Umur Talu, Özkök hakkında yazdı

Umur Talu, Özkök hakkında yazdı

Kötülüklerinden asla pişman olmayanların…Bir özür bile esirgeyenlerin yanında…Bir özür için mezar başına gidenler hiç yoktan ve nihayetinde iyi bir şey yapmıştır!

Yıllarca bunu yapmamış olsalar bile.

Lakin, Hürriyet’in eski genel yayın yönetmeni, Ahmet Kaya’nın mezarı başında sadece ondan özür dilemişse…

Çok eksik bir iş yapmış.

Bir kere; gez gez, özür özür, o mezarlar hiç bitmez.

Sadece Paris’te değil, bütün yurtta, en ücra köşelerde bile dolaşması lazım.

Hem de sadece mezarlıklar değil; henüz mezarı bile olmayan onca insan için de.

 

***

 

Fakat esas sorun şu:

Bugün Ahmet Kaya’dan, daha doğrusu mezar taşından; yarın belki Hrant Dink’ten, yani onun da mezarından özür dile…

Fakat sana bunu yaptıran “derin kankalıklar” yahut “sit gazetecilik” için zerre özür dileme.

O gazetecilik için kökten özür dilemeden, uzanıp da uykuya yatmış birkaç tanınmış kayıp huzurunda “sit özür” sergilemek, olsa olsa, kendi fotoğrafını onca sütuna yayıp bir de öyle nemalanmaya, ölüler diyarında kendi egonu koşturmaya heves olur.

Tamam; manşetten vurduğuna özrünün onca sütuna sergilenmesi de bir nevi denge ama…

Fark şu:

Onlar orada cansız yatıyor…

Sen dimdik ayaktasın!

Fark şu:

Tufan; sizin operasyonda cezaevinde katledilenler, delik deşik, alev alev, gaz gaz yatıyor…

Sen hakikate, insafa, utanca hala çok uzaktasın!

Fark şu:

Bunların asla tek sorumlusu değilsin ama; onca ölüme, onca acıya, onca sansüre, onca kakarakikiriye, onca manipülasyona, onca pis işbirlikçiliğe, onca gazetecinin alın terinin, haysiyetinin gaspına bulaşmış sen ayaktasın…

Gazetecilik ve insanlık orada yatıyor!

 

***

 

O yüzden…

Esas özür dilemek…

Özrünü dahi renkli bir “sit com” şovuna bulamak değil…

Yıllarca yaptığın, yaptırdığın gazetecilikten ötürü artık midesi bulanmak…

Kusmak, kusmak, kusmak…

Onca günahı itiraf ve istifra edip kendi pisliğinden utanmaktır.

Bir kez utanan…

O pisliği yahut o pislikle ne yapacağını da dahi derin, daha içten düşünür!

Yoksa, ne kadar kazırsan kazı, vicdan bu, asla rahat bırakmıyor işte!

İster sen hala tavşan gibi ayaktayken…

İster bir gün en derin uykulara dalmak üzereyken!

 

***

 

Özür diledin ama…

Peki Ahmet Kaya sana toprak toprak, Hasan Hüseyin’le birlik ne dedi, duyabildin mi:

 

Yaşayanlar bir gün ölür

Bir gün ölür elbette

Ağaçlarla balıklarla

Kuşlarla ben amenna

 

Ağlayanlar bir gün güler

Bir gün güler elbette

Uyanmakla anlamakla

Bilmekle ben amenna

 

Kısa çöp uzun çöpten

Hakkını alacak elbette

Direnmekle güvenmekle

Barışla ben amenna

 

***

Vicdan dediğin, yaz sıcağında bile, bir mezar taşı önünde, Pere Lachaise gölgelerinde, ürpertir insanı:

Bir soğuk yel eser, üşür ölüm, ölüm bile!

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.