Ekrem Özdemir'in İlk Romanı

Ekrem Özdemir'in İlk Romanı

Ekrem Özdemir'in ilk romanı Güzel Ayrılık kitapçılarda.

İlk dönem Habername yazarlarından Ekrem Özdemir'in ikinci kitabı yayınlandı. 

“Yakıcı güzelliği başına dert olmuş, evlenip yuva kurmak isteyen Seval, geçmişine sünger çekmek istemektedir. Kendisine yeni bir hayat kurmak için tayinini İstanbul'dan Ankara'ya çıkaran Celal'in yolu Seval'le birleşir. Seval'in çalıştığı kurumda, ona hayran olan ve onu her an izleyen Cemal için Seval'in kaderi, Tanrı'yı anlamanın bir yoluna dönüşür. Gizem ve Elif'le yapılan Postmodern buluşmaların yanına eklenen, bazen hayal, bazen rüya, bazen de gerçeğin birbirine girdiği ilişkilerle şekillenen bu hayatı izleyen bir kişi daha vardır: Kemal.

"Bir günaha bulaşma cesareti göstermem, ruhumu kirletmem, bu tür korkuları hiç duymayan bir erkeğin, yüzlerce kızla birlikte olmasından daha cesur bir adımdır. Çevreme, toplumsal değerlere, ahlâkî kurallara karşı kendimi ispatlama işi değil bu, insanların benim hakkımda ne düşündüğüyle ilgilenmem. Böyle bir durumda, direk olarak varlığımın anlamına isyan etmiş, Tanrı'ya meydan okumuş olacaktım. Zaten bana göre, şu hayatta mücadele etmeye değer tek varlık Tanrı'nın kendisidir. Eğer kavga edeceksem en güçlüsüyle yapmalıyım."

(Kitabın arka kapağından)

Kitabı eline aldığında evvela bir şaşkınlık yaşıyor insan. “Güzel Ayrılık da neyin nesi?” diye soruyor. “Ayrılığın güzeli mi olurmuş?”

“Söylediklerine sabret ve onlardan güzel bir ayrılıkla ayrıl”

Güzel Ayrılık romanı için bol sosyoloji, çokça alıntı, azıcık felsefe, biraz hayal, biraz rüya, biraz da gerçek diyebiliriz. Roman ismini bir ayetten alıyor: “Söylediklerine sabret ve onlardan güzel bir ayrılıkla ayrıl.” Yani onları paylama, onlara kızma, küsme, kırıcı karşılıklar verme. Zarif, nezaket içeren bir duruşu ifade eden bu ayet, peygamberî bir metodu içeriyor.

Derler ki her insan Allah’ın bir isminin tecellisidir. Celal de bunlardan birisidir. Serttir biraz, güç kullanmayı sever. Hele ki hayattan intikam almak istiyorsa!

Geçmişini unutmak ve hayatında yeni bir sayfa açmak isteyen Celal, Ankara’ya yerleşirken birçok şeyi geride bırakmak isteyen biridir. Ne var ki, Kavafis’in yaşadığı trajedi onun da yakasına yapışır. Yaşanmışlıklar silinmez kalbinden. İnsan nereye gitse oraya götürüyor kendini. Roman aslında, “Geçmişi unutmak ne kadar mümkün?” sorusunu da sorduruyor okura. “İnsan hayatında kaç defa yeni ve beyaz bir sayfa açabilir?” Her seferinde aynı duvara, yalnızlık duvarına toslamak bir kader midir? Ya da bu sonuç bizim kalbimizin kirlenmişliğinin mi alametidir?

“Postmodern buluşmalar”

Romanın iki kahramanı Celal ve Cemal arasında geçen mücadele, aslında Allah’ın iki isminden hangisinin hayatımızda hakim kıldığımızla da alakalı. Cemal, kaderiyle daha barışık, gönüllü bir teslimiyet ve asudelik sergilerken, düşe kalka, taşlara çarpa çarpa ilerleyen ve bundan bıkmayan bir Celal var karşımızda. İki isim, iki insan, iki kader, iki bakış açısı savaşırlar. Güzeller güzeli Seval’in beklediği, istediği erkek bunlardan hangisidir? Bir eş, bir çocuk, bir yuva, mahallenin en güzel kızının da hakkı değil midir? Yoksa güzellik, en basit mutluluğu bile esirgeyecek bir laneti de mi içinde barındırıyor?

