Başbakan Erdoğan'dan Suriye'ye uyarı

Başbakan Erdoğan'dan Suriye'ye uyarı

Ankara'da bulunan diplomatlara verdiği iftarda konuşan Başbakan Erdoğan "Suriye düşmanca tavrını sürdürürse misliyle karşılık veririz" dedi

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Ramazan'ın yücelttiği yardımlaşmayı, dayanışmayı, paylaşmayı, sadece Müslümanlar arasındaki değerler olarak değil, insanlar arasında, dünyanın tüm insanları arasında ortak değerler olarak görüyoruz'' dedi.

Erdoğan, AK Parti Dışilişkiler Başkanlığı'nca parti genel merkezinde düzenlenen ''5. Geleneksel Ankara'daki Yabancı Misyon Şefleri ve Büyükelçiler İftar Yemeği''ne katıldı.

Burada konuşan Erdoğan, Ramazan ayının, tüm İslam coğrafyası ve tüm Müslümanlar için çok büyük ve derin anlamlar içerdiğini belirterek, Ramazan ayının, aynı zamanda Müslümanlar için kendisine ayna tuttuğu, iç muhasebesini yaptığı ve kendisini hesaba çektiği bir ay olma özelliği de taşıdığını söyledi.

Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:

''Bu ay içinde, günün belli bölümünde, birey olarak kendimizi dünyevi zevklerden büyük ölçüde soyutlarken, aslında kendi iç dünyamızdan başlayarak, evrene doğru ruhani bir seyahat gerçekleştiriyoruz. Biz, Ramazan ayını ve orucu; aç kalmak, susuz kalmak olarak değil, tam tersine, 'samanyolunda ziyafet' olarak tanımlıyoruz.

Ramazan ve oruç bizim için zaman boyutunda bir seyahattir. Ramazanda bir yandan kendi iç dünyamıza doğru ilerlerken, kendimizi adeta keşfederken, aynı anda benliğimizden evrene, benliğimizden samanyoluna, kendi nefsimizden başkalarının dünyasına doğru yolculuk yapıyoruz.''

-''Ramazan ve oruç toplumsal bir anlam taşıyor''-

Ramazan ve orucun, bireysel olmaktan çok toplumsal bir anlam da taşıdığını belirten Başbakan Erdoğan, insanın kendi iradesiyle kendisine yaşattığı açlık ve susuzlukla, başkalarının sorunlarını, dertlerini, ihtiyaçlarını anlamaya ve hissetmeye çalıştığını ifade etti.

Başbakan Erdoğan, Ramazan ayı içinde yardımlaşmanın, dayanışmanın ve paylaşmanın daha fazla gözetildiğini, insanların komşularından başlayarak dünyanın her köşesine ulaşmaya ve en ücra yerleri yüreklerinde hissetmeye gayret ettiklerini dile getirdi.

Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:

''Bizler, Ramazan ve orucu, bize insanlığımızı ve insani değerleri tekrar tekrar hatırlatan, onları daha da yücelten, insana ve insani değerlere daha fazla anlam katan fırsatlar olarak görüyoruz.

Ramazan ve oruç, bizim için, İslami anlamının çok daha ötesinde, insani anlamlar da taşıyor. Ramazan'ın yücelttiği yardımlaşmayı, dayanışmayı, paylaşmayı, sadece Müslümanlar arasındaki değerler olarak değil; insanlar arasında, dünyanın tüm insanları arasında ortak değerler olarak görüyoruz. Bugün, buradaki buluşmamızı, işte bu anlamda son derece önemli buluyorum. Ramazan sofrası, iftar sofrası, Müslüman olsun ya da olmasın, oruç tutsun ya da tutmasın, herkesin sofrasıdır, herkes için ekmek, su, yemek ihtiva eden bir sofradır.

Bizim bugün burada kurduğumuz sofra, Ramazan'ın ruhuna denk düşen, insanları bir araya getiren, insanları buluşturan bir muhabbet sofrasıdır, bir sohbet sofrasıdır. Bizimle bu muhabbeti paylaşmaya gelen, bizimle sohbet için bu ortak sofraya oturan herkese bugün bir kez daha yürekten teşekkür ediyorum. Dost ve kardeş ülkelerin temsilcilerini bir araya getiren bu iftar sofrasının, bölgelerimizde, dünyamızda, barışa, dostluğa, dayanışmaya ve paylaşmaya vesile olmasını gönülden diliyor, arzuluyorum.''

 Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:

''Yakın coğrafyamızda yaşanan sıcak gelişmeler nedeniyle Türkiye'nin dış politikası gerek yurtiçinde, gerek yurtdışında bugünlerde değişik boyutlarıyla değerlendirme konusu yapılıyor. Öncelikle, bugün bir daha şu hususun altını kalın çizgilerle çizmek istiyorum; Türkiye olarak, ne içinde bulunduğumuz coğrafyada, ne uzak, ne yakın coğrafyalarda, hiçbir ülkenin içişlerine karışmadık ve karışmıyoruz. İletişim halinde olduğumuz her ülkenin, içişlerine, toprak bütünlüğüne, sınırlarına, özellikle de toplumsal hassasiyetlerine karşı biz de Türkiye olarak büyük bir hassasiyet gösteriyoruz. Biz, 9,5 yıllık iktidarımız sürecinde defaatle vurguladık; Türkiye, dostlarının kendisinden emin olduğu, emin olması gereken bir ülkedir.

Barış, dostluk, dayanışma, yardımlaşma içermeyen hiçbir planın, hiçbir projenin içinde değiliz. Hiçbir ülke ve hiçbir halk için, o ülkenin ve halkının çıkarlarını tehlikeye sokacak bir girişimin içinde biz asla olmayız, olmadık. Çevremizdeki ülkelerin toplumsal yapıları, inançları, mezhepleri, ekonomik, sosyal, siyasal görüşleri, bizim dış politikada dikkate aldığımız kriterler değildir ve olamaz.''

Türk milletinin yaklaşık bin yıldır bu coğrafyada varlığını sürdürdüğünü kaydeden Başbakan Erdoğan, 1071'den bu yana bu coğrafyanın tüm halkları ile tüm inanç grupları ve tüm mezhepleriyle dostluk, dayanışma, barış ve kardeşlik üzerine ilişkiler tesis edildiğini vurguladı.

Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:

''Türkiye Cumhuriyeti'nin nüvesini oluşturan, Türkiye Cumhuriyeti'nin, bakiyesi üzerine inşa edildiği Selçuklu ve Osmanlı devletleri, bin yıllık süreç boyunca, bugünün evrensel değer ve ilkelerini en güçlü şekilde savunmuş, pratiğe dökmüş, yaşamış ve yaşatmış devletler olmuşlardır.

Burada, Osmanlı Devleti'nin üzerine kurulmuş olduğu çok temel bir ilkeyi hatırlatmak istiyorum. Osmanlı Devleti'ne ismini veren Osman Gazi'ye, dönemin önemli bilim insanı olan, gönül insanı olan Şeyh Edebali şu çok anlamlı tavsiyede bulunmuştur; 'insanı yaşat ki devlet yaşasın...' Bizim siyasetimizde, merkezde insan vardır. Bizim idare yapımızın merkezinde insan vardır. Bizim, ekonomik yapımızın temelinde insan vardır. Aynı şekilde bizim, dış politikamızın, dış politika anlayışımızın temelinde de insan vardır.

Biz, bütün tarihimiz boyunca, nereye baktıysak, hangi ülkeye yönümüzü çevirdiysek, orada önce insanı gördük, önce insanı görmek istedik. Ticaret, ihracat, ithalat, enerji, petrol ve doğalgaz rezervleri, boru hatları, dış politikaya şekil veren diğer tüm unsurlar, bizim için insanın üzerinde değildir, insandan daha değerli asla değildir. İnsan yaşamını, insan yaşamının kalitesini hedef almayan hiçbir sistem ve politikanın sürdürülebilir olduğuna inanmıyoruz. İstismarın, sömürünün, baskının, adaletsizliğin, hiçbir ülkeye, hiçbir halka refah taşımayacağına, hiç kimseye huzur getirmeyeceğine yürekten inanıyoruz.''

