Eğitim İlke-Sen: Tektipçi Tüm Kanunlar Kaldırılsın!

Eğitim İlke-Sen: Tektipçi Tüm Kanunlar Kaldırılsın!

Eğitim İlke-Sen, kabulünün 90. yıldönümünde Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun kaldırılmasını isterken, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den MEB yasa değişikliğini iade etmesini talep etti

Eğitim İlke-Sen, eğitimde devlet tekelinin sona ermesi, eğitim-öğretim hizmetlerinde toplumun söz ve karar hakkının olması ve kendi alternatiflerini geliştirebilmesi için Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun kaldırılmasını istedi. Açıklamada, TBMM tarafından kabul edilen MEB yasa değişikliklerini onaylamaması için Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e de çağrı yapıldı. Eğitim İlke-Sen Genel Başkanı Doğan Özlük, kanunun kabulünün 90. yıldönümü dolayısıyla yaptığı açıklamada “Eğitim sisteminde yaşadığımız en temel sorunların başında, öğretimde birlik adına çıkarıldığı iddia edilen fakat 90 yıldır birçok toplumsal huzursuzluğa neden olan Tevhid-i Tedrisat Kanunu gelmektedir. 3 Mart 1924 tarihinde kabul edilen bu kanun, aynı zamanda eğitime yaklaşımda devletin siyasal aklını açığa çıkaran bir özelliğe sahiptir. Milli eğitim sisteminin bir nevi anayasasını da teşkil eden bu kanun, yasal bir düzenlemenin ötesinde devletin, eğitim üzerindeki tekelci ve katı merkeziyetçi yapısını temsil etmektedir. Eğitimin bir yandan zorunlu tutulup, diğer yandan velilerin tüm bu süreç boyunca devre dışı bırakılması temel bir hak ve özgürlük ihlalidir. Eğitim-öğretim hizmetlerinde gerek bireysel gerekse toplumsal ihtiyaçların karşılık bulmasını engelleyen, topluma ne söz ne de karar hakkı tanıyan bu anlayıştan kurtulmadan, eğitimin özgürleşmesi mümkün olmayacaktır.” dedi.

 

Doğan Özlük açıklamasının devamında “90 yıl önce kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu, eğitimi siyasal ve toplumsal bir mühendislik projesine uygun olarak yeniden düzenlemek amacıyla hazırlanmıştır. Böylece eğitim sistemi, ulus-devletin resmi ideolojisini, kültürünü ve tek tip hayat tarzını içselleştirmiş bireyleri yetiştirme amacına uygun olarak yeniden dizayn edilmiştir.” diyerek, kanunla ilgili eleştirilerini “Her türlü yetkiyi devlete veren bu kanun, böylece toplumun kendi dilinde, kendi kültüründe, kendi inancına, inançsızlığına ya da dünya görüşüne göre, kendi hayat tarzına uygun olarak ve kendi programıyla eğitim verebilmesini yasaklamıştır. Bunun yerine yasakçı, inkârcı, ayrımcı, ötekileştirici ve tektipçi bir anlayış eğitime hâkim olmuştur. Böyle bir anlayışın ülkemizin sosyal dokusuyla ve kültürel zenginliğiyle uyuşmadığı ortadadır. Son yıllarda eğitimde birçok yapısal ya da yasal değişiklik yapılırken, sorunun özüne dokunulmaktan sakınılmasını manidar buluyoruz.” şeklinde sıraladı.

 

Basın açıklamasında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den MEB yasa değişikliğinin iptali istenirken, MAZLUMDER tarafından başlatılan “Tevhid-i Tedrisat Kaldırılsın” kampanyasına Eğitim İlke-Sen adına destek verileceği de ifade edildi.

 

BASIN AÇIKLAMASININ TAM METNİ

 

Eğitimde Tektipçiliğe Son!

 

Eğitimde karşılaştığımız sorunları tartışırken, eğitim sisteminin kendisini temel bir sorun olarak değerlendirmediğimizde, çözümlerin tespiti için ilk adımı doğru atamayabiliriz. Oysa sorunu doğru teşhis etmek, doğru bir çözüm için öncelikli şarttır.

 

Eğitim sisteminde yaşadığımız en temel sorunların başında, öğretimde birlik adına çıkarıldığı iddia edilen fakat 90 yıldır birçok toplumsal huzursuzluğa neden olan Tevhid-i Tedrisat Kanunu gelmektedir.

