Davutoğlu şok Gezi tweetini paylaştı

Davutoğlu şok Gezi tweetini paylaştı

Başbakan Ahmet Davutoğlu, canlı yayında paralel yapıya internet erişimine engelleme yetkisini iptal eden AYM'ye yüklendi.

İnternet erişiminin engellenmesi yetkisini TİB Başkanına veren düzenlemeleri iptal eden AYM'ye tepki gösteren Davutoğlu, konuyla ilgili Gezi olaylarında yaşadığı bir olayı anlattı.

Başbakan Davutoğlu, A Haber-ATV ortak canlı yayınında gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Davutoğlu, internet erişiminin engellenmesi yetkisini TİB Başkanına veren düzenlemeleri iptal eden karara tepki gösterdi.

BAŞKA BİR İNSANIN ÖZGÜRLÜK ALANINI YOK EDERSE SORUMLUSU KİM OLACAK?

Davutoğlu, Anayasa Mahkemesi'nin bugünkü 4 iptal ve 2 yürütmeyi durdurma kararına ilişkin ise gerekçeli kararın bütününü okumadan bir hüküm vermek istemediğini ancak yürütmeyi durdurma kararıyla ilgili olarak ilk intibasını açık yüreklilikle paylaşmak istediğini bildirdi.

TİB'in torba yasayla elde ettiği yetkinin iptali hakkında ise Davutoğlu, şunları dile getirdi:

"Hepimizin çok açık yüreklilikle tartışması lazım. Hepimiz fikir özgürlüğünü savunuruz, bunun hiç tartışılır bir tarafı yok. 4 yıl köşe yazmış biri olarak benim için gazeteci özgürdür ki 28 Şubat şartlarında yazdığımız bazı yazılar için rektörün aranıp, 'yazmayı bıraksın' dendiği durumlar da oldu. Bunları hep savunuruz, iletişim özgürlüğü de önemli. Ama her özgürlüğün bir ahlaki çerçevesi, etik boyutu var. O prensiplere uyulmadığı zaman birileri için özgürlük denilen alan başkalarının güvenliğini de özgürlüğünü de tehdit edebiliyor. Burada TİB'in böyle bir müdahale yetkisi almasına karşı çıkışa ben iki sebeple karşı eleştiri getiririm. Birincisi ya uygulamadaki gecikme başka bir insanın özgürlük alanını yok ederse hatta güvenliğini tehdit ederse bunun sorumlusu kim olacak?"

GEZİ OLAYLARINDA ATILAN TWEETTE EVİMİN ADRESİ VERİLDİ

"AYM'nin böyle bir durumda benim ve ailemin hakkını nasıl koruyacağını merak ediyorum" diyen Davutoğlu, geçen yıl Gezi Parkı olayları sırasında yaşadığı bir olayı paylaştı.

İKİ KÜÇÜK KIZIM EVDE YALNIZDI

Davutoğlu, Kuzey Afrika'dayken, eşi ameliyatta, bir kızı yurtdışında, diğeri İstanbul dışında, diğer iki küçük kızının ise evde yalnız olduğu sırada atılan bir tweette, "Şu anda Davutoğlu'nun evine saldırmak üzereyiz, herkesi oraya çağırıyoruz" diyerek evinin adresinin verildiğini anlattı.

Büyük endişeye kapıldıklarını belirten Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Dışişleri bakanı olarak, devlet yetkilisi olarak değil, hiç bu vasıflarla söylemiyorum, herkesin kendisini benim yerime koymasını rica ediyorum. Bir vandallar grubu eve doğru harekete geçmek için Twitter'ı kullanıyor. Peki burada TİB'in böyle bir tweeti görüp bunu durdurması mı insan haklarına daha saygılıdır yoksa 'ben bir mahkemeye gideyim, mahkeme de karar alsın sonra bir bakayım' demesi mi özgürlüklere saygıdır? Eğer durdurulmamış olsa böyle bir saldırı gerçekleşse ve bir zarar ortaya çıksa bunun hesabını kim verecek? Özgürlükler konusunda kahramanlık yapmak çok kolaydır ama AYM'nin her vatandaşın hukukunu gözetecek çözümler de üretmesi lazım."

