ETÖ'nün son dayanağı ortadan...

ETÖ'nün son dayanağı ortadan...

BDP İstanbul Milletvekili Uras'tan, 'iptal lobisi'nin faaliyetlerine ilişkin çarpıcı açıklama...

 

Ufuk Uras'a göre yargı oligarşisinin demokratikleştirilmesi halinde Ergenekon'un son dayanağı da ortadan kalkacak. Reform paketinin iptal edilmesinin onlar açısından hayat memat meselesi olduğunu iddia eden Uras, "Tamamıyla kendi egemenliğini ve kendi müttefiklerini, dayandığı güçleri kaybetmeme kavgası. Bu onların son şansı" dedi...

BDP İstanbul Milletvekili Ufuk Uras, Meclisin renkli simalarından. Varlığı BDP'nin Meclis'-te grup olarak kalmasını temin ediyor. Partisinin aksine, Anayasa değişikliği oylamalarında Genel Kurula girerek "evet" oyu kullandı. Son olarak da PKK'ya silahları bırakması çağrısında bulundu. Aşk ve özgürlük" diyerek yola çıktığı siyaset macerasında, son günlerde tırmananan teröre karşı sessiz kalamadı. İçindeki isyanı seslendirip "suç ortağıyız" itirafında bulunabildi. Ufuk Uras ile son günlerde terörün tırmanmasının nedenlerini masaya yatırdık, demokratik açılımı konuştuk...

Anayasa değişiklikleri görüşülürken, 2. turda genel kurula girdiniz ve oy kullandınız, diğer BDP'liler neden bunu yapamadı?

BDP Anayasa tartışmalarında anayasa değişikliklerini yetersiz buldu, bazı değişiklikler önerdi, bu değişiklikler olmadı. Görüşmeler tıkanma noktasına gelinceye kadar ben de elleri ni zayıflatmak istemedim.

Partilerin kapatılmasından en çok mağdur olanların partilerin kapatılmasını zorlaştıran maddeye destek vermemesi nasıl izah edilir?

Haklısınız, burada taktik hatalar da yapılmış olabilir. BDP "Paketin bütününe bakıyoruz. Hiçbir önerimiz kabul görmedi" diye düşündü. Teklifin redde dildiği gün CHP'liler ile MHP'lilerin kafa kafaya tokuşturması yeterince ızdırap verici bir durumdu. Ama, ilk oylamada BDP 5 milletvekilini simgesel olarak verdi, sonra MHP çıkıp "PKK ile AK Parti işbirliği yapıyor" deyince, milliyetçi tepkiler nede niyle müzakere koptu.

BAŞLI BAŞINA BİR ETİK MESELE

Paket Anayasa Mahkemesinin önünde.

Anayasa Mahkemesi, benim reşit olup olmadığım kararını verme hakkını kendinde görebiliyor, benim egemenlik hakkıma ortak olmaya çalışıyor. Kendi imtiyazları hakkında kendisi karar vermiş oluyor ki başlı başına bir etik mesele.

Ergenekon sürecini yakından izliyorsunuz.

Ergenekon Türkiye'deki kontrgerilla, yani çete, cunta faaliyetlerinin şimdiki adı. O yüzden Ergenekon'un üzerine gitmek Türkiye'deki demokrasinin kurumsallaşması açısından çok önemli. Bu ülkenin demokrasi isteyen, barış isteyen insanları kuyulara atıldı, yargısız infazlara uğradı.

İtalya'daki "temiz eller hareketi"ne bakarsak, başbakanlar, yüzlerce milletvekili, gazeteciler yargılandı, bir tane yarım akıllı çıkıp da "Nasıl böyle bir şey olabilir? Bu kadar gazetecinin, milletvekilinin, başbakanın, parti liderlerinin üzerine nasıl gidilir?" diye sormadı.

Bütün sivri akıllılar bizim memleketten çıkıyor, "Nasıl 5 benzemezler bir araya gelir" diye soruyorlar, kontrgerilla örgütlenmesi böyle, 5 benzemezleri yan yana getirmek. Bu tür güçler zaten hiçbir zaman tek bir karta oynamıyorlar. O yüzden, solu büyütecek olan Ergenekon'un avukatlığı yerine Ergenekon mağdurlarının avukatlığıdır.

GÜCÜ KAYBETMEME KAVGASI

Anayasa değişikliği ve ardından referandum sürecinde Ergenekon'un bir dahli olduğunu ya da olacağım düşünüyor musunuz?

