Gayrete Gelin, Düşman İlerlemekte!

Gayrete Gelin, Düşman İlerlemekte!

Oralara tatil ve deniz mevsiminde gerçek müslümanlar asla gidemez, gitse kasıp kavrulur, mahvolur...

 

Gayrete Gelin, Düşman İlerlemekte!

 

Büyük bir ameliyat geçirmiştim, âdeta mânen ve maddeten raporlu idim, çok değerli doktor kardeşlerimin tensibi, hatta ısrar, icbar ve ibramları ile nekahat devremi geçirmek üzere temiz havalı, ılık, sakin yerlere zorla istirahate gönderilmiştim; aziz vatanımızın şimdiye kadar hiç görmediğim zengin, çok güzel, lüks ve turistik yerlerini, bu tenha ve uygun mevsimde yavaş yavaş gezmiş ve görmüş oldum. El-hak, gerçekten dinlendim ama çok endişe verici ve üzücü müşahede ve izlenimlerim de oldu.

Oralara tatil ve deniz mevsiminde gerçek müslümanlar asla gidemez, gitse kasıp kavrulur, mahvolur... diye duyardım; şu mevsimde bile anlaşılabiliyor ki vaziyet gerçekten vahim, ahval gerçekten perişan: Her taraf turistik otel, diskotek, bar, pavyon, içkili gazino ve lokanta dolmuş, firma isimleri bile bir Avrupa veya Yunan şehri gibi, bize ve kültürümüze yabancı; İslâm’ın ve milli kültürün izleri silinmiş; dağ, taş, ova tüm sahiller parsellenmiş, camisiz deniz kentler oluşmuş; eski yerleşim yerlerinde camiler var, imam sabah namazına kalkmaz, vakit namazlarına gelmez, ibadethanelerde tek tük ihtiyar, emekli müslümanlardan başka aktif eleman göremezsiniz; cemaat fikir yönünden parça parça, perişan; halk toplama, ahlâken bozuk, İslâmî benliğini yitirmiş, gavurlara benzemiş, turistlere özenmiş, açılmış, saçılmış nefsinin kölesi, şeytanın maskarası... Aksakallı alim ve fazıl dedelerin, nur yüzlü eli tesbihli ninelerin, evliyânın, şühedânın, mübarek ve mücahit ecdadın torunları ne yaman hale düşmüş: Bînamaz, bîîman, bîtaat, bîedeb, bîşuur, bîinsaf, bîiz’an, bîhayâ, bîbasîret...

Hayatın gayesi Allah’ın varlığını birliğini sezmek, Oiyi kulluk etmek, rızasını kazanmak, imtihanı başarmaktır. Resûlullah (sallallahu aleyhi ve âlihî ve sellem) nasıl ömür sürdü? Eski has ve halis müslümanlar nasıl yaşadı, nasıl çalıştı, ne yolda öldü? Allah’ın emir ve yasakları neler? Kur’ân-ı Kerîm bizlere ne buyuruyor? İslâm’ın çağrısının ana hatları neler? Sorsan herkes “Tamam tamam, biliyorum biliyorum.” der; ama Allah’ın kaç kulu “Allâhu ekber” şuuruyla yaşar, davranışlarını imana ve Kur’an’a göre ayarlar. Müslümanlardan kaç tanesi minarelerin “Hayye ale’s-salâh” davetine icabet ediyor? Halbuki bir düşünse: Çağıran, çağırtan, mülkün sahibi, kâinâtın hâlıkı, âlemlerin rabbı zü’l-celâli ve’l-cemâli ve’l-kemâli ve’l-ikrâm Allahu Azîmü’ş-şân hazretleri. Hem Allah’ın her anda hadsiz hesapsız lütuf, nimet ve tecellilerine mazhar, hem de her anda O’ndan gafil, O’na asi, O’nun davetine lakayt, şu kullar! Gaflette daim, cehaletle sakim, dalaletle mukim; yalan yanlış yolda, isyanda, nisyanda, cürümde, günahta, küstahlıkta musırr şu zavallı Âdemoğlanları!

Düşünüyorum, halk İslâm’da ne kusur gördü de ondan böyle yüz çevirdi; dünya hevesine, nefsin hevasına şeytanın tuzağına düştü; âhireti hesabı, azabı, ikabı unuttu! Sorumluluk, kusur ve kabahat kimde ki bu millet; akıl ve imanla, ilim ve irfanla, mâzisiyle, maddî ve mânevî menfaatiyle bu kadar ters duruma geliverdi! Vebal rejimde mi, milli eğitimde mi, okulda mı, basında mı, televizyonda mı, ebeveynde mi, ailede mi, çevrede mi, hain ve sinsi İslâm düşmanlarında mı, zalim ve müstebit yöneticilerde mi, gafil ve cahil sorumlularda mı, edepsiz turistlerde mi, yalan ideoloji ve fâsit felsefelerde mi?

Bana kalırsa vebalin en büyüğü müslümanlarda; çünkü çok çalışmıyorlar; ciddi ve devamlı, basiretli ve metotlu değiller... Çünkü şu ilim ve teknik, reklam ve propaganda, birleşme ve dayanışma asrının gerektirdiği performansa sahip değiller; çevre şartlarından, olaylardan ve gelişmelerden haberdar değiller, hasım ve rakip ve düşmanların durum ve oyunlarına vâkıf değiller... İslâm için şuurla, fedakârlıkla çalışanların faaliyetlerine destekçi değiller...

Ey aziz ve muhterem müslümanlar, dünya hızla dönüyor, şartlar süratle değişiyor, düşmanlar kuvvetli, hayat fâni, fırsatlar geçici, imkânlar kaçıcı... Şuurlu, iyi mü’min olun, uyanın, gayrete gelin, birleşin, İslâm ve müslümanları koruma ve geliştirme çabalarımızda görev alın, İslâmî hizmetlerimizi maddeten ve mânen, malen ve bedenen, candan destekleyin ki bu güzel vatan elden gitmesin, müslümanların yeni nesilleri küfre kaymasın, bizden medet uman dış ülkeler ve azınlıklar yardımsız kalmasın, yarınlarımız parlak ve aydınlık olsun; hem dünyamız hem de âhiretimiz kurtulsun...

Mahmud Esad Coşan (rh.a) Başmakaleler 2- S.229

zinde.info

Etiketler :