YARGININ GÖZ ÖNÜNE ALACAĞI VATANDAŞLARIN HUKUKUNUN KORUNMASIDIR

"Sayın Haşim Kılıç, dostumuzdur" diyen Davutoğlu, Anayasa Mahkemesi'nin her yıllık toplantısına gidip konuşma yaptığını, ne zaman davet etseler her zaman gittiğini söyledi. Anayasa Mahkemesi'nin Türkiye'nin en saygın kurumu olduğuna işaret eden Davutoğlu, "Çok zor zamanlarda ne kadar doğru tavırlar aldığını da hep teyit etmişiz, takdir etmişiz" dedi.

Twitter'ın, kapatılması üzerine açılan davaya yerel mahkemenin baktığını anlatan Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Daha Birinci Mahkeme görürken Anayasa Mahkemesi, karar aldı ve Twitter'ın hakkı yeniyor diye onun lehine karar aldı. Daha Birinci Mahkeme karar sürecini tamamlamadan karar aldı. O zaman Sayın Haşim Kılıç, açıklama yaptı, 'Sınırdayken, birisinin sınır dışı edilmek üzereyken o sırada İdari Mahkeme kararını beklemesi onun hakkını yok edeceği için böyle bir hak ihlalini ortadan kaldırmak için ben bunu erkene alırım.' Yani, bir misal verdi. Peki, Anayasa Mahkemesi, yürüyen bir dava ile ilgili, onu öne alma yetkisini kendisinde görüyorsa bir hukuku korumak için, insanların can güvenliği söz konusu olduğunda, Sayın Cumhurbaşkanımıza Başbakanken o olaylar esnasında ailesine, kendisine ne kadar ağır hakaretler yapıldığını, ne tehditler savrulduğunu, bizlere, vasıflarımızı unutun, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak benim de Cumhurbaşkanımızın da ailelerinin veya diğer insanların, anamuhalefet partisi liderinin de, başka konularda ayrı düşeriz ama ailesine bir şey olduğunda onun ailesinin namusu bizim namusumuzdur. Onun eşine yapılacak en ufak bir hakaret, bakın az önce Kılıçdaroğlu'nu eleştirdim, buradan söylüyorum Sayın Kılıçdaroğlu'nun muhterem hanımefendilerine yapılacak en ufak bir hakareti kendi hanımıma yapılmış adlederim. Veya diğer liderin, hiç fark etmez, en büyük hasımlarımın... Şimdi, 'el insaf' denir yani. Bütün bu hakaretleri yapacaklar, ev basmak üzere çağrıda bulunacak... O süreç devam etti, o kişi de bulundu. Bunlar, senaryo değil, bir örnek vermiyorum, yaşadığımız bir olayı söylüyorum."

Davutoğlu, yaşadığı olayı Uluslararası Basın Enstitüsü'nde anlatması üzerine gözlerin açık kaldığını ifade ederek, şunları söyledi:

"Burada özgürlük demek çok kolay. Özgürlüğü gerçek zeminine oturtacak olan şey ve yargının göz önüne alması gereken şey, ertesi gün kimler tarafından övüleceği değil, vatandaşların tek tek hukukunu koruyacak olması. Kendi yaptığı uygulama ile kıyas aldığında nasıl Anayasa Mahkemesi, Twitter konusunda bir uluslararası şirketin çıkarını koruyarak erken tavır almayı insan haklarına gerekli gördü TİB'in de herhangi bir mahkeme kararı beklemeden 4 saat içinde erken bir kararla böyle bir durumu durdurmasını da bu hakkı da vermesi lazım."

"DEF-İ MEFASİD CELB-İ MENAFİDEN EVLADIR

Batı ülkelerinde bir kişinin can tehdidi varsa veya ulusal güvenlik varsa mahkeme kararı beklemeden durdurma yapıldığını dile getiren Davutoğlu, Uluslararası Basın Enstitüsü'nün New York Times'de çıkan haberle ilgili kendisine "Niye bu gazeteci Türkiye'de açıkça eleştirildi?" diye sorduğunu aktardı. Bir basın organında Cumhurbaşkanı Erdoğan ile kendisinin Hacı Bayram'dan çıkarken çekilmiş bir fotoğrafın "Hacı Bayram'ın etrafında IŞİD elemanları toplanıyor" diye bir haberle birlikte kullanıldığını hatırlatan Davutoğlu, New York Times'ın da haberi o gazeteden aldığını aktardı.