Tamamıyla kendi egemenliğini ve kendi müttefiklerini, dayandığı güçleri kaybetmeme kavgası. Bu onlara son seansı. Tamamıyla bu işin i bir parçası olduğu kanaatindeyim. Çünkü, yargı oligarşisi demokratikleştirdiği ölçüde Ergenekon'un son dayanakları da ortadan kalkacaktır. O yüzden onlar açısından da bir hayat memat ' meselesi. BDP de Anayasa değişikliği sürecindeki tavrıyla "Ergenekon cephesinde" yer almış olmadı mı? Öyle değerlendirmek biraz ağır bir itham olur. Ergenekon siyaseti bizim açımızdan nega- / tif siyaset, kaos siyaseti, görüldüğü yerde üzerine gidilmeli.

BDP, KÖŞEYE SIKIŞMIŞ KEDi GiBi

Türk ve Tuğluk siyasi yasaklı hale getirildi. Binlerce BDP’li tutuklandı. Siyasetteki boşluk, meşru olmayan güçlerin devreye girmesine yol açıyor...

PKK hangi hak için insan öldürüyor?

Bence hiç bir şey şiddetin ve ölümün mazereti olamaz. Bunu bir mazeret olarak söylemiyorum, ama siyasetin işlevini görmemesine deniyle doğan boşluk, siyaset dışı ya da meşru olmayan güçlerin devreye girmesine yol açıyor.

BDP, sorunun çözümü için yapması gerekenleri yaptı mı?

Memleketin önemli siyasetçilerinden bir tanesi Ahmet Türk’ tü. Gittiler, onu siyasi yasaklı hale getirdiler. Aysel Tuğluk keza. Burada bile acayip bir durum var, aklı selim insanları siyasi yasaklı hale getirdiğinizde ne olacak?

Binlerce BDP üyesi tutuklandı. Bir baskı var üzerlerinde, haliyle köşeye sıkıştırılmış kedi gibi bir refleks, tepki oluyor. Türk hep, “Bir silahlı örgüt var, ben de o örgütün komutanı değilim” diyordu. ‘Şöyle yap’ deyince, keşke olsa, ama onun ayrı bir dili var. BDP’ nin şimdiki eşbaşkanlarının orada bir silahlı güce nüfuz etme durumları da yok. “Durumumuz var” derlerse, bu defa “bak işte organik ilişki var” olacak, kapatma nedeni. Bu bir tuzağa dönüşüyor.

BDP üzerindeki Öcalan vesayetinden rahatsız olmuyor musunuz?

Bence BDP kendi organları üzerinden siyaset yapıyor. İmralı’dan gelen görüşlerin Kürt kamuoyu üzerinde genel olarak etkisi olduğunu görüyorum. O zaman kim demişten ziyade neden demişe bakılması lazım. Bu memleketin her insanı, bu konuda fikrini beyan etsin, bir fikir özgürlüğü olsun. Ben sorunların üniter devlet içinde çözülebileceği kanaatindeyim, federatif çözüme sıcak bakmıyorum, çünkü Kürt sorunu bölgesel bir sorun değil. İşte en büyük Kürt kenti İstanbul, o yüzden de üniter devlet içinde adım atılabilir, ama birileri de federasyonu savunuyorsa, savunsun be kardeşim, onu kelepçeleyip içeri atmanın mânâsı da yok. Bir birimizi ikna ederiz belki.

Bir siyaset kurumu olarak, kendi organınızda aldığınız kararı dahi uygulayamıyorsunuz, bu bir vesayet değil mi?

Ben o baskının esas itibariyle bölgedeki insanlardan geldiğini düşünüyorum. Öcalan, “Ben buradan bu işi yönlendirememem, BDP kendi yolunu kendi çizmeli ” diyor. Siyaset adım atamadığı zaman, sorunu İmralı’ya yada başka bir tarafa havale etme kolaycılığına düşüyor. Biz Meclis’te BDP grubu olarak olabilecek her adımı attık da, bir vicdani rahatlık içinde miyiz? Öyle bir durum da yok.

BU SÜRECİN SADECE TANIĞI DEĞİLİZ SUÇ ORTAĞIYIZ DA

"Şimdi silahların bırakılmasının tam zamanı" diyen Uras, siyasilere çağrıda bulundu: Bu kör şiddeti seyrettiğimiz müddetçe bu suça ortak oluyoruz. Bizim buna müdahale etmemiz ve asla vazgeçmememiz lazım. İnsanları ikna edebiliriz.

Terör tırmanmaya başladı. Sizce neler yapılmalı?

Şiddetin artık hiçbir sorunu çözmediğini anlamamız lazım. Bu bir kör şiddet, hedefi de belli değil, her an herkesi vurabilir. Türk-Kürt baş başa verip, uluslararası istihbarat örgütlerine verimli bir alan olan bu zeminde, onlara fırsat vermememiz lazım.

Sizce neler yapılmalı?

Herkes "demokratik açılım nedir, anlamadık" filan diyor, ama anlaşılmayacak bir şey yok, demokratik bir anayasa yapmak, yasaları demokratikleştirmek. Şu Meclis'te bile, Meclis komisyonuna kendi dilinizde bir dilekçe veremiyorsunuz. Bunlar basit, ama simgesel şeyler. Yurttaş merkezli anayasa, bunu bir türlü yapamıyoruz ya da ana dilde eğitim. Üniter devlet içerisinde bu adımlar atılabilir. Başbakan liderlerle görüşecek, önemli bir adım olduğunu düşünüyorum.

BU BİR PİRUS ZAFERİ

Bir yerlerde bombalar patlarken, çocuklar öldürülürken, nasıl çıkıp hakkı hukuku tartışacaksınız?

O yüzden PKK'ya yönelik kademeli olarak silahı gömme çağrısında bulundum. Eş anlı olarak da hükümetin muhalefetle görüşerek somut adımlar atması lazım. Yoksa, bu bir kilitlenme, bu bir Pirus Zaferi. Kazananı yok. Benim açıklamam, Diyarbakır'daki sivil toplum örgütlerinin, TÜSİAD'ın açıklaması bunlar sağduyunun sesi.

Sağduyunun sesi Kandil'den duyuluyor mu?

Duyuluyordur herhalde. Küreselleşme, bilgi çağındayız, her gün herkes herkesi izliyor, duyuyor.

PKK'nın silahsızlanması yönündeki çağrılarınız sizce neden karşılık bulmuyor?

Dur bakalım. Bu zaman içinde olacak, adım adım örülmesi gereken bir şey. Biz sonuçta bir silahlı yapının, PKK'nın transformasyonunu, kendisini dönüştürmesini istiyoruz. Açık siyasette olanları da tutuklayıp, içeri attığınızda siyasi zemin kalmıyor.

HALKALI SALDIRISI AĞLATTI

Nasıl bir süreç gelişebilir?

Bu sürecin sadece tanığı değil, aynı zamanda suç ortağıyız. Bu ülkede yaşayan herkes, seyrettiği müddetçe bu suça ortak oluyor. Bu yüzden herkes bulunduğu zeminden, bu kardeş kavgasını sona erdirecek adımlar atmalı. 2 tür çözüm var, birincisi otoriterleşti-relim, tek tipleştirelim, baskıyı artıralım, diğeri "demokrasi, özgürlükler olursa, kültürel çoğulculuk, kimliklerin kendisini özgür ifadesi toplumu bölmez, toplumun bir garantisidir" diye bakmak.

Ayrılırsanız BDP gruptan düşecek, diğer yandan "silahı bırak" çağrısı yapan sizden başka kimse yok. Bu karmaşık duyguları nasıl yaşıyorsunuz?

Ben o kadar sulu gözlü bir insan da olmamama rağmen, Halkalı'daki saldırının görüntülerini kendimi çok kötü hissederek izledim. İnsanın yüreği dağlanıyor, gözümüzden yaş boşalıyor. Bizim siyase-ten buna müdahale etmemiz ve asla vazgeçmememiz lazım. İnsanları ikna edebiliriz. Politika bunun köprüsü. Bu köprüleri yıkmamamız lazım.

Sizce bugün en öncelikli konu nedir?

Acil konunun silahların bırakılması ve siyasete sarılınması ve AK Parti'nin siyaseten adım atmasının Türkiye'nin en ivedi meselesi olduğu kanaatindeyim. Şimdi silahların bırakılmasının tam da zamanı, yarın çok geç olabilir, bugün bu adımları atmamız gerekiyor.

KILIÇDAROĞLU DERSİM'DE DİK DURSUN

Yani BDP'de mutlu musunuz?

Benim en büyük derdim, Türkiye'de büyük bir sol hareketi, Alevi hareketi, sosyal demokratlar, yüzünü sola dönen sosyalistler, Kürt hareketi ile bu tarihsel köprüyü oluşturmaktı. Şimdi BDP üyesiyim, ama solda böyle bir tarihsel buluşmanın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Açıkça ifade etmek gerekirse, Türkiye solunun geleceğinin Önder Sav'ın iki dudağı arasında olması benim kabul edebileceğim bir şey değil. Öyle MOSSAD'ın, birtakım istihbarat örgütleri-nin Türkiye solunun geleceğini şekillendirmesine asla izin verilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Bizim Meclis'te olmamızın asıl nedeni de gerçek solu inşa etmekti. Bir tür suya not düşme beni mutlu etmiyor.

Gediktepe tartışması yaşanıyor günlerdir.

Kim gitti, kim çömeldi meselesi bir komedi. Kılıçdaroğlu, dik duracaksa Dersim Katliamı'na karşı çıktığında ya da genel affa "evet" dediğinde dik dursaydı, genel başkanının karşısında "pardon, kamuoyuna yanlış yansıdı" demeseydi.

Röportaj: Seda ŞİMŞEK


BUGÜN GAZETE

 

Etiketler :