Bu millete reva görülür mü !..

Bu millete reva görülür mü !..

Bir memleketin yamuk dingilinin esas kırığı budur; lastiğin esas patlağı budur; kasaların esas çürümüşlüğü budur! İşte çarpıcı yorum;

“Yorumcu vatandaş” belli ki biraz bilerek, belki biraz izleyerek, mutlaka hislenerek yazmış:

“Bu ne kardeşim. Bu seneki kaçıncı kaza. Nasıl kullandırıyorlar bunları. Araç nasıl devriliyor, bu sene kaç araç devrildi? Hükümet bu işlere açıklık getirip soruşturma açmalı. Komutanlar bu işe el atmalı.”

***

Üç gün önce Kastamonu'da askeri araç devrildi; iki uzman çavuş öldü; dördü yaralandı.

Radar Üssü'nden kente dönen uzmanları taşıyordu; kimine göre yolda köpeğe çarpmamak için sürücü direksiyon kırmıştı, kimine göre sebep başkaydı.

Araçtan Ahmet Erdönmez ve Mevlüt Boyraz'ın cenazeleri çıktı; memlekete gönderildi. Aileler ağıt yakarken… Komutanlar… Üzgün…

“Haberler” bu kadar.

***

Kastamonu'dan (İnebolu'dan) aracı ve olayı bilenler bana da ulaştı, kimi iddiada bulundu:

“Taktik tekerlekli” denen bu araçlar araziye uygun ama kente personel servislerinde kullanılıyor.

Biz alttakilere uygun görülen servis aracı bu.

Tepeye başka araç çıkamadığını söylüyorlar; külliyen yalan!

Bir bakılsın bakalım, kaza sırasında aracın lastikleri neymiş? Orijinal lastikler mi yoksa kamyon lastikleri mi?

İhale yine ölen garibanlardan birine mi kalacak? Çarklar öyle döner çünkü!

***

Bu ifadelerde daha ciddi bir şey var. Sanki bu kazadan da öte:

Memlekette “alttakilere reva görülen” durumlar!

Birkaç yıl önce, devletin Ceylanpınar Üretme Çiftliği'nde küçük kız işçilere süt sağdıran taşeronun tuttuğu “servis aracı”, uyduruk bir kamyon ile “kasa”sıydı.

Kasaya para atmak için çocuk işçilerin, tam 43 kişi bir arada kasaya tıkıldığı bir sağma sistemi ya bu!

“Kaza” denen “kasa”: Kamyon devrildi, günde 3'er lira yevmiye için zaten kayıt dışı çalıştırılan çocuklar kayıtsızlık deresine düştü, üçer beşer öldü Zehra, Hatun, Emine, Fatma, Naile, Halfe, ötekiler.

12 yaşında bir yavrunun cesedi, bebeğim demek ki savrulmuştu, iki gün sonra bir ağacın sudaki köklerine sarılmış bulunmuştu. Yıllarca anasına sarılası süt kokulu kızım, ölümün soğuk kucağına uzanmıştı.

O gün taşeron üstünden sıyırmaya çalışan devlet; hükümet ile bürokrasi, biliyorsunuz, sonra Zonguldak madende de karşımıza çıktı.

Zehraların hesabı sıkı sorulsaydı; madendekiler o kadar kolay ölmeyebilirdi.

Şanlıurfa işçi kızları öyleydi de şanssızİstanbulkadın işçileri başka türlü müydü?

Geçen yıl selde, biran önce gelip çalışsınlar diye çakma servis aracıyla aldırılan 7 “özel sektör” işçisi o tabutluk içinde kalıp boğulmadı mı?

Fazla mesaide işi aksatmasınlar diye, gece yarısı fabrikalara, atölyelere kilitlenen ve yangında alev alev boğulan kadın işçiler gibi!

***

O yüzden, Ankaralı beyim, İstanbullu müdürüm, Şanlıurfalı ağam, Kastamonulu paşam bize bir sürü masal anlatabilir ama…

Esas hikaye budur!

Esas “taktik” ve “tekerlek” budur!

Bir memleketin yamuk dingilinin esas kırığı budur; lastiğin esas patlağı budur; kasaların esas çürümüşlüğü budur!

Çiftlikte, madende, karayolunda, derede, atölyede, Heronların dört göz şaşı baktığı karakolda “alttakiler”in birbiri üstüne düşüvermesinin aslı budur!

***

Büyük depremde Cumhurbaşkanı Demirel “Altımız çürük bizim” demişti; anında yazmıştım: “Asıl tepemiz çürük bizim.”

Yazdığımla kaldım çocuklar!

UMUR TALU - GAZETE HABERTÜRK

Etiketler :