Davutoğlu, şöyle konuştu:

"Peki, siz kendinizi benim yerime koyun, dedim. Ben, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanıyım. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı orada. Bu bahsedilen cami, Anadolu'nun en kutsal mekanlarından birisi. Bütün Türklerin saygı duyduğu bir insan orada metfun. Şimdi, şöyle bir haber olsaydı, New York Times basar mıydı, dedim. Bir sinagog, İsrail Başbakanı çıkıyor o sinagogdan, yanına da aşağıda bir haber, 'Gazze'yi bombalayan katiller, bu sinagog etrafında toplanıyor' diye bir haber yayınlansaydı, bunu herhangi bir batılı basar mıydı? Ya da bir kilise resmi ile bir terör örgütünü yan yana zikreder miydi? O zaman, 'Haklısınız' dedi bazıları. 'Haklısınız, yanlış olmuş', ama o kadar alışılmış ki."

Konunun hala gündemde tutulduğuna işaret eden Davutoğlu, "Çünkü Müslüman'ın canı ucuz diye görüyorlar, Müslüman'a hakaret serbest diye görüyorlar. Eğer Türkiye'de cumhurbaşkanıysanız, başbakansanız, herkes hakaret edebilir diye görüyorlar ama birilerinin, o hakaret edenlerin 4 saatlik hakaret etme özgürlüğünü Anayasa Mahkemesi teminat altına alamaz. Hakaret varsa, tehdit varsa, agresif provokasyon varsa TİB, kamu yararı adına bunu durdurur ama böyle bir durum yoksa da o Torba Yasa öngörüyor ki gider, mahkemeye götürür, kaldırır yine" diye konuştu.

"Def-i mefasid celb-i menafiden evladır" diye bir mecelle kuralı bulunduğunu ve bunun temel hukuk prensibi olduğunu vurgulayan Davutoğlu, bir kötülüğü bertaraf etmenin bir iyiliği celb etmekten önce geldiğini kaydetti.

Davutoğlu, şu değerlendirmeyi yaptı:

"Çünkü bir kötülüğü def etmeden iyiliği celb edemezsiniz, iyiliği alamazsınız. Şimdi, TİB'in yaptığı def-i mefasid. 'Herkese yapacağım' demiyor, '4 saat içinde bir hukuk ortadan kalkıyorsa buna çözüm bulacağım' diyor. Eminim yarın Anayasa Mahkemesi, mutadı veçhile bu tür hakaret eden çevrelerce, bazı çevrelerce özgürlük kahramanı olarak görülebilir ama benim hukukumu koruyamaz. Benim derken Ahmet Davutoğlu'nu demiyorum, Başbakanı. Evde iki çocuğu, bir vandallar grubunun saldırısı için tweet ile çağrı yapılmış bir babanın, bir annenin ve o çocukların hukukunu koruyamaz. Dünyada da böyle bir özgürlük anlayışı yoktur."

BİRİSİ MEMUR OLDU MU DOKUNAMAZSINIZ

Başbakan Davutoğlu, Türkiye'nin personel rejimi gibi yapısal sorunları bulunduğunu ve bunlara "cesurca neşter atılması" gerektiği kanaatinde olduğunu dile getirerek, "Türkiye'de siyaseti kontrol eden bir bürokrasi kabul edilmiş. Yani siyasiler gelecek Ankara'da siyasetçilik oynayacak, bürokrasi ise yerinde sabit kalacak. Seçilmiş insanların yerinde durma garantisi yoktur Türkiye'de. Darbe olur giderler" dedi.

Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Demirel'in "Ben, Başbakan olduğumda Başbakanlık ofisinde hayaletler dolaşıyordu" dediğini hatırlatan Davutoğlu, şunları söyledi:

"Siyasiler diken üzerinde oturacaklar, anlayış bu. Halk onlara emanet vermiş ama diken üzerinde. Ama personel rejimine göre, 657 sayılı kanuna göre, birisi memur oldu mu dokunamazsınız. Bir yerden, siyasi tercihiniz dolayısıyla değil, ehliyet dolayısıyla bile adamı şuradan alsanız başka bir yere gönderseniz mahkeme, Danıştay hele size karşıysa alır onu eski yerine getirir. Beni halk seçti, ben kendi istediğim adamla çalışmak istiyorum. Bakın, çok acıdır."

