BALKAN GÜNAY AĞABEY’DEN DİNLEDİKLERİM (2)

BALKAN GÜNAY AĞABEY’DEN DİNLEDİKLERİM (2)

Dr. Selahattin Semiz, merhum Mehmet Zahid Kotku rahmetullahi aleyh ve merhum Prof. Dr. Mahmud Es’ad Coşan’ın muhibbi ve çok yakınlarında bulunan Balkan Günay ile söyleşisinin ikinci bölümünü yayınladı.

Mehmet Zahid Kotku ve Mahmud Esad Coşan Hocaefendilerimiz anlatımlarında keramete değil istikamete önem verirlerdi. Bizlere hep Kuran-ı Kerim’den nasihatler, Peygamber efendimizin hayatından hadisler, örnekler ve sahabe hayatından tablolar anlatırlardı. Biz de bu hatıraları da birer hayat dersi ve istikamet gösteren yaşanmış tecrübeler olarak nakletmek isteriz.

Vakfımızın emektarlarından Balkan Günay ağabey 2024 yılının Şubat ayında Ümraniye Özel Afiyet Hastanesi’nde bir müddet tedavi gördü. Tedavisi süresince Onu her gün hastahanemizdeki çeşitli branşlardaki doktor arkadaşlarla ziyaret edip tedavisini takip ettim. Bu sırada Onun hoş sohbetinden, güler yüzünden, tatlı dilinden ve anlattığı ibretli, hoş, düşündürücü hatıralarından da istifade ettim.

Balkan ağabey onu seven birçok arkadaşımızın ziyaretisırasında da onlarla birlikte hatıralara eşlik ediyordu. Bu kıymetli hatıralardan bir kısmını sizlerde de paylaşmak istedim.

Balkan Günay Ağabey Anlatıyor

Bir gün bizi Mahmut Esad Coşan hocamız ile beraber İzmir’de Hakyol vakfına davet ettiler. Katıldığımız bir sohbet programında yazar Raif Cilasun da vardı. Hocamız o sohbette Ramuzul Ehadis’ten üç hadis okuyup manasını ve hayatımıza etkileri üzerine sohbet ettiler.

Hocaefendi ayrıldıktan sonra Raif Cilasun, “sohbeti çok beğendiğini, takdir ettiğini ve Mahmut Esad Coşan hocamızın büyük bir alim mürşit olduğunu” ifade etti. Sonra da “Hiç Mehmet Zahit Kotku hocaefendi yerini kamil olmayan bir insana teslim eder mi? Esad Efendi de böyle bir mürşid-i kamil elhamdülillah” dedi.

Daha sonra Mehmet Zahit Kotku hocamızla ilgili bir hatırasını anlattı: İstanbul’da yaşayan alim ve 1.Meclisin mebuslarından Hasan Basri Çantay hocayı çok sever ve sayardım. Kendisine bir gün sordum. “Efendim ben tasavvuf konusunda ders almak istiyorum. Bana bu dersi siz verir misiniz?” dedim. Oda “Evladım benim bu konuda bir ilmim ve yetkim yoktur. Sana bu konuda İstanbul’da iki büyük alim ve evliyayı tavsiye ederim. Biri Erenköy’de Sami Efendi diğeri İskenderpaşa’daMehmet Zahit Efendi’dir.Bunlardan hangisine gidip ilim ve tasavvuf öğrenirsen hakiki mürşitlerden öğrenmiş olur ve istifade edersin” dedi.

Ben de önce Sami Efendiye gideyim diye niyetlendim. Ama gece rüyamda üç defa Mehmet Zahit Efendiyi gördüm. Anladım ki kısmetim o kapıdaymış.Bunun üzerine bir Perşembe günü ikindi namazında İskenderpaşa’ya gidip Hocaefendiye intisap etmeye niyet ettim.

Evden çıkarken eşime “Hocaefendiye intisap ettikten sonra cumartesi günü evimize yemeğe davet etmek istiyorum.Sen de ona göre hazırlık yap” dedim. hanım “Kaç kişi misafirle gelirsiniz?” diye sorunca “Herhalde 25-30 kişi kadar oluruz”diye söyledim.Bunun üzerine eşim “Bu kadar misafire layığı ile hizmet edemem” dedi.