-''İmkanlarımızı küresel barış için seferber etmede hiçbir çekince göstermiyoruz''-

Dış politikada; insan ve vicdan unsuruna sürekli vurgu yaptıklarını belirten Erdoğan, insanın dışlandığı, vicdanın gözardı edildiği bir dış politika anlayışının, tarih boyunca ve bugün dünyaya sadece açlık, sefalet, kan ve gözyaşı getirdiğini bildiklerini ve gördüklerini söyledi.

Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:

''Gerek iç siyasette, gerek uluslararası bazı platformlarda, Türkiye'nin son dönemdeki dış politikası zaman zaman eleştiri konusu yapılıyor. 'Türkiye, Ortadoğu'daki sorunlara mesafeli dursun' deniliyor. 'Türkiye, Filistin meselesini görmezden gelsin' deniliyor. Türkiye, Kuzey Afrika'daki, Ortadoğu'daki gelişmelere kayıtsız kalsın isteniyor. Afganistan, Irak, Suriye, Somali, Lübnan ve diğer kriz bölgelerine karşı Türkiye tepkisiz kalsın isteniyor.

Burada şunu çok net olarak ifade etmek durumundayım; yakın coğrafyamız başta olmak üzere, dünyanın her kriz bölgesine, çıkarlarımız doğrultusunda değil, sadece ve sadece insani boyutla, sadece ve sadece vicdan gözlüğüyle bakıyoruz. Türkiye, aynı anda İran'la, aynı anda Irak'la, aynı anda Rusya ile Amerika Birleşik Devletleri ile Avrupa Birliği ile diyalog kurabilen, konuşabilen, aynı dili konuşabilen bir ülkedir.

Türkiye, bir yandan Avrupa Birliği ile tam üyelik için katılım müzakerelerini yürüten, aynı anda Ortadoğu'nun, Ortadoğu halklarının hissiyatını anlayabilen bir ülkedir. Biz bunu, tarihimizin bize yüklediği bir misyon ve dünya için de bir fırsat olarak görüyoruz. Dünyanın bu fırsatı, yani Türkiye fırsatını değerlendirmesini istiyor, imkanlarımızı küresel barış için seferber etmede hiçbir çekince göstermiyoruz.''

Medeniyetler İttifakı girişiminin Türkiye'nin insani bakış açısının somut bir örneği olduğunu belirten Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:

''Biz hiçbir zaman, Gazze'de sadece Müslümanların katledilmesine vurgu yapmadık. Biz, her zaman, Gazze'de, Kudüs'te, Ramallah'ta, Nablus'ta, diğer Filistin şehirlerinde insanın katledildiğini, insanla birlikte insanlığın, insanlığın değerlerinin katledildiğini savunduk ve savunuyoruz. Bugün aynı şekilde, Arakan Bölgesi'nde insanlar ve insanlık katlediliyor. BM'yi burada göreve davet ediyoruz. Bu daveti yapmaktan daha normal daha insani ne olabilir? Burada bir avuç Müslüman ne yazık ki oradaki ağırlıklı yönetim tarafından şu anda katlediliyor, yakılıyor. Bunu seslendirmekten daha doğal ne olabilir? Bu bizim insani görevimiz...

Bugün aynı şekilde, Somali'de insanlar ölüyor. Bugün, Afganistan'da, Irak'ın şehirlerinde, Suriye'de, etnik kökenleri, dilleri, dinleri, mezhepleri her ne olursa olsun; insanlar katlediliyor, insanlık katlediliyor. Eğer, Filistin'de ölenler Müslüman deyip, vicdanlarını rahatlatmaya çalışanlar varsa, onlara diyorum ki, hayır, Filistin'de insanlık katlediliyor.''

-''Arakan'da, Minbya köyünde yaşayanlar da onlar kadar insandır''-

Somali'de de aynı şekilde Afrikalıların değil, insanlığın can çekiştiğini vurgulayan Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:

''Eğer, Suriye'ye bakıp, 'Suriye'de diplomasi çarpışıyor, Suriye'de siyaset çarpışıyor, Suriye'de mezhepler çarpışıyor' diyerek yüreklerini serinletenler varsa, onlara diyorum ki, hayır, Suriye'de, insanlık topyekun katlediliyor... Mart 2011'den bugüne 20 bine yakın insan maalesef Suriye'de öldürüldü.