Entelektüel yanından ziyade kendini kabullenişi ve bunun getirdiği hoşgörüsüyle tanıştığımız Cemal, çok da merakı celbedecek bir özelliğe sahip değildir. Hatta romanda epey yer kaplayan, iş yerinden arkadaşları Gizem ve Elif’le haftada bir öğlen yemeğinde yaptığı sinema ve edebiyat ağırlıklı “postmodern buluşmalar” zaman zaman sıkıcı bir hal bile alabiliyor. Okurun, Celal, Cemal ve Seval üçgeninde dönen ana temadan kopup uzaklaşma tehlikesini barındıran günlükler, aynı zamanda entelektüel dozu abartılmış izlenimi de uyandırıyor. Açıkçası yazar, zaman zaman sizi bir kültür sanat programına davet eder gibidir. “Acaba ne okusam?”, “Hangi yönetmenlerin filmlerini izlemeliyim?” vb. soruları olanlar için bulunmaz nimet olan bu günlükler, romanın yaşandığı döneme ayna tutması açısından ise çarpıcı sosyolojik tespitler de sunuyor.

Roman kahramanlarının isimleriyle romanın bölümleri paralel bir seyir izliyor. Hayal, Rüya ve Gerçek olarak üç bölüm halinde okuduğumuz romanda, Celal Gerçek ve Cemal Hayal isimleri aslında yazarın niyetini ele veriyor. Dikkatli bir okur, Cemal’in bu haliyle kaybetmeye mahkum olduğunu anlamakta zorlanmaz. Çünkü tüm samimiyetine, içtenliğine rağmen yaşamın kıyısındadır ve fazla iyi niyetlidir. Yaşam bunu kabullenmek istemeyebilir. Nitekim öyle de oluyor.

“Şehir insanı kendine benzetir mi?

Yetiştirme yurdunda büyümüş, çalıştığı devlet dairesindeki erkeklerin iştahını kabartan bir güzelliği sahip olan Seval, aslında toplumsal yapımıza ve ahlak anlayışımıza tutulmuş bir ayna işlevi görüyor. Aslında isminden de anlaşılacağı üzere, istediği tek bir şey vardır: Sevilmek. Celal’in de dediği gibi, “Seveceksin ve alacaksın. Sev-al” Ancak söylendiği kadar kolay değildir bu. Çünkü hepimiz gibi Seval de biraz kirlenmiştir. Güzelliği ona her türlü erkeğin ilgisini bahşetmiş ancak bir erkeğin kalbine taht kurmayı çok görmüştür.

 

Ankara’ya dair bol eleştirilerin yer aldığı romanda, “Şehir insanı kendine benzetir mi?” demeden edemiyor insan. Bir an “bu insanlar İstanbul’da ya da başka şehirde yaşasa yine böyle olur mu?” diye sorası geliyor. Hani insan kitabın yazarını aramak ve “konuşmalıyız” demek istiyor. Zira yazarın “İçine girmek istemediklerim veya içine girdiğinde seni kirleten şeyler var.” itirafını romanın bütün bölümlerinde yakalamak mümkün.

 

Romanın tartıştığı esas mesele; ayrılan insanlarda oluşan nefret duygusu. Geriye dönüp baktığında “ben çok faydalandım, iyi ki onunla böyle bir ilişkim olmuş” diyerek ayrılan çok az insan var.

Nedir eksik olan? Neden bütün sevgililerin terk ettiği bu dünyada, biten bir ilişki, ısrarla ve inatla bize acı veriyor? Acıyı bir kenara koyalım, öfke ve intikam hissine kapılmak zorunda mıyız?

Hangi düşünceye mensup olursan ol, seni hapseden bir yaşam modeli var. Ve Cemal’in asıl isyanı bu yaşama karşı koyamamak. Bu mahkumiyet, bu kabulleniş. Ve bir masala sığınıyor. Sezai Karakoç’un “Masal” şiirindeki yedinci oğlun masalına.

Ekrem Özdemir

Güzel Ayrılık

Kent Kitap, 2014.

 

Kısa Tanıtım yazısı

Güzel Ayrılık Mümkün mü?

Acı değil de huzur veren bir ayrılık neden mümkün olmasın? “Fena-Mevlana’da Özgürlük” kitabının yazarı Ekrem Özdemir’in ilk romanı “Güzel Ayrılık”, bu sorunu derinlemesine tartışıyor. Kimlik problemi üzerinden insanların yaşadığı sıkıntılar, sürekli yaşamak istediklerimle yaşadıklarım arasında kalma problemi, ayrılan insanlarda oluşan nefret duygusu ve cevaplamamız gereken bir soru: Ne yapmalıyız ki bir insandan ayrıldığımızda bu bize acı vermesin? Acıyı da bir kenara koyalım, öfke ve intikam hissine kapılmayalım?

“Söylediklerine sabret ve onlardan güzel bir ayrılıkla ayrıl.”ayetini hareket noktası kabul eden roman, hayal, rüya ve gerçeklik arasında “Güzel ayrılık mümkün mü?” sorusuna içsel bir bakış sergiliyor.

Ekrem Özdemir

Güzel Ayrılık

Kent Kitap, 2014.

 

        

 

 

 

 

 

 

 

Kaynak:Haber Kaynağı

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.