 

3 Mart 1924 tarihinde kabul edilen bu kanun, aynı zamanda eğitime yaklaşımda devletin siyasal aklını açığa çıkaran bir özelliğe sahiptir. Milli eğitim sisteminin bir nevi anayasasını da teşkil eden bu kanun, yasal bir düzenlemenin ötesinde devletin, eğitim üzerindeki tekelci ve katı merkeziyetçi yapısını temsil etmektedir. Toplum ise vergileriyle işleyen bu eğitim-öğretim sürecine hiçbir şekilde müdâhil olamamaktadır. Eğitimin bir yandan zorunlu tutulup, diğer yandan küçük yaşlardan itibaren çocuklarına el koyulan velilerin tüm bu süreç boyunca devre dışı bırakılması temel bir hak ve özgürlük ihlalidir. Eğitim-öğretim hizmetlerinde gerek bireysel gerekse toplumsal ihtiyaçların karşılık bulmasını engelleyen, topluma ne söz ne de karar hakkı tanıyan bu anlayıştan kurtulmadan, eğitimin özgürleşmesi mümkün olmayacaktır.

 

90 yıl önce kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu, eğitimi siyasal ve toplumsal bir mühendislik projesine uygun olarak yeniden düzenlemek amacıyla hazırlanmıştır. Böylece eğitim sistemi, ulus-devletin resmi ideolojisini, kültürünü ve tek tip hayat tarzını içselleştirmiş bireyleri yetiştirme amacına uygun olarak yeniden dizayn edilmiştir. Her türlü yetkiyi devlete veren bu kanun, böylece toplumun kendi dilinde, kendi kültüründe, kendi inancına, inançsızlığına ya da dünya görüşüne göre, kendi hayat tarzına uygun olarak ve kendi programıyla eğitim verebilmesini yasaklamıştır. Bunun yerine yasakçı, inkârcı, ayrımcı, ötekileştirici ve tektipçi bir anlayış eğitime hâkim olmuştur. Böyle bir anlayışın ülkemizin sosyal dokusuyla ve kültürel zenginliğiyle uyuşmadığı ortadadır.

 

Son yıllarda eğitimde birçok yapısal ya da yasal değişiklik yapılırken, sorunun özüne dokunulmaktan sakınılmasını manidar buluyoruz. Okulların 90 yıldır olduğu gibi bugün de bir takım siyasal projeler için devletin ideolojik aygıtları olarak kullanılmak istendiğine şahit oluyoruz. Bunun için tek merkeziyetçi yapının eleştirilmek bir yana daha güçlü bir şekilde sahiplenildiğini görüyoruz. Nitekim TBMM’de kabul edilen son “Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nda ortaya çıktığı gibi, Tevhid-i Tedrisat Kanunu, eğitim sistemi üzerinde kendi hedeflerini gerçekleştirmek isteyen yöneticiler için hâlâ geçerli bir argüman kabul edilmektedir.

 

Şayet kanun metninde yer alan “Her ne ad altında olursa olsun, eğitim ve öğretim sunmak amacıyla yürütülen faaliyetler Bakanlığın izin ve denetimine tabidir.” maddesi, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından iade edilmez ve onaylanırsa, 90 yıl sonra Tevhid-i Tedrisatçı eğitim anlayışı karşımıza daha da güçlenerek çıkmış olacaktır. Muğlak ifadelerden ötürü geniş yorumlara müsait ve mevcut şartlarda devlet lehine fakat toplum aleyhine yorumlanacağı açık olan bu kanun maddesi, sivil toplumun sunduğu her türlü eğitim-öğretim faaliyetlerini dahi bakanlığın iznine mecbur bırakmaktadır. Dolayısıyla da ileride telafisi zor sonuçlara yol açma potansiyeli taşımaktadır. Umuyoruz ki Cumhurbaşkanı çağrımıza kulak verir ve söz konusu maddeyi iade eder. Bu talebimiz, taslaktaki diğer birçok sorunlu madde için de geçerlidir.

 

Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun kaldırılması talebinin toplumsallaşmasını Eğitim İlke-Sen önemsiyoruz. Nitekim bu konuda tüzüğümüzde yer alan ilgili maddede, sorunun çözümü için çabalayacağımızı beyan etmiştik. Bu sebeple, MAZLUMDER tarafından kanunun kaldırılmasına dönük başlatılan kampanyayı desteklediğimizi ve kampanya amacına ulaşana kadar her türlü katkıyı sunacağımızı ifade ediyoruz.

 

MAZLUMDER’in de ifade ettiği gibi, Tevhid-i Tedrisat anlayışının sonlandırılmasıyla, eğitim sistemindeki tüm sorunların çözülmeyeceğinin farkındayız.  Fakat bu engelin kaldırılmasıyla; devletin tepeden dayatmacı, yasakçı, inkârcı, ayrımcı, ötekileştirici, tektipçi uygulamalarından kurtulan toplumun, kendi alternatiflerini geliştirebilmesinin ve özgürce gerçekleştirebilmesinin önü açılmış olacaktır.

 

EĞİTİM İLKE-SEN

İlkeli Eğitim ve Bilim Çalışanları Dayanışma Sendikası 

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.