Bugün Suriye'de ölenler insandır, candır. Bugün Arakan'da ölenler insandır, candır. Brüksel'de, Paris'te, Londra'da, Washington'da yaşayanlar ne kadar insansa, Şam'da, Halep'te, Dera'da, Hama'da, Humus'ta yaşayanlar; Arakan'da, Minbya köyünde yaşayanlar da onlar kadar insandır. Yaşanan tüm bu insanlık dramlarına karşı sesini yükseltmek, ortaya bir tepki koymak, her insanın, her ülkenin vicdani vazifesidir.

Biz, Türkiye olarak, vicdanımızın sesine kulak veriyor, tarafsız, çıkar kaygısından uzak, tamamen insaniyet zaviyesinden bakarak tepkimizi ortaya koyuyoruz. Bizim tepkilerimizi hiç kimse yanlış anlamasın, hiç kimse de farklı yerlere çekmesin.''

Türkiye ile Suriye'nin, 2011 yılında, olayların başladığı güne kadar çok olumlu, anlamlı, karşılıklı fayda sağlayan bir ilişki, yakınlık kurduğunu belirten Erdoğan, iki ülke arasındaki dış ticaret hacminin 2002 yılında 773 milyon dolar olduğunu, 2010 yılında ise bu rakamın 2,5 milyar dolara çıktığını hatırlattı.

''İkili ilişkilerimizde, temaslarımızda, anlaşmalarımızda her zaman karşılıklı olarak iki ülkenin ve halkların refahını gözettik'' diyen Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:

''Suriye'nin uluslararası topluma entegre olabilmesi, dünyadaki gelişmeleri izleyebilmesi, küresel refahtan pay alabilmesi için her türlü işbirliğini samimiyetle gerçekleştirdik. Kuzey Afrika'da başlayan halk hareketleriyle birlikte, biz Suriye'ye dostça, kardeşçe uyarılarımızı da yaptık. Ancak bizim uyarılarımızın hiçbiri dikkate alınmadı, bize ve uluslararası topluma verilen sözlerin hiçbiri tutulmadı. Çok samimi bir şekilde ifade ediyorum; Eğer Esed yönetimi, uyarılarımızı dikkate almış olsaydı, Suriye bugün bu yaşadıklarını yaşamıyor olacaktı.

Mart 2011'den bu yana, Suriye'de 18 binden fazla kişi hayatını kaybetti. Suriye'de artan şiddete paralel olarak, sadece ülkemizdeki Suriyeli sığınmacı sayısı 40 bini aştı. Son 48 saat içinde Suriye'de katledilenlerin sayısının 550 kişiyi geçtiği ifade ediliyor. Bunların yanında, Suriye rejiminin kimyasal silah kullandığına yönelik iddialar da dillendiriliyor. Gelinen aşamada, Türkiye dahil uluslararası toplumun iyi niyetle desteklediği Annan Planı, mevcut haliyle Esed rejiminin elinde bir istismar aracı gelmiştir. Yaşanan gelişmeler karşısında uluslararası toplumun daha fazla sorumluluk alması gerekiyor. Cenevre ve Paris'te yapılan son toplantılarda ortaya çıkan anlayış doğrultusunda, BM Güvenlik Konseyi'nin gerekli adımları bir an önce atması artık bir zarurettir.''

-''Türkiye misliyle karşılık vermekten çekinmeyecektir''-

6 Temmuz'da Paris'te yapılan Suriye Halkının Dostları Grubu toplantısında, uluslararası camianın BM Güvenlik Konseyi'nden beklentisini açıkça ortaya koyduğunu kaydeden Başbakan Erdoğan, Suriye'ye yönelik yaptırımlara ilişkin bir karar tasarısının, 19 Temmuz günü Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde üçüncü defa veto edilmiş olmasını anlamakta güçlük çektiklerini söyledi.

Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:

''Suriye'de, bu kanlı rejim, er ya da geç mutlaka gidecektir. Nitekim, son günlerde panik halinde ortaya konan acımasız katliamlar, Suriye'de rejimin yok olmaya doğru giden ayak seslerini de tüm dünyaya ilan etmiştir. Biz, Suriye halkının zafere her zamankinden daha yakın olduğuna inanıyoruz. Ancak, Suriye halkı zaferini ilan ederken, bugüne kadar akan kan, o kanın akmasına destek verenlerin alnına kara bir leke olarak kazınacak ve oradan da hiç çıkmayacaktır. Hakkın değil yanlışın, mazlumun değil zalimin, zayıfın değil güçlünün yanında yer alanlar, tarih önünde mahcup olacaklar, vicdan muhasebesini kaybetmiş olacaklardır.

