Baykal: Erdoğan Büyükanıt'ı uyardı

Baykal: Erdoğan Büyükanıt'ı uyardı

CHP lideri Deniz Baykal, Erdoğan'ın dün NTV'de yayınlanan programdaki "Büyükanıt bu görüşmeyi açıklarsa ben de açıklarım" sözleriyle Büyükanıt'ı uyardığını iddia etti.

CHP lideri Deniz Baykal NTV'de yayınlanan Özel Röportaj'da Murat Yetkin'in gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. Baykal, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Kürt sorunun çözümü için kullandığı "tarihi fırsat" söyleminin içinin boş olduğunu ileri sürdü. Baykal, "Gül'ü haklı kılacak bir işaret yok" dedi.

Dün ise aynı programda Murat Yetkin'in konuğu Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'dı. Edoğan yaptığı konuşmada Dolmabahçe Sarayı'nda Büyükanıt ile gerçekleştirdiği görüşmenin kendisiyle mezara gideceğini yineleyerek, "Büyükanıt bu görüşmeyi açıklarsa ben de açıklarım" demişti. Bugün Murat Yetkin bu açıklamayı Baykal'a sordu. Baykal ise Erdoğan'ın bu sözlerle Büyükanıt'ı uyardığını idda etti.

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı, Türkiye'nin gelmiş geçmiş başbakanları ile mukayese ettiğini ve Erdoğan'ı küçük düşürme anlayışı içinde olmadığını belirterek, “Sayın Başbakan'ın, Türkiye'nin gelmiş geçmiş bütün başbakanlarından en kaba üsluba sahip olan kişi olduğu kanısındayım” dedi.

NTV canlı yayınında Ankara Temsilcisi Murat Akgün'ün sorularını yanıtlayan Baykal, Başbakan Erdoğan ile arasında geçen üslup konusundaki tartışmalarla ilgili olarak, kendisinin bunlarla meşgul olmadığını, Başbakan Erdoğan'ın hangi üsluba sahip olduğunu Türkiye'nin bildiğini söyledi. Baykal, üslup konusunda Erdoğan'ı, Türkiye'nin gelmiş geçmiş başbakanları ile mukayese ettiğini ve onu küçük düşürme anlayışı içinde olmadığını ifade ederek, “Sayın Başbakan'ın Türkiye'nin gelmiş geçmiş bütün başbakanlarından en kaba üsluba sahip olan kişi olduğu kanısındayım. Kabul edilir, edilmez. Mukayese edildiği insanlar da saygı gören insanlar, Türkiye'nin başbakanları” diye konuştu.

Başbakan Erdoğan'ın, çok suçlayıcı bir üsluba sahip olduğunu iddia eden Baykal, şöyle konuştu:

“Bize hakaret ediyor. Hakkımızda defalarca mahkemeye başvurdu. Sözün hakaret olup olmadığını belirleyecek olan siyasetçi değildir. Sözden rahatsız olan kişi değildir, mahkemelerdir. Ben, Başbakan'ı bana söylediği sözlerden dolayı mahkemeye vermedim. O kadar ağır iddialar, kabul edilemez suçlamalar yapıyor ki... Bunları ben siyasi tartışmanın tuzu biberi, vatandaş değerlendirir diye görmemezlikten geldim.

Bizim kendisi hakkındaki tespitlerimizle ilgili 'Hakarettir' diye Sayın Başbakan defalarca mahkemeye gitti. Bunların tümü mahkemelerden döndü. Başbakan hakarete maruz kaldığını, bana yönelik olarak söyleyebilecek noktada değildir. Mahkeme, sözlerimin hakaret olmadığını, haklı, makul bir üslup çerçevesinde olduğunu tespit etmiştir. Buna karşı Başbakanın söylemi ortadadır. Ben kişisel bir tartışma içinde değilim. Bizim için önemli olan Türkiye'dir, onun izlediği politikadır, yaptığı yanlışlardır. Yanlışlarını ortaya koymak bizim görevimizdir.”

“CUMHURBAŞKANI SİYASİ ÇOĞUNLUĞUN UZANTISI OLARAK GÖZÜKTÜ”

Deniz Baykal, ayrıca Başbakan Erdoğan'ın, “muhalefeti sanki Türkiye'nin ilerlemesini, gelişmesini engellemek için uğraşan bir grup insandan oluşuyor gibi” gösterdiğini öne sürerek, herkesin düşüncesini söyleyebileceğini, muhalefet partisinin inandığını yapmaya hakkının olduğunu belirtti. “Herkes Başbakan'ın penceresinden bakmak zorunda değil” diyen Baykal, Başbakan Erdoğan'ın penceresinin de Türkiye'nin menfaatine olup olmadığının tartışılır olduğunu ileri sürdü.

Baykal, muhalefetin eleştirileri ile Başbakan'ın bir çok temel yanlışlarını engellediğini savunarak, “Dubai'deki 8 milyarlık anlaşmadan, Azerbaycan konusunda izlenen politikadan muhalefetin katkılarıyla geri dönüldüğünü” öne sürdü.

