İSLAMDA KAZA VE KADER

İSLAMDA KAZA VE KADER

Kaza ve kader meselesi, sadece İslâmiyet’in var oluşundan bu yana insanların zihnini yoran bir mesele değildir

Kaza ve kader meselesi, sadece İslâmiyet’in var oluşundan bu yana insanların zihnini yoran bir mesele değildir. Bilakis bu konu, İslâmiyet’in varlığından önce de, sonra da bütün ilim ve fikir ehlinin zihinlerini meşgul eden, son derece önemli, bir o kadar da karmaşık bir mesele olmaya devam etmiştir.
Bu konu, açıldıkça, derine inildikçe her bir konunun birbirini düşündürdüğü bir mevzu; İslâm mütefekkirleri arasında uzun uzadıya giden, anlaşmazlıklara ve tartışmalara sebep olan, çözülmesi güç, anlaşılması zor bir mesele haline gelmiştir.
Bu konu hakkında sadece bizi ilgilendiren ve bilmemiz gereken kadarı, o kadar da uzun ve zor değildir.




Peygamber efendimiz, bazı meşhur hadislerinde kaza ve kadere imanı, imanın bir esası olarak açıklamıştır. Cibril hadisi olarak bilinen bir hadis-i şerifte, Cebrail (a.s) bir insan şekline bürünerek, ashabı ile beraber oturmakta olan Resulullah’ın yanına gelmiş ve:

_İman nedir? Diye sormuş, O da:

_Allah’a, meleklerine, ahiret gününe, hayır ve şerriyle kaza ve kaderin Allah’tan olduğuna inanmandır, (Müslim, İman, 1; Ebu Davud, sünnet, 15; İbnu Mace, mukaddime, 9.)cevabını vermiştir.

Kader ve kaza, alıştığımız tabiri ile kaza ve kader aslında birbirinden ayrılmayan iki mefhumdurlar; fakat kaza ve kaderi anlatmadan önce bu meselenin temeli olan; İrade nedir? Küllî ve cüzî irade ne demektir? Halk-Kesb ilişkisi nasıl olur? Sorularına cevap vermek gerekir…

İRADE NEDİR?

İnsanın iki tip fiili vardır; birisi kendi irade/istemesiyle yaptığı fiillerdir. Buna ihtiyarî (iradeli/isteyerek ve bilerek yapılan) fiiller denir. Bunlar kitap okumak, yazı yazmak, oturup kalkmak gibi işlerdir. Bu fiillerin karşılığında sevap almaya veya azap görmeye hak kazanırız. Diğeri ise, insanın irade/istemesinin dışında meydana gelen zarurî fiillerdir. Bunlara refleks hareketleri ve nefes alma gibi fiiller örnek gösterilebilir.

Bir davranışı yapabilme, tercih edip gerçekleştirebilme, yapılabilecek iki şeyden birini diğerinden ayırıp o şeyi gerçekleştirmeye irade denir. Kelâm âlimlerince insanda bulunan irade, iki kısma ayrılmıştır: Küllî irade, cüzî irade.

KÜLLÎ İRADE:
Bu irade, insanda mevcut olan bir yetenektir. Fiilen ortaya çıkmadığı veya bir şey ile fiilen ilgisi olmadığı müddetçe buna küllî irade denilir. Bu irade insanın bir işi yapmasına veya yapmamasına vasıtadır.

CÜZÎ İRADE:
Küllî iradenin/potansiyel, hareket edebilme ve yapabilme kabiliyetinin, bir işi yapmak için, o tarafa eğilmesi demektir.
İnsanlar kendi istek ve iradeleriyle bir şeyi yapmak veya yamamak gücündedirler (cüzî irade). Bir işin, iki yönünden birini tercih edip seçebilirler. Sevaba veya azaba müstahak olmaları, belirli şeylerle mükellef yani sorumlu tutulmaları işte bu cüzî irade bir başka deyişle hür iradeleri sebebiyledir. İnsan hür bir iradeye/cüzî iradeye sahiptir. Bu irade, onun fiillerinin meydana gelmesine tesir eder. Fakat fiillerin gerçek yaratıcısı Allahu Teâla’dır. Bu husus:

Allah her şeyi yaratandır.” (Zümer 39/62.)

“Sizi ve yaptıklarınızı yaratan Allah’tır.”(Nisa 4/78.) gibi bir çok ayetle sabitlenmiştir. Allahu Teâlâ, kullarının iradeli/kasıtlı, hür fiillerini onların irade ve seçimlerine uygun olarak irade eder ve yaratır. Çünkü mutlak yaratan O’dur. İşte cüzî iradenin bu manada kavranması gerekir.