Görevden alınan bir büyükelçinin yargı kararı ile geri iade edildiğini anlatan Davutoğlu, şunları söyledi:

"Sonra başka bir mahkeme, iki sene sonra haklı buldu Dışişlerinin icraatını ama o arada, o diplomat, iki yıl daha görev yaptı. Şimdi buna ne hakkı var? Burada o Torba Yasa ile yapılmak istenen şudur; aslına bakarsanız personel rejiminin bütünüyle gözden geçirilip meritokrasi üzerinde, yani ehliyet ve liyakat esasına göre yeniden tanzim edilmesi lazım. Nasıl millet bize verdiği emaneti seçimle geri alabiliyor ben de birini bir göreve getirmişsem, başbakan olarak, beğenmemişsem ya da ben geldiğimde hazır bulduğum birinin performansını beğenmiyorsam o emaneti geri alma hakkına biz sahibiz. Mühür, görünüşte başbakana verilmiş, bakanlara verilmiş ama  gerçekte mühür memurun elinde. 'Gitmem' diyor, 'Ben istifa etmiyorum' diyor."

HSYK SEÇİMLERİ

HSYK seçimlerine işaret eden Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Bugün bir mücadele yürüyor. Birileri şunu diyor; 'Siz, milletten rey alsanız da buraya gelseniz de biz bürokraside öyle örgütleniriz ki yargıya öyle sızarız ki sizin elinizi kolunuzu bağlarız'. Eskiden bunu Ergenekon, derin devlet, vesaire yapıyordu. Şimdi başka yolla bu mesajlar veriliyor bize. Bize deniyor ki şimdi, yeni Başbakanım, 61. Hükümet, 'Kardeşim, sen memura dokunamazsın'. Ama bu memur kim, biliyor musun? Devlette örgütlenerek halktan almadığı yetkiyi kullanmaya kalkan memur. 'Dokunamazsın' diyor. Şimdi böyle bir şey olabilir mi? O zaman ne olacak? Bırakalım devleti onlar idare etsin. Bu makamlara gelmek bizim için ideal değildi. Ben, ilim adamıydım, onu yapardım. Bu makamların büyük şerefi var ama bu makama gelmişsem ve millet bu emaneti bana vermişse milletin verdiği emaneti kimseyle paylaşmam, kimseyle. Kimse oturduğu yerden 'O emaneti benimle paylaş' diyemez. Onun adı o zaman jüristokrasi olur. İşte paralel devlet ile kastedilen, bir kesim bir şeyi kontrol edecek. Bu, şu grup ya da bu grupla ilgili değil, bu tavır. Bugün o grup değil de başka bir grup bunu yapsa ona karşı da tedbir alınmazsa devlet devlet olmaz. Devletin içinde iki otorite olmaz. Yürütme, tek otorite. Bir yanlış yapılıyorsa onun tabi hukuki yolu var ama 'Sen seçilmiş kişi olarak memurunuzun yerini değiştiremezsin' dediğinizde o zaman başka bir sonuç doğar. O zaman bu demokrasi olma niteliğini yavaş yavaş kaybeder. Zaten mesele de buradan çıkıyor."

KEŞKE YARGI KENDİ KENDİNE MÜDAHALE ETSE

Takım olduğunda adaletin ruhunun ve doğasının bozulacağına dikkati çeken Davutoğlu, “Benim takımım senin takımına karşı” şeklinde bir durumun başlayacağını söyledi.

Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Bunun sorumlusu bizim iyi niyetimiz değil ki. Bunun sorumlusu o kararı değiştiren Anayasa Mahkemesi. Ne oldu bu sefer Ankara’daki elitizm dağılırken, maalesef yargı kendi içinde propaganda ve örgütlenme faaliyetlerine girdi. Demin söylediğim linklerle ve KPSS onunla bununla, yargıda odaklaşan ve yargı üzerinden siyaseti de baskı altına alacağını düşünen bir grup, yöneteceğini düşünen bir grup yargıyla emniyet arasında bir şey kurup herkesi dinlemiş olan bir grup binlerce insanı, herkesi gerektiğinde 'mahkemeye de çıkarırım' diye tehdit eden bir grup, yargıda bu hakimiyeti kurdu. Böyle bir şey oldu. Şimdi geldiğimiz nokta, kongrede de söyledim, Bizim yargıya müdahale etme gibi niyetimiz yok. Keşke yargı kendi kendine müdahale etse. Bütün hakimlerimiz, savcılarımız kendi başlarına otursa 'ben tek başına karar vereceğim' diye. Niye çıkıyor o şeyler biliyor musunuz? Çünkü tulum. Kendi başına karar vermiyor. Dışarıdaki birisi ‘şöyle olacak’ diyor, aynı renk oy kullanılıyor. Bununla yargıda çoğulcu bir yapı olur mu? Yargıda çoğulcu yapı ancak ve ancak her bir hakim bir tek kişiye oy verir ve bakarsınız bütün halkın renkleri, Sünnisi, Alevisi, Türkü, Kürdü, sosyal demokratı, liberali, milliyetçisi, muhafazakarı herkes kendine bir yer bulur. Oradan da bir monopoli doğmaz.

Bugünkü yapılmak istenen, yargıda bir tekel kurmak. Yargıda darbe yapılmak isteniyor. Bakınız böyle bir yapı oluşsun, hükümet zorlukla karşılaşır, toplum zorlukla karşılaşır ama bilinsin ki en büyük zorluğu yargı mensupları çeker. Çünkü çözüm yargı mensuplarının bunu çözmesi. 12 Ekim'de seçim. Gidecekler ve buna izin vermeyecekler. Verirlerse önce kendileri mağdur olacak. Hani darbe mensuplarının önce kendilerinin gitmesi gibi. Talat Aydemir örneğinde olduğu gibi. Fakat sonra darbe yapanlar kendi şeylerini yemeye başlıyor. En büyük zararı yargı mensuplarımız yer, Türkiye’de hukuk anlayışı yer. Buradan tekrar tekrar çağrı yapıyorum. Ümit ederim ve hala ben ümit varım, yargı mensuplarımızın basiretine güveniyorum. İnşallah en doğru karar çıkar. Ama diyelim bir grup yargıya egemen oldu ve diğerlerine hayat hakkı tanımadı. Artık o yargı adalet dağıtma keyfiyetini kaybetmeye başlar ve o zaman hiçbir vatandaşımız kendini güvende hissedemez. O zaman da Meclis'in görevi, nasıl başka darbelere karşı önce Meclis'in görevi vardır,  böyle bir durum doğarsa Meclis'in görevi bunu çözecek her bir değişikliği yapmaktır.”

BU MEMLEKETİN GELECEĞİNİ BİR GRUP İNSANA BIRAKAMAYIZ

"Anayasa değişikliği dahil" denilmesi üzerine Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Her türlü, ne gerekiyorsa yapılır. Ama kimseyi ve bu memleketin geleceğini bir grup örgütlenmiş insana bırakmayız.  Bu şey bize emanet edilmiş. Ne gerekiyorsa yaparız. Bunun için de kimin ne dediğine bakmayız. Ülkenin istikbali ve ülkede adalet anlayışının korunması bizim için bir kutsal emanet ise bunun gereğini yaparız. Ama bu bir tehdit, sakın olarak ki böyle bir şeyle yorumlanmasın. Böyle bir tablo inşallah doğmaz diyorum. İnşallah çoğulcu bir HSYK oluşur. İçinde eğer seçiliyorsa o gruptan da adamlar da olabilir. Onu bilemem. Ama bir grup egemen olup da ‘Ben bunun üzerinden siyaseti, hükümeti, Meclis'i, işadamını, tanınmış insanları,  toplumu dizayn edeceğim’ derse, kusura bakmasın. Bizim kimseye boyun eğmediğimizi de bilirler. En iyi onlar bilirler. Çünkü herkesin onlara sırtını dönüp ve fellik fellik kaçtığı günlerde, ben onların okullarına gittim. Çok iyi bilirler. Kimseden korkmadan gittim. Çünkü doğru yaptıklarına o zaman inanmıştım. Bununla ilgili de ne övgüler dizdiler bize. Herkesin onların yanında görünmeye çekindiği günlerde, çekinmeden tutum aldık. Nasıl o zaman kimseden korkmadıysak, hepsi bilsin ki eğer bu ülkenin istikbalini korumak için bir tavır almak gerekirse bu ülkede adaleti tesis etmek için hiç tereddüt etmeyiz her türlü tavrı alırız. Bundan da hiç kimsenin tereddütü olmasın. Vatandaşın hukukunu zedeletmeyiz."