Mayınlı arazilerin temizlenmesi konusunda da muhalefetin yoğun çaba gösterdiğine işaret eden Baykal, TBMM'den bu konuda çıkarılan yasanın uygulanamayacağını savunarak, CHP'nin Anayasa Mahkemesi'ne başvuracağını bildirdi.

Baykal, CHP'nin mayınlı arazilerin temizlenmesiyle ilgili çıkarılan kanunu Anayasa Mahkemesi'ne götürmesine gerek kalmadan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün veto etmesi gerektiğini ifade ederek, konuşmasına şöyle devam etti:

“Cumhurbaşkanı bunu onaylamamalıdır. Anayasamızda, Cumhurbaşkanı siyasi çoğunluğun bir uzantısı olarak düşünülmemiştir. Bizim yaptığımız en temel yanlış da buna rağmen siyasi çoğunluğun uzantısı niteliğindeki bir insanı Cumhurbaşkanı olarak seçmek olmuştur. Biz bunu o zaman da ifade ettik. Siyasi çoğunluktan bir Cumhurbaşkanı çıkar ama o zaman çoğunluğun sözcüsü olmaktan çıkar, çıkmak zorundadır. Çıkarsa Anayasamızın mantığına uygun olur. (Cumhurbaşkanı Gül), şu ana kadar bütün atamalarında siyasi çoğunluğun uzantısı olarak gözüktü. Kendisini daha farklı hale getireceği, Türkiye'nin tümüne sahip çıktığı izlenimi verebileceği, Anayasanın öngördüğü cumhurbaşkanlığını gösterebileceği fırsatlar geldi ama değerlendirmedi. Bu konu fevkalade önemlidir. Bunda Anayasa'ya aykırılık, ulusal çıkarlarla anlaşmazlık vardır. Cumhurbaşkanının görevi, Anayasa'ya aykırı olan yasaları Anayasa Mahkemesi'ne götürmektir. Bu konuda da doğrudan sorumluluğu var. Dünyada mayın temizleyen ülkelerin uygulamadığı bir yöntemi uygulamaya dönük bir düzenleme var. Üstelik temizlenecek arazi sınır bölgesi, üstelik en kritik sınırın bölgesi terör bölgesi, Orta Doğu bölgesi... Orta Doğu'da çok yoğun çatışmalar yaşanıyor, yani Orta Doğu'daki başka bir çatışmaya taraf olmuş bir ülkeyi buraya getirmenin anlamı var mı? 'Yabancı sermaye' diye meşrulaştırmak mümkün mü?”

Baykal, mayınlı arazilerin temizlenmesinin maliyetiyle ilgili dile getirilen görüşlerle ilgili olarak da “100-200 milyon dolara mal olabilecek bir mayın temizleme işi nedeniyle önemli bir arazinin yarım asra yakın bir süre bir başka ülkeye teslim edilmesinin doğru olmayacağını” vurguladı. Mayınlı arazilerin temizlenmesi karşılığı bir yabancı şirketle pazarlık edilip edilmediği konusunda Baykal, “Bu konularda iktidarın kötü bir deneyimi var. 'Kuşadası Limanı'nı Ofer'e vereceğiz' diye yapılmadık cambazlıklar kalmadı. Önceden pazarlık yapılarak bu işin yapıldığı görülmüştür. TÜPRAŞ hisselerinin aynı gruba satılmasına yönelik özel ilgi kamuoyunun gözü önündedir. Kimseden teklif alınmadan bunlarla temas kurularak teklif alınmıştır. Başbakan'ın kendisi, bu konuda bir yabancı ülkeye verilmesinin makul karşılanmasını, yabancı sermaye ve azınlıklar tartışması üzerinden Türkiye'ye kabul ettirmeye çalışmıştır” diye konuştu.

Bunların, zihinleri karıştırdığını öne süren Baykal, “Bilemem pazarlık vardır, yoktur. Önceden pazarlıkları olan bir sürü iş vardır. Başbakan'ın bu pazarlıkların içinde olduğu çok açık ama bu yanlış” dedi. Baykal, muhalefetin bu konulardaki eleştirilerinin “Türkiye'yi engellemek” olarak yansıtılmasının da yanlış olduğunu, dünyanın bütün demokrasilerinde benzer konularda muhalefetin CHP'nin gösterdiği tavrı sergilediğini, bunun da muhalefetin görevi olduğunu vurguladı.

ALMANYA'DAKİ DENİZ FENERİ e.V DAVASI

Baykal, Murat Akgün'ün, Başbakan Erdoğan'ın RTÜK Başkanı Zahid Akman'la ilgili açıklamalarına ilişkin sorusu üzerine, açıklamaları “çok çarpıcı ve düşündürücü” olarak nitelendirdi.

Baykal, Almanya'daki mahkemenin, “bu olayın çok önemli dolandırıcılık niteliğinde olduğunu ve dolandırıcılığı meslek edinmiş kişilerin bu işi yaptığını” yargı kararı olarak ortaya koyduğunu, ayrıca olayın elebaşIlarının Türkiye'de olduğunu söylediğini, isim ve şirket listesi verdiğini belirtti. Bunu yok saymanın mümkün olmadığını dile getiren Baykal, şunları kaydetti:

“Bu Deniz Feneri konusunda baş rolde olan kişilerle Başbakan özel yakınlık içinde. Sıkıntı bundan kaynaklanıyor. Kimisi sınıf arkadaşı, kimisi ile aile ilişkisi var. Bunlar bu işlerin baş rollerinde, belli. Bunlara yönelik hem Alman hem de Türk yargısının çalışmasını engelleme çabası olduğu çok nettir. Dün, Başbakan'ın yaptığı açıklamalar ile konu Zahid Akman konusu olmaktan çıkmış. Bir Bülent Arınç konusu haline dönüşmüştür. Sayın Arınç, bu konuda rahatsız olduğunu, Akman'ın istifa etmesi gerektiğini, istifa ederek hükümeti rahatlatması gerektiğini ifade etmiştir. Bunu ifade ederken Başbakan Yardımcısı olarak konuşmuştur. Kamuoyu da Arınç'ın yaklaşımını, iyi niyetli, olması gereken bir davranış olarak takdir etmiştir. Sayın Başbakan'ın dün yaptığı açıklamadan, Arınç'ın bu tutumundan rahatsız olduğunu görüyoruz. Sayın Arınç, düşüncesini Manisa'da mesir macununa ilgi duyan bir Manisalı olarak söylememiştir. Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakan Yardımcısı olarak söylemiştir. Yani bunu böyle anlamak lazım ve böyle anladık. Arınç'ın şahsi, kişisel, aile efradıyla konuşacağı bir sohbet konusu mudur? Türkiye'ye mal edilmiş bir tavırdır. Başbakan bunu reddediyor. Sayın Arınç bunu hazmedecek mi? Doğal karşılayacak mı? Bunu önemli sayıyorum. Konu kişisel bir anlayış meselesi değil, dürüstlük konusudur. Hükümetin bir Batı Avrupa ülkesinde yargıda karara bağlanan ciddi bir yolsuzluk konusunda tavır takınması konusudur. Öyle anlaşılıyor ki Arınç, bu tavrı içine sindiremiyor ve haklıdır. Hepimiz konuya öyle bakıyoruz. Başbakan'ın, Akman'la yakınlığı, ilişkileri, bu konunun daha farklı yerlere gidebileceği yönündeki kaygısı, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni bu konuda yanlış bir tutuma sürüklememelidir. Hükümetin görüşü Başbakan'ın kişisel tercihi olmamalıdır.”

AKMAN'IN RTÜK ÜYELİĞİ

Deniz Baykal, RTÜK Başkanı Zahid Akman'ın, “bir büyük yolsuzluk olayının içinde yer aldığının bir ciddi ülkenin mahkemesi tarafından tespit edildiğini” buna rağmen Akman'ın 3. kez RTÜK Başkanlığı'na adaylığını koymamasından teselli çıkarılmaya çalışıldığını söyledi.

“Kardeşim üye olabilecekse niye başkan olmuyor. Başbakan bunun cevabın versin” diyen Baykal, Akman'ın eğer üye olarak kalma hakkı varsa tecrübeli olmasına rağmen başkan olma hakkının neden alındığını sordu. Baykal, “Ya başkan olmayacaksın, o zaman üye de olamazsın. Orada bulunmaman lazım. Başkanın ahlaki standartlarıyla üyenin ahlaki standartları arasında anlamlı bir fark olabilir mi? Ahlaki standartlar bir bütün değil mi? Bizi mi uyutmaya çalışıyorlar? Türkiye'yi uyutmaya çalışıyorlar. Üye olamaz, olmamalıdır” diye konuştu.

Akman hakkında “yanlış yaptıysa gereğinin yerine getirilmesi” gerektiğini ifade eden Baykal, “Hükümetin görüşü Başbakan'ın şahsi görüşü müdür? Ne demek yani... Türk Hükümeti'ne yakışan görüş o mu? Arınç'ın düşüncesi mi Erdoğan'ın düşüncesi mi hükümetin görüşü olmalıdır? 'Başbakan olduğu için öyle olacak', yanlış düşünce, hukuka aykırı düşünce, yolsuzluğa sahip çıkan bir düşünce. Bunun ciddi şekilde irdelenmesi lazım. Olay nitelik değiştirmiştir, olay giderek boyut değiştirmiştir. Hala rayına oturtulamamıştır. Niye? Çünkü bunu engelleyen çok ciddi bağlantı noktalarının olduğu anlaşılıyor” dedi.

Etiketler :