Bildiğiniz gibi, 22 Haziran'da, Doğu Akdeniz'de, Suriye karasularının 13 mil açığında, yani uluslararası hava sahasında silahsız olarak seyreden bir Türk uçağı Suriye tarafından düşürüldü. Uçağımız, hiçbir uyarı yapılmadan, uluslararası teamüllere tamamen aykırı olarak, düşmanca bir tavırla hedef alındı. Her ülkenin hava sahası, başka ülke uçakları tarafından zaman zaman kısa süreli ihlal edilir. Bununla ilgili uyarılar yapılır, ihlaller bildirilir. Ancak bizim uçağımıza yönelik hiçbir uyarı yapılmadı. Kısa süreli bir ihlal olmasına rağmen, uçağımız hasmane bir tavırla düşürüldü.

Türkiye, uluslararası hukuk çerçevesinde bu düşmanca tavır karşısında gereken tüm önlemleri almıştır. Benzeri bir hadisenin yaşanmasını engellemek amacıyla, Türkiye, angajman kurallarını değiştirmiştir. Suriye rejiminin bu gelişmelerden ders almayıp düşmanca tavırlarını sürdürmesi halinde, Türkiye misliyle karşılık vermekten çekinmeyecektir.''

Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:

''Afrika'dan Asya'ya, Latin Amerika'dan Pasifiklere kadar pek çok bölgeyle ilişkilerimizi ilerletme yönünde kararlı adımlar atıyoruz. Dünya ekonomisinin yeni eksenleri olarak beliren Çin, Hindistan, Brezilya, Güney Afrika gibi ülkelerle işbirliği potansiyelimizi geliştirme yönünde kararlılıkla çalışıyoruz. Bunlara paralel olarak, uluslararası platformlarda da daha aktif roller üstleniyoruz. Nitekim, bugün dünya üzerindeki önemli küresel girişimlerde ön planda yer alıyor ve bunlara liderlik ediyoruz.

'Kalkınmanın ve güvenliğin bölünmez bir bütün olduğu'' anlayışından hareketle, gelişmekte olan ülkelerin sorunlarına da eğiliyoruz. Bugün, 100'ü aşkın ülkeye yılda toplam 1,5 milyar dolar dış yardım yapmak suretiyle küresel barışa, refaha ve güvenliğe katkımızı farklı bir boyutta da ortaya koyuyoruz.

Son 9,5 yıl içinde, Karayipler'den Pasifik Adaları'na kadar uzanan geniş bir coğrafyada öne çıkan tüm bölgesel örgütlerle, yerine göre gözlemci, yerine göre işbirliği ortağı sıfatıyla ilişkilerimizi geliştiriyoruz. Türkiye'nin uluslararası konularda artan etkinliği ve görünürlüğü sadece bölgesel örgütlerle sınırlı değil. Gerek Birleşmiş Milletler, gerek diğer çok taraflı platformlarda da Türkiye, yeni roller ve sorumluluklar üstleniyor. 2009-2010 döneminde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi geçici üyeliği sırasında başarılı bir üyelik performansı sergileyen ülkemiz, şimdi 2015-2016 dönemi için bir kez daha Güvenlik Konseyi'ne aday oldu.''

-''Türkiye olarak, terörle mücadele noktasında tam bir kararlılık içindeyiz''-

2015 yılında Türkiye'nin G-20 dönem başkanlığını üstleneceğini belirten Başbakan Erdoğan, küresel ekonomik kriz karşısında Türkiye'nin, aldığı tedbirler ve kararlılıkla hayata geçirdiği reformlar sayesinde son derece sağlam ve dirençli bir duruş sergilediğini dile getirdi.

Türkiye'nin ekonomik başarılarından örnekler veren Başbakan Erdoğan, teknik konularda mutabakat sağlanmasından sonra, Türkiye'nin Uluslararası Para Fonu'na (IMF) 5 milyar dolara kadar borç verebileceğini ifade etti.