"Keşke gitmeseydim dediğiniz oldu mu" sorusuna karşılık Davutoğlu, o günkü şartlar için doğru yaptığına inandığını söyledi.

Davutoğlu, "2003 yıllarını hatırlayın. Sayın Başbakanımız gidemeyeceği için, gitme... O günkü şartlar bugünkü gibi değildi. Bazen sayın dışişleri bakanımız, cumhurbaşkanımız. Onların selamını iletmek için giderdim" diye konuştu.

"Yurtdışındaki okulları kastediyorsunuz denilmesi üzerine Davutoğlu, "Yurtdışındaki okulları. Hiç de çekinmem. Doğru olduğuna inandığım bir şeyi yapmaktan çekinmem" değerlendirmesinde bulundu.

Sonucu ve bedeli ne olursa olsun doğru olduğuna inandığı bir şeyi yapmaktan çekinmeyeceğini vurgulayan Davutoğlu, 28 Şubat dönemiyle ilgili anısını anlattı.

"Şimdi geçtiği için zikredeyim, latife olsun diye. Geçti o dönemler" ifadesini kullanan Davutoğlu, dönemin idarecilerinden birinin özgürlüklere aykırı, millete hakaret eden sözler sarf ettiğini, kendisinin de bununla ilgili sert sayılabilecek bir yazı yazdığını söyledi. Olayın, "Stratejik Derinlik" kitabını yazdığı dönemde gazeteden ayrılmayı düşündüğü bir zamana denk geldiğini belirten Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Dekan aradı, 'Ankara'da yazılarınız çok rahatsızlık doğuruyormuş, rektör bey bahsetti' dedi. 'Merak etmeyin ben konuşurum' dedim. Rektör beye gittim, çok iyi niyetle herhangi bir baskı değil, her ikisi de iyi insan ama o dönemin şartlarını biliyorsunuz. 'İstediğiniz anda istifa ederim, çünkü sizi zor durumda bırakmak istemem ama biz aydınlar eğer bugün konuşmayacaksak bir daha konuşacak yüzü bulamayız halkımıza karşı' dedim. O günlerde baskı gördüklerinde okullarına gittiğimde de aynı hisle gittim. Doğru olduğuna inandım. Ama şimdi de bu özelliğimizi bildikleri için söylüyorum bizim üzerimizde eğer şu veya bu yolla 'bir tasallut kurarız' derlerse bilsinler ki o gün nasıl korkmadıysak, çekinmediysek, dönmediysek, şimdi de çekinmeyiz, korkmayız, dönmeyiz. Burada da istedikleri şeyi yapsınlar. Zaten bakanlıkta dinlediler. MİT tırlarını durdurdular. Bizim verilmeyecek bu anlamda bir hesabımız yok. Böyle bir çekince içinde değiliz ama millet zarar görüyor, devlet zarar görüyor. Hepimizin önce toplum olarak ortak geleceğimiz konusunda mutabık kalmamız lazım. Sistemin objektifliği konusunda mutabık kalmamız lazım."

Başbakan Davutoğlu, programın sonunda, tüm vatandaşların Kurban Bayramı'nı kutladı. Arifenin bu sene cuma gününe denk geldiğini hatırlatan Davutoğlu, hacda olan bütün vatandaşların dualarının da kabul olmasını diledi. Vatandaşlardan trafikte dikkatli olmalarını isteyen Davutoğlu, "Duble yollarla trafik kazaları çok azaldı ama orada da dikkatsizlik çok kazaya sebebiyet veriyor. Allah yola çıkanlar için yollarını açık eylesin. Onların gözlerini de basiretlerini de güçlü eylesin. Trafik kazasıyla karşılaşmamalarını diliyorum" dedi.

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.