Ben de “Merak etme biz arkadaşlarla beraber bu hizmet işini yaparız” dedim.Sonra abdest alarak İskenderpaşa Camii’ne gittim. Namazdan bir süre önce camiye gitmiştim. Mehmet Zahid Hocaefendimihrapda oturuyordu.Ben de caminin içinde ona 5-6 metre mesafede oturdum. Hocaefendinin karşısındayım. İçimden “Acaba şimdi niyetimi söylesem, davet etsem uygun olur mu?Cumartesi günü başka bir yere verilmiş sözü var mı?” diye düşünürken Hocaefendi cemaatin içerisinden Vakıflar GenelMüdürü Osman Çataklı‘yı yanına çağırdı. Onun kulağına bir şeyler söyledi. Osman Çataklı biraz sonra bana gelerek dedi ki“Mehmet Zahit Kotku hocamızın cumartesi günü bir yere verilmiş sözü yokmuş. Sizin davetinizi de kabul ediyor” dedi.

Sonradan da cemaate bu daveti söyledim.Bu sırada cemaatte de 25-30 kişi kadar arkadaşımız vardı. Böylece gönlümdeki niyet de hasıl olmuş oldu.

*****************

İskenderpaşa Camii derneğinde görevli olduğum zamanlarda bir Ramazan ayı içinde Mahmut Esad Coşan hocamız İskenderpaşa Camii’nde itikafa girmiş idi.Biz de cami derneğinde hizmet ediyorduk. Ben itikafa girmemiştim. Hem caminin hem de hocamızın evinin ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyordum.

Bu arada zaman zaman hocamızın ailesinin kaldığımeşrutadaki evi arayıp bir ihtiyaçları olup olmadığını soruyordum. Bir defasında Esad Coşan hocamızın eşi,Mehmet Zahit Kotku hocamızın kızı Muhterem anne telefonuaçtı..Ben “alınması gereken ihtiyaç olan şeyler varsa o konuda nasıl yardımcı olayım?” diye sorduktan sonra ‘Hacı anne, bir de sizden duymak istiyorum. Mehmet Zahit Kotkuhocamızın Esat hocamızı yerine bırakması ile ilgili sizin bir şahitliğiniz var mı?” diye sordum.

O da dedi ki “Elbette Balkan bey! Babam Ankara’dan geldiğimiz ve kendisini ziyaret ettiğimiz birkaç defa benim yanımda Esat Coşan hocamıza “Benden sonra bu görevi sen yaparsın” dediğinde ben de dedim ki “Babacığım biz buna takat getiremeyiz. Ben rahatsızım. Annemin yaptığı gibi misafir gelenlere hizmet etmekte zorlanırım” dediğimde Mehmet Zahit Kotku hocamız “Evladım bizim bu görevi kendi isteğimize göre mi verdiğimizi zannediyorsunuz. Bu görev verildiği zaman size elbette ki yardımcı olunur” diye söyledi.

******************

Mahmut Esad Coşan hocamızın Avustralya’da olduğu zamanlarda bir gece rüyamda hoca efendi hazretlerinigördüm. Esad coşan hocamızın yanında Nurettin hocamız vardı ve Esad hocamız kalkıyor ve Nurettin hocamız onun yerine oturuyordu. Ben sabah uyandığımda bu rüyamı Hocaefendimizin babası Necati Amcaya anlattım.

O da bana cevaben şöyle dedi: “Balkan bey bu rüya değil ayniyle vaki.”

“Ayniyle vaki ne demek, burada ne manaya geliyor?” diye soranlara Ben “Aynıyla gerçek, bu böyle olacak” manasında olduğunu söyledim.

******************

Bir hoca arkadaşım Mehmet Zahit Kotku hocamızdan ders alacaktı. Giderken bana yolda tembih etti. “Benim imam olduğumu ve boş vaktimin olduğunu söyleme” dedi. Çünküevi camiye uzak olduğu için sabah ve yatsı namazlarında camide olamıyor, öğlen ikindi ve akşam namazlarını kıldırıp evine gidiyordu. Bu arada da bol vakti vardı. Gönlünden de“Bir kerametini göreyim de öyle intisap edeyim” diye düşünüyormuş.