Başbakan Erdoğan, yaptığı konuşmada, terörle mücadele konusunda değerlendirmelerde de bulundu.

Erdoğan, şunları söyledi:

''Türkiye olarak, hiçbir ülkede, hiçbir ülkenin içişlerinde asla ve asla gözümüz yok, bu konuda bir art niyetimiz, gizli ajandamız, gizli niyetlerimiz de yok. Ancak Türkiye'de son 30 yıldır devam eden terör eylemleri üzerinden, iç ve dış politikamıza yön verilmeye çalışıldığını da burada hatırlatmak durumundayım.

Türkiye olarak, terörle mücadele noktasında tam bir kararlılık içindeyiz. Bütün imkanlarımızla, sınırlarımız dışından gelen ve ülkemizde güvenlik ve istikrarı hedef alan teröre karşı tek bir geri adım atmadan mücadelemiz devam edecektir. Türkiye, bizim dönemimizde, güvenlik ve demokrasi arasındaki dengeyi çok sağlıklı bir çizgiye yerleştirdi. Zaman zaman istenmeyen sonuçlar ortaya çıksa da yenilerinin yaşanmaması, hataların terörle mücadele azmini etkilememesi için tedbirlerimizi alıyoruz.''

-Teröre müsamaha gösterilmesine tepki-

Terörle mücadeleye paralel olarak, demokratikleşme alanında tarihi nitelikte adımlar attıklarını kaydeden Erdoğan, nispeten geri kalmış bölgeler olan Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerine son 9,5 yıl içinde çok büyük yatırımlar gerçekleştirdiklerini anlattı.

Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:

''Sosyal, kültürel alanda yaptığımız reformlarla devlet ile millet kucaklaşmasını pekiştirdik; karşılıklı güveni daha da güçlendirdik. Ancak Türkiye'ye yönelik kanlı terör eylemleri karşısında, bugün hala bazı ülkelerin, terör örgütü ve faaliyetlerine müsamaha gösterdiğini büyük bir üzüntüyle müşahede ediyoruz. Ne yazık ki bugün bile, bazı ülkelerde terör örgütü kendisine sığınak bulabiliyor, çeşitli isimler altında örgütlenme imkanları geliştirebiliyor, finansal destek sağlayabiliyor. Türkiye'ye yönelik bu art niyetli girişimleri büyük bir hassasiyetle ve dikkatle izliyoruz.

Terörün iç ve dış politikamızı şekillendirmesine, terör örgütünün bir taşeron olarak kullanılmasına müsamaha göstermemeye, terörle en kararlı şekilde mücadele etmeye devam edeceğiz.''

Başbakan Erdoğan, konuşmasında, Türkiye'nin küresel düzeyde barış, istikrar, güvenlik ve refahın yaygınlaştırılması amacına yönelik olarak proaktif ve vizyoner tavır sergilemeye bundan sonra da devam edeceğini bildirdi.

-Notlar-

AK Parti Genel Merkezi'nin terasında düzenlenen iftara, Başbakan Erdoğan'ın yanı sıra bakanlar, parti yöneticileri, milletvekilleri, büyükelçiler, Arap Ligi, FAO, Dünya Bankası, UNDP gibi uluslararası kuruluşların Türkiye temsilcileri, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Türkiye Hahambaşısı İsak Haleva, İstanbul ve Ankara Süryani Ortodoks Cemaati Ruhani lideri ve Patrik Vekili Süryani Kadim Metropoliti Yusuf Çetin, Türkiye Ermenileri Patrikliği Genel Vekili Başpiskopos Aram Ateşyan, Türk Süryani Katoliği Vakfı Başkanı Zeki Başatemir, aralarında Anadolu Ajansı (AA) Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Kemal Öztürk'ün de bulunduğu medya yöneticileri ile çeşitli düşünce kuruluşlarının temsilcilerinin de olduğu 244 davetli katıldı.

Başbakan Erdoğan'ın, davetlilere Mesnevi hediye ettiği iftarda, dünyanın en iyi hafızlarından Mısırlı Dr. Ahmet Nuayna Kur'an-ı Kerim ziyafeti sunarken, ünlü müzik grubu Le Trio Cibran ve klarnet sanatçısı Serkan Çağrı da konser verdi.

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.