Gülen en yakınındaki ismi dinletti mi?

Gülen en yakınındaki ismi dinletti mi?

Paralel yapılanmanın başı olduğu iddia edilen Fethullah Gülen, geçmişte en yakınındaki isimleri dinletti mi?

Bir dönem cemaatin önde gelen isimlerinden biri olan Latif Erdoğan, cemaatin en yetkilisinin bir gün kendisine, "Hakkını helal et, seni yıllardır dinlettiriyorum" dediğini söyledi. 

Yeniden yargılama, telefon dinlemeleri, kaybolan dinleme cihazları, paralel devlet yapılanması, 17 Aralık operasyonu sonrası gündemin üst sıralarından hiç inmedi.

Uzun süre cemaatin içinden biri olan Latif Erdoğan, güncel tartışmalara ışık tutacak açıklamalarda bulundu. 11 yaşında Gülen tedrisatına giren ve uzun yıllar en yakınındaki isim, şimdi Yeni Akit'te yazarlık yapıyor.

Yeni Akit gazetesine konuşan Erdoğan'ın sadece dinleme iddiası değil, Said-i Nursi'in risalelerinin sadeleştirilmesi sırasında yaşanan krize ilişkin anlattıkları da dikkat çekiciydi.İşte Mehmet Özmen imzalı o röportajdan bazı bölümler:

yazar.jpg
Yazar Latif Erdoğan

“DOST HATIRINA O YAZIYI YAZDIM, ERTESİ GÜN YATAĞA DÜŞTÜM”

- Söze, derin bir yarama dokunarak başladınız. Bilmem ki bu acıyla itidali koruyarak sözü sürdürebilecek miyim? Sanırım doksan yılıydı. Abiler, Abdullah Aymaz’ın yaptıklarındanrahatsızlıklarını Hocaefendiye nakletmişler. O sıralarda Abdullah Aymaz, Risalelerden bazı bölümlerisadeleştirerek kendi imzasıyla kitaplaştırıyordu. Gerekçe de, ortaokul ve lise çağındaki gençlere bu hakikatlerin anlayacakları bir dille ulaştırılmasıydı.

Hocaefendi konuyu ilk bana açtı. Çok üzüntülüydü. Abdullah Aymaz’ı çok sevmeme rağmen yaptığını ben de tasvip etmiyor, fakat bir şey de söylemiyordum. Hocaefendiye: ‘Abdullah Abi de bu yaptığından vazgeçsin..’ dedim. Ben kendisinin de yapılandan rahatsız olduğunu zannetmiştim.. Birden celallendi. ‘Ne var bunda. Başka türlü o gençlere bu hakikatler nasıl ulaştırılacak, yüzlerce insanın imanının kurtulmasına vesile oluyor’ dedi.

Biraz sonra Abdullah Aymaz’ı da telefonla bulunduğumuz yere çağırdı. İstişare ettik. Abilere bir cevap yazmakta mutabakata varıldı. Yazı benim üzerime kaldı. Hayatımda belki ilk ve son, inanmadığım bir konuda, dost hatırına o yazıyı yazdım. Ertesi gün yatağa düştüm. Günlerceyüksekateşli bir hastalık yaşadım. İlhan İşbilen, Zaman Gazetesi’nin genel müdürüydü. Beni aradı. Gazeteye yüzlerce mektup yağmıştı, ne yapacağımızısoruyordu. Hasta halde gazeteye gittim. Yüzlerce mektubu ondan alarak eve geldim. Bütün nur talebeleri tepkilerini dile getiriyor, ağır hakaretler ediyorlardı. Her eleştiri mektubu içimi sevinçle dolduruyor, demek ki Nur’un kahramanları dimdik nöbette, diye seviniyordum. Kimseye tek kelime cevap yazmadım, o talihsiz yazıyı da kitabıma almadım. Abiler bana çok ciddi bir yazıyla mukabele edip neşrettiler. Sonra o tür yazılar birleştirilerek kitaplaştırıldı, Rabbim şahit, bu tür cevaplara en çok sevinenlerden biri bendim.. Buna rağmen, o yazının vebalinin ağırlığını size şunları aktarırken dahi vicdanımda hissediyorum..

SADELEŞTİRMEYE İHTİYAÇ YOK

- Risalelerin sadeleştirilmesine yönelik yapılanlar eğer gaflettense, büyük bir günah irtikap ediliyor, demektir. Eğer belli bir kasıt söz konusuysa, bunun adı ihanettir. Sadeleştirme adı altında insanları Risalelerin özünden uzaklaştırmak, onun feyiz ve bereketinden istifadeyi sıfırlamak; ve Bediüzzaman gibi bir dahinin dahi kendisine mal etmekten tenzih ettiği Kur’an mallarının değerini elmastan cam parçasına indirmektir.

Hayır, asla ve kata. Risalelerin sadeleştirmeye hiçbir cihetle ihtiyacı yoktur. Okuyucusunun da, sadece onu okumaya, okumaya ve yine okumaya ihtiyacı vardır. Külliyat halinde okumaya, bir yerde mücmel bırakılan konunun bir başka yerde elvan elvan nasıl açıldığını görmeye ihtiyacı vardır.

NUR HAREKETİYLE İLGİSİ YOK

- Risale-i Nurlarla imanını kurtarma, taklitten tahkike ulaştırma; İslam’ı ruhsatlar ölçeğinde değil de azimetler kıvamında yaşama azminde olan müminlerin oluşturduğu topluma bu isim verilmiştir. Bu aidiyete dahil kişilerin ikinci vazifeleri de, kendi yaşadıkları güzellikleri, doğruları başkalarıyla da paylaşma cehdi ve gayreti içinde bulunmaktır. İslami literatürde bu ikinci vazifeye, irşat, tebliğ, manevi cihad denilmektedir. Fakat burada üzerinde durulması gereken konu “cemaat”a yüklenen anlamdır. Bediüzzaman Hazretleri’nin bu kavramdan kastı bütün bir ümmettir. Dolayısıyla onu ümmetin küçük bir parçasına indirgemek, en azından eksik ve yanlıştır. Ayrıca, “cemaat” kavramına daha sonra yüklenen anlamlarla Nur hareketinin uzaktan yakından alakası yoktur.

GÜLEN GRUBUNDAN MÜSLÜMANLAR EMİN OLABİLİRLER Mİ?

- Bu konuda cemaatin en çok mağdur ettikleri bir kişi sıfatıyla, aynen Başbakanımız gibi düşünüyorum: Abdestinden şüphesi olmayanın namazından şüphesi olmaz..

Bir gün, en yetkiliyle baş başa oturuyorduk. Bana, “Hakkını helal et, seni yıllardır dinlettiriyorum, çünkü önde bir insansın, yapacağın bir yanlış hepimizi bağlar” dedi. Ben de “Allah razı olsun, şimdi kendimi daha güvenli hissediyorum” dedim, gülüştük..

Daha sonra Hanefi Avcı da, mahkemede, Cemaat kendi ağabeylerini de dinletiyordu, ifadesini kullandı. Hakim, mesela kimi, deyince de benim adımı verdi. Cumhuriyet gazetesi bu ifadeleri birinci sayfadan duyurdu. Yine gülüp geçtim..

ensonhaber

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.