Birlikte gittiğimizde hocamızın odasına girip ziyaret ettik. Hoca arkadaş “Efendim tasavvuf dersi almadan önce istihareye yatmak gerekir diyorlar ne dersiniz?” diye sordu. Hocaefendi “Evet Peygamberimiz mühim işlerde istişare ve istihareyi tavsiye etmiş, Lakin Mürşid-i Kamiller ders almak isteyen kişiyi bakınca onun ne kadar yük taşıyacağını bilir ona göre ders verir” dedi. “Rabıta konusunda ne dersiniz?” diye sorunca “Ders tarifi yapınca ne olduğunu anlarsınız” dedi.

Sonra tasavvuf dersi tarifi için hazırlandık Rahmetli hocamız yanındakilere normal tasavvuf derslerini tarif ederken arkadaşa sıra gelince “Sen hocasın, vaktin bol olur. Sana daha fazla zikir dersi vereyim” diye söyledi ve onun dersini,zikir tesbih sayılarını diğerlerinden daha fazla yaptı.

Hoca arkadaş bu sözü işitince sarsıldı ve ağlamaya başladı.Sonradan bana “Hocaefendiyi ziyarete giderken gönlümden şöyle geçirdim.Bir keramet gösterirse ders alayım yoksa almayayım diye düşünüyordum, Hocaefendi böyle söyleyince gönlüm çok heyecanlandı” demişti.

Daha sonra bu hoca arkadaşımız bir tartışma sonucunda başka bir arkadaşıyla kavga etmiş ve hapse girmişti.Ben de hocamızı ziyaretimde hoca efendiye durumu anlattıktan sonra dedim ki ‘efendim ben zannediyordum ki mürşidi kamiller kendisine intisap eden kişilere himmetiyle suçlardan korurlar zannediyordum’ diye söyleyince

Hocaefendi üzgün bir şekilde ‘Ne yapalım kardeşlerimiz söz verdikleri sözlerini tutmuyor, derslerini yapmıyorlar’ dedive ekledi ‘Eğer mürşidi Kamillerin ellerinde bir şey olsaydı en başta Kainatın Serveri olan Peygamber efendimiz amcası Ebu Talibi kurtarırdı Peygamberimizikoruyan onun en sevdiği amcası bile maalesef imansız gitti onun için Allah’ın emirlerine uymaya ve vazifeleriniziyapmaya dikkat edin diye söyledi.

Ben yine üzgün ve utanarak ‘Efendim ben de derslerimi bazen yapamıyorum, iş yoğunluğundan dolayı ne yapayım ‘dedim. O halde Allah zikrine çok devam et, her zaman dilinde Allah lafzı olsun ‘dedi.

******************

İşadamı Ömer Faruk Ocakzade bir gün Balkan Ağabeyiziyarete geldi. Ömer Faruk bey şöyle bir hatırasını anlattı: Nur cemaatinden ileri gelen bir arkadaşıyla Mahmut Esad Coşan Hocaefendiyi ziyarete gelmişler. O ziyaret sırasında Bediüzzaman Said Nursi ile hapiste birlikte arkadaş olmuş Samsun’lu kitapçı Mustafa Bağışlayıcı amcanın bir şahitliğinden bahsedilmiş.

Mustafa Bağışlayıcı, Samsun’da Cihad isimli bir dini-tasavvufi dergi çıkarıyormuş. Aynı zamanda Mehmet Zahit Kotku Hocamıza intisaplı olup zaman zaman itikafagiriyormuş, Mustafa Bağışlayıcı, Said Nursi ile birlikte hapiste yatarken Said Nursi’nin kendisine “Cihat Dergisini okuduğunu ve bu dergiyi okurken adeta Hocam MevlânaHalid’i Bağdadi’nin kokusu geliyor” dediğini söylemiş.

