazırlayıp kitlelere sunmalıdır.

Borç ve faiz sarmalıyla ekonomileri çökertilen İslam ülkeleri, kendi inançları ve değer ölçülerine göre faizsiz banka ve finans kurumları kurmalıdır.

Müslümanlar bütün fakirleri kapsayacak sosyal güvenlik kurumları kurmalı ve yer yüzünün bir bakıma kirası olan zekat fonundan bütün mağdurlar yararlandırılmalıdır.

Müslümanlar tüketim güçlerini kullanarak dünya barışını ihlal eden ülke ve firmaların mallarını boykot etmelidirler.

Teknoloji üretim merkezleri kurulmalı ve bu merkezlerde beşeriyetin yararına olacak yeni teknolojiler geliştirilmelidir. Bu teknolojiler saldırgan güçlerin tahakkümünü önleyecek alanlarda kullanılmalıdır.

İslami prensiplerin doğru anlatılması amacıyla Müslüman alimler arasında işbirliği sağlanmalı ve kitlelerin ilmi çalışmalardan haberdar edilmesi için medya imkanları geliştirilmelidir.

İslam dünyasındaki araştırma merkezleri arasında ortak proje üretmek ve bilgi paylaşmak amacıyla işbirliği ve dayanışma sağlanmalıdır. Bu alanda ESAM işbirliği ve dayanışmaya hazırdır.

Dünyadaki bütün müspet medya temsilcilerinin katıldığı Uluslararası Medya Kongresi hazırlıkları başlatılmalıdır. Medya ve internet kullanılarak tekelci emperyalist mihrakların İslam’a yönelik yalan ve yanlış bilgi aktarma yani dezenformasyon girişimleri engellenmelidir.

Eğitimde, ahlak ve maneviyat öne çıkartılmalıdır. İslam dünyasının manevi ve ahlâki değerleri tahrip eden girişimleri akim bırakacak eğitim yöntemleri geliştirilmeli ve Müslümanların eğitim ile ilgili deneyimleri ülkeler ve toplumlar arasında paylaşılmalıdır.

İslam dünyasında yoksullara yardım eden kuruluşlar arasında yardım dağıtmada işbirliği sağlanmalı ve yapılan yardımlar Müslüman ülkelerin üretim kapasitesini artırmalı ve çalışacak yaş ve güçte olanlara iş imkânı sağlamalıdır.

Kadının maddi ve manevi olarak istediği her alanda inancına göre eğitim görmesi için gerekli imkanlar sağlanmalıdır. Bu yöndeki çalışmalar İslam ülkelerinin yanı sıra kılık ve kıyafette yasak koyan batılı ülkeler nezdinde de yürütülmelidir.

Aile kurumu zayıflatılmakta ve bütün dünyada tek tip aile modeli oluşturulmaya çalışılmaktadır. Özellikle İslam dünyasında aile yapımızın genleriyle oynanmak istenmektedir. Eşcinsel oluşumlar İslam dünyasına sızdırılmakta ve aile tanımlaması kapsamına alınmaya çalışılmaktadır. Ailenin ve kadının korunması amacıyla kurumsal çalışmalar yürütülmelidir.

Son zamanlarda Batı dünyasında tesettür üzerinden kötü ve çirkin bir propaganda ile kadınların özgürlüğü adı altında Müslümanlar basit ve gülünç nedenlerle suçlanmaktadır.

19. Uluslararası Müslüman Topluluklar Birliği Kongresine katılan delegeler yukarıda belirtilen kararları oybirliği ile aldılar. Bu kararların bütün beşeriyetle paylaşılması için bütün dünya dillerine çevrilmesini ve herkese, her yere ulaştırılması için çalışılmasını istediler.   Kongrenin kurumsallaştırılması için ESAM’ın gereken girişimlerde bulunmasını tavsiye ettiler. 

Müslümanların zenginleşmesi ve her alanda söz sahibi olmaları tahakkümcü çevreleri endişelendirmiş ve bunlar İslam’ı bir tehdit (İslamofobia) olarak gösterilmektedir. Siyonizm İslam’a karşı küresel bir kampanya başlatmıştır. Bütün Müslümanlar ve barıştan yana olan herkes bu sinsi plan ve tuzağa karşı uyanık olmalıdır.

Müslümanları temsil eden teşkilatlar İslam’ı tanıtıcı programlar hazırlamalı ve insanlara İslam hakkında doğru bilgi aktarmalıdır. Çoğunluğu Müslüman olmayan ülkelerde Müslümanlar özel günler ve programlar düzenlemeli, Müslüman olmayanlar davetedilmeli ve İslam hakkındaki ön yargıları azaltılmalıdır.

Yeryüzünde mağdurları koruyacak bir müessese yoktur. Vahşice, barbarca, hapishaneler, okullar ve hastaneler bombalanıyor. Kültürel kimlikler değiştirilerek, toplumlar kimliksizleştiriliyor. Irkçı emperyalizm insanlığın sınırlarını zorluyor. Yoksulluk, açlık yeryüzüne hükmederken, kölelik yeniden geri gelmiştir. Misyoner faaliyetler haçlı seferleri ruhuyla İslam’a karşı her türlü tehdit ve saldırıyı meşru görmektedir.

Şuurlu Müslüman kitleler “Yeni Bir Dünya’nın” kurulmasının temel gücüdür. Müslümanlar birleşmeli ve ortak hareket etmeli, her alanda birlik ve dayanışmayı sağlamaya çalışmalıdır. Müslümanlığın birlik ve dayanışması bütün beşeriyet için rahmet olacaktır.

Dünyadaki bu zulüm düzeni karşısında gün inananların birleşme günüdür. Sadece konuşma değil, ciddi ve kararlı adımların atılma günüdür. Gün kendi inancımızın ve değer ölçülerimizin etrafında toplanarak, kendi medeniyetimizi ihya için çalışma günüdür. Yeryüzünde her çeşit baskı ve haksızlığı kaldıracak YENİ BİR DÜNYA’nın kurulması günüdür.

Kaynak:Haber Kaynağı

Etiketler :