Bir entelektüel siyasetçi: Kurtulmuş

Bir entelektüel siyasetçi: Kurtulmuş

Vakit Gazetesi yazarı Numan Kurtulmuş'u değerlendirdi.

Vakit Gazetesi Yazarı Serdar Demirel`in yazısı

20 Ağustos 2008 tarihinde, bu köşede, “Bir entelektüel siyasetçi: Numan Kurtulmuş” başlıklı bir yazı yayımlamıştım. O yazıyı kaleme almamın sebebi o günlerde Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı olan Numan Kurtulmuş’un bir heyetle, Malezya İslâm Partisi’nin (PAS) Genel Kongresi’nin özel dâvetlisi olarak Malezya’da bulunması ve bu vesileyle bir akşam biraraya gelip uzun saatler fikir teatisinde bulunmuş olmamızdı.
 
Konuşulanları önemli bulduğum için de bir değerlendirme yazısı yazmıştım. Entelektüel ve siyasi birikiminden yola çıkarak kendine has siyasi bir performans sergileyeceği kanaatimizi okurlarla paylaşmıştık. O yazıda özellikle belirtmiştim, kendisini yakın gelecekte Saadet Partisi Genel Başkanı olarak göreceğimizi.
Ancak yazdıklarımız parti içinden bir kanadı kızdırmıştı. Eleştiri içerikli birçok elektronik ileti almıştım. Eleştirilerin bir kısmı da hayli sertti. Eleştiride sınır tanınmamıştı diyebilirim.
 
Doğrusu o sertlikte eleştiriler beklemiyordum. Neticede Türk siyasi hayatında gelecek vaadeden bir lider adayı hakkında kanaatlerimizi belirtmiştik. Katılmak da katılmamak da câizdi.
 
Sert eleştirilerin o dönemde Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcılığı sorumluluğunu üstlenmiş Sayın Kurtulmuş’un şahsına ve niyetlerine yönelik olması çok mânidar gelmişti. Milli Görüş’ün temel prensiplerini değiştirecek kişi diye takdim ediyorlardı.
Parti içinde siyaset tarzları farklı iki kanadın ileride karşı karşıya gelebileceği düşüncesi hâsıl olmuştu bizde. Bunu da yakın çevremizle paylaşmıştık. Bu yüzden Türkiye siyasetinin önemli partisi Saadet içinde son yaşananlar çok fazla şaşırtmadı bizi.
 
O yazıdan bir süre sonra da Sayın Kurtulmuş partinin başına geçti. Bugüne kadar da yapmış olduğu icraatlar kendisi hakkında ifade etmiş olduğumuz müsbet kanaatleri pekiştirdi.
 
Ne demiştik meselâ?
Siyasi ve akademik hayat birikimini şuur dünyasının hassasiyetleriyle harmanlayarak ümmeti yeniden ayağa kaldırabilmek için seferber olmuş bir entelektüel, demiştik.
 
Konjonktürü önemsiyor, ama “kimlik”in mutlaka korunması gerektiğini, kimliğini yitiren bir partinin ne kadar popüler olursa olsun uzun ömürlü olamayacağının altını çizdiğini söylemiştik.
 
Kimlik meselesine nasıl baktığını izah etmek sadedinde Mevlâna’nın pergel metaforundan yola çıkarak, pergelin sâbit ayağının coğrafyamızın sabit değerleri olması gerektiğini, diğer ayağın da farklı kültür ve coğrafyalarda gezebilecek esneklikte olması gerektiğini vurguladığını yazmıştık.
 
Şu hususa ısrarla vurgu yaptı; “İktidar ve irade olmadan siyaset olmaz”, demiştik.
“Türkiye kendisine dönmelidir”. Kendi olmak ancak kimliği oluşturan sâbit değerlerle mümkündür. Bu değerlerin en önemli referansı da İslâm’dır. İslâm, bizim için olduğu kadar insanlık için de bir şanstır. Bunu Batı’da gittiği her platformda uygun bir dille anlattığını bize aktardığını söylemiştik.
 
Kurtulmuş’un, “Batı insanı acı çekiyor. Paradigma iflas etmiş. Dünyadaki kavgaların altında ‘maruf ölçüleri’nin yitirilmesi yatıyor” inancını önemsediğimizi paylaşmıştık.
En fazla öne çıkardığı hususların; adâletin tesisi, emânetlerin ehline verilmesi ve özgürlükler olduğunu, özgürlüklerin de demokrasinin ikâmesiyle mümkün olabileceğini, maruf ölçüleri savunan halklarla, velev ki gayrimüslim olsun, ortak bir platform oluşturulması gerektiğini savunduğunu söylemiştik.
 
Bizim geleneğimizde “kâfir” kavramı yerine daha çok “gâvur” kavramının kullanılmasının bir tesadüf olmadığını, gâvurun Arapça “cevr” kökünden türetilmiş zâlim ve merhametsiz kişi anlamına gelen bir kavram olduğunu, zâlim müslümana da bu sıfatın takıldığını, dolayısıyla zâlime karşı mazlûmdan yana bir duruşun şuur dünyamızın kaçınılmaz sonucu olduğunu söyleyen; “Sosyalist Enternasyonal Birliği” gibi bir “Müslüman Enternasyonal Birliği”nin kurulmasına dâvet eden farklı bir siyasetçiyle karşı karşıya olduğumuzu beyan etmiştik.
 
İşte bu yazdıklarımız birilerini kızdırmıştı. Biz inanıyoruz ki, Türkiye’nin Saadet Partisi’ne ihtiyacı var. Umarım Saadet Partisi bu sıkıntılı günlerini bir ân önce suhûletle atlatır ve referandum günlerinde meydanı serbest bırakmaz!

Etiketler :