Bunun üzerine Mustafa Bağışlayıcı “Benim Hocam da Gümüşhaneli Ahmet Ziyaeddin hazretlerinin halifesi olan Mehmet Zahid Kotku Hocaefendidir” demiş.

Bunun üzerine Said Nursi “Şimdi dergiyi okurken niye Hocam Mevlâna Halid’i Bağdadi’nin kokusunu aldığımı anladım. Demek ki aynı bahçenin çiçekleriyiz” demiş.

Mahmut Esad Coşan Hocaefendi de yanındakilere “Samsun’da Mustafa efendiye benden selam söyleyin.Buhatırayı yazarak bize göndersin.Biz de İslam Dergisi’nde yayınlayalım” demiş.

Ömer Faruk bey anlatımına şöyle devam etti: “Biz ziyaretten çıkınca avluda Balkan Ağabey ile karşılaştık. Otobüsle memleketi olan Artvin’e gitmek için hazırlık yaptığını o akşam yola çıkacağını söyleyince “Ağabey Esad Coşan Hocaefendi böyle bir görev verdi. Siz Samsun’da inip Mustafa efendi’den bu hatırayı yazılı ve imzalı alıp getirirmisiniz?” ‘ deyince Balkan ağabey “Elbette yaparım. Mustafa efendiyi tanıyorum, kitabevini de biliyorum” demişti. Bir hafta sonra Balkan ağabey bu hatırayı yazılı ve imzalı olarak getirip Esad Hocaefendi’ye teslim etmiş ve o mektup İslam Dergisinde yayınlanmıştı.

******************

Bir arkadaşımız Eyyüb Sultan’da namaz kılmış sonra da türbeyi ziyaret etmiş. Türbenin yanındaki ağacın altında durup bakınca kuş sesleri ve güneş ışıklarının verdiği ilhamla cennet gibi bir yer diye düşünmüş. Sonra da “Acaba cennette güneş var mı, böyle manzaralar görecek miyiz?” diye düşünmüş.

İkindi namazında Mehmet Zahid Kotku Hocaefendi’nin hadis sohbetini dinlemek üzere İskenderpaşa Camii’ne gitmiş. Hocaefendi hadis dersini bitirdikten sonra “Şimdi gelelim Cennette hangi nimetler var. Güneş var mı, ağaçlar kuşlar var mı konusuna… Cennet nimetleri eksiksiz ve kusursuzdur. Güneş ise yakıcıdır, o nedenle cennette güneş olmaz. Ay gibi yakmayan ama çok daha güzel aydınlatan bir nur vardır.” diye gönlündeki suale cevap vermiş.

***********

Mahmud Esad Coşan hocamızı bir iş adamı davet etmişti. Zühtü Ünal kardeşimiz de bu işadamının sahibi olduğu işhanında mescitte görev yapıyordu. Hocamıza birkaç arkadaşla beraber biz de refakat ediyorduk. Davette gençlerden Zübeyr Somuncu ve babası Adnan bey de vardı. Davet sahibi iş adamı da yine kendisi gibi iş adamı olan arkadaşlarından bir kaçını da davet etmişti.

Mahmud Esad Coşan Hocamız herkesin halini hatırını sorduktan sonra genç arkadaşlardan Zübeyr bey ile ilgilendi. Babasının da halini hatırını sordu. O zaman Zubeyr beyin babası Adnan Bey Dedi ki “Efendim Zubeyr sizi çok seviyor, sözünüzden çıkmaz. Ama çok saf bir genç. Onu uyarsanız da biraz uyanık olsa” diye söyledi.

O zaman Hocaefendi iş adamlarına da dönerek “İyi ya bizde insanların saf olmaları için gayret ediyoruz. Tasavvuf safiyettir!” dedi.

O zaman bu sözün hem Zübeyr in babasına hem de iş adamları ile beraber hepimize çok önemli bir mesaj olduğunu düşündüm. Nitekim o iş adamlarından bazısı uyanıklık yapayım derken çok sıkıntılar çektiler.

Dr. Selahattin Semiz

30db6d2e-f093-49bd-b83e-c3209732976b.jpeg

Kaynak:Haber Kaynağı

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum