Bütün garipler için ‘Evet’

Bütün garipler için ‘Evet’

Başarılı, güçlü ve gururlu insanları, “EVET”/“HAYIR” adına tertiplenen şu sert kamplaşmada dinleyedurdunuz bugüne kadar.

Başarılı, güçlü ve gururlu insanları, “EVET”/“HAYIR” adına tertiplenen şu sert kamplaşmada dinleyedurdunuz bugüne kadar...

Sibel ERASLAN Yazdı:

Bense size küçük ama gerçek bir hayat öyküsüyle... Başarı değil, başarısızlık üzerinden. Güç değil, güçsüzlük üzerinden. Gurur değil ama kişilik ve ferdiyet üzerinden sınava dönüşmüş ince bir hayattan bahsedeceğim.

Dün Beyazıt’taki Kitap Fuarı’nda imza günüm vardı. 13 yıl aradan sonra okul arkadaşım çıkıp gelmiş, ihtiyar annesiyle... Dünyalar benim oldu, hemen yanıma aldım, çay ikram ettim, iskemleye buyur ettim, elimden bu geldi ancak... Onu en son 28 Şubat 1997’de edebiyat öğretmenliği yaptığı lisede başörtüsünden dolayı üst üste geçirdiği soruşturmalar, aldığı disiplin cezaları ve en sonunda meslekten atılmaya kadar giden zorlu süreçten hatırlıyorum... İşçi emeklisi ve hasta bir baba, yaşlı bir anne... Sanki zaman içinden geçip aktığı o kum saatinde kırılıvermiş, sanki hiç işlememiş 13 yıldır, sanki arkadaşım Ashabı Kehf’in mağarasında, Kıtmir’in yanına sokulmuş, kıvrılmış da uyumuş gibiydi...

Onun ilk örtündüğü günü de hatırladım. Dereceyle bitirdiği okulunun son günlerinde karar vermişti örtünmeye. Sonra master yapmış, örtüsü sebebiyle akademik kariyerine devam edememiş, geçimini ve yaşlı ebeveynine bakabilmek için öğretmenlikte karar kılmıştı... 28 Şubat’ın tank paletleri üzerinden geçmiş gibi geldi sanki onu dinlerken.

40 derece sıcak var İstanbul’da. Arkadaşım üzerine giyeceği tek giysisi olan kışlık mantoyla çıkagelmiş Beyazıt’a, birkaç otobüs değiştirmişler. “Bakkaldaki gazeteden okudum imza günün varmış” dedi gülümseyerek. Mantosuna baktığımı fark edince, “Olsun” dedi, “Biraz sıcak ama, olsun”... Başında hayli eski bir dolama, rengi soluk. Oysa çok dikkat ederdi eskiden giyinip kuşandığına. Yüzü yine güzel, yine parlak, ama gözlerinin kenarlarında kederli nehir yatakları kurulmuş... O nehirde kimbilir hangi seller aktı, hangi seller akacağı denizleri bulamayıp da, kalbine doldu... Evlenmemiş. Olsun dedi... Bir ara çenesinden tutup sevmek istedim onu çocukluğumda yaptığım gibi. Elim boynundaki garip bir şeye çarptı. Böyle balon gibi, torba gibi, örtüsünün altında ne olduğunu hemen anlayamadığım garip bir şey... “Guatr” dedi. “Batı Çalışma Grubu’nun bana hediyesi” diyerek gülmeye çalıştı... 98’den beri işsizmiş. Babası vefat etmiş. Babasının sigortasından faydalanıyormuş, ameliyat olacak durumu yokmuş. Zaten zayıftı. Bir tüy kadar hafiflemiş. Olsun dedi... Başını açmamış. Çok güzel rüyalar görüyormuş. Olsun dedi... Eski bir not defteri çıkardı, telefonumu kaydetti. Bana da kiracı oldukları evin alt katındaki bakkalın numarasını verdi, telefonları uzun zamandır kesikmiş. Olsun dedi...

Dünya zindan kesildi bana. Ramazan’ın 17’siydi... Onu kimse bilmiyor ve işitmiyordu... Sahabilerle havarilerden başka tanıdığı kalmamıştı yeryüzünde... “Anneme” dedi. “Anneme çok üzülüyorum, ona o kadar yük oldum ki; bak sana ekmek getirdim diyebilmeyi ona, çok isterdim” dedi... Dünya yandı... Külleri göğe savruldu o an. Beyazıt Camii’nin mahyaları ağladı. Kitaplar, şiirler, çocuklar, ateşten bir çemberden geçiyormuş gibi geldi o anda...

Söyler misiniz, ben Batı Çalışma Grubu’nu nasıl sevebilirim?

Söyler misiniz, ben 28 Şubat’ı nasıl affedebilirim?

Söyler misiniz, arkadaşlarıma neler yapıldığını nasıl unutabilirim?

Anayasa’ya EVET mi diyelim, HAYIR mı?

Bu kamplaşmanın beni zerre kadar heyecanlandırmadığını söylemeliyim...

Çünkü Anayasa beni ilgilendirmiyor.

Çünkü sizin Anayasanızın gözleri önünde yok olduk biz...

Buharlaştık.

Görünmez kıldı bizi kanunlarınız.

Ben ve arkadaşlarım ne Anayasa’nın, ne de kanunların önünde var kılabildik kendimizi.

Siz, bizler yok sayılırken, imha edilirken hiçbir şey yokmuş gibi yaşamaya devam edenler... Buna nasıl dayandınız?..

Bunu nasıl kaldırabildi yürekleriniz? Gözlerinizi mi çıkardınız yuvalarından bizi görmemek için? Kulaklarınızı demirle mi tıkadınız işitmemek için? Yüreklerinizi çimento döküp dondurdunuz mu?

Buna nasıl dayandınız?

Şimdi, gençlerin umutlarını kıran, kadınları hayatın dışına iten, çocukların yaşamını solduran, tüketen bu ‘Darbe Anayasası’nın değişmesi gerekiyor...

Anladınız mı?! Değişmesi gerekiyor!..

Arkadaşım gibi binlercesini imha eden sürece ‘Dur’ demek için. Gariplerin hakkı için... EVET!

VAKİT-

Etiketler :