HALK (YARATMA)-KESB İLŞKİSİ:

İfade ettiğimiz üzere; Allah (c.c) kullarının cüzî /kasıtlı, hür iradelerinden meydana gelen fiilleri onların kendi irade ve seçimlerine uygun olarak irade eder ve yaratır. Bunun bu şekilde olması, Allah’ın kullarının fiillerini yaratmaya mecbur olmasından değil, Adetullah’ın ve Sünnetullah’ın bu şekilde gerektirdiğindendir.

O halde, fiili/bir işi seçmek, tercih etmek, kazanmak (Kesb) kuldan; kulunun seçtiği, tercih ettiği ve kazandığı şekle uygun olarak yaratmakta (Halk) Allah’tandır. Kul Kâsib (kazanan elde eden, işinin o şekilde olmasını isteyen); Allah’da Hâlıktır (Kulunun dilediği ve kazandığı şekliyle yaratandır). Kul, iyi veya yoldan birisini seçer, iradesini bu iki yönden hangisine kullanırsa, onu o şekliyle yaratır. Bu ileride anlatılacak olan kader mefhumuna ters bir şey değildir. Zira Allah, kulun cüzî/kasıtlı, hür, serbest iradesiyle işleyeceği şeyleri ezelde bilmektedir. Aksinin düşünülmesi O’nun ilim sıfatının inkarını gerektirir. Bu anlatılanlar doğrultusunda kaza ve kaderi kısaca açıklayacak olursak:

KADER:
Allahu Teâla tarafından, var olan her şeyin (bütün mahlûkatın) ve bütün olayların yaratılmadan önce ezelde, yanında korunmakta olan Levh-i Mahfuz adlı kitapta; durumları, nitelikleri, sebepleri, şartları ve zamanı gelince sahip olacakları güçleri, yetenekleri, yapıları, yerleri, zamanları ile birlikte belirlenmesi, düzenlenmesi ve yazılı olması demektir. İşte bu belirleme işine kader denilir. Takdir edilip belirlenen şeylere de, mukadder (takdir olunan) denilir.

KAZA:
Allahu Teâla tarafından takdir edilen şeyin varlık/madde âleminde ortaya çıkması; yaratılıp meydana gelmesi demektir.

Kader-kaza ilişkisi bu anlamda öncelik ve sonralık göstermektedir. Zira kader önce, kaza ise sonradır. Yani, önce bir varlık hakkında Allahu Teala’nın takdiri olur, dana sonra kazası gerçekleşir. Bu varlık/madde âleminde gerçekleşen her olay hem kader hem de kazadır. Şayet (Allah’ın bildiği bir hikmet sebebiyle) gerçekleşmedi ise bu kaderdir.

Bu iki tarifte geçen, her şeyin kaderinin Allah’ın ezeli ilminde olmasının anlamına gelince: İnsanların cüzî/kasıtlı, hür, serbest iradeleri ile yapmak istedikleri bir şeyi, Allah’ın (c.c), o kulun bu işi nerede, ne zaman, nasıl ve kiminle ve ne şekilde seçeceklerini bilmesi; bu bilgisine göre irade etmesi ve zamanı gelince de kulun tercihine göre yaratması demektir. Bu bizim, astronomi ilminin vasıtasıyla, gelecek sene Ramazan hilalinin, veya ay tutulmasının hangi tarihte olacağını bilmemiz ve zamanı gelince de o olaya şahit olmamıza benzemektedir. Kaza ve kader hakkında bu kadar malûmata değindikten sonra, velilerin ve bazı salih insanların bu konudaki görüşlerine yer vermek gerekir.
Ş. Muhammed Ziyauddin Hz.leri, babasının halifesi, ayrıca kâtibi, Bitlisli M. Mustafa’ya bu konuda bir mektup yazmıştır. Mektubundaki kaza ve kader ile ilgili bölümleri özetle aktarıyoruz:

“Ey Doğru ve şefkatli efendim! Bu konu, geniş olarak izah edilmesi gereken bir meseledir. Şafiî, Hanefî mezhebine mensup âlimleri ile diğer bütün mezhep âlimleri bu konudan söz etmiş, hatta bu konu bazı âlimlerin helâk olmasına, bazılarının da kurtuluşuna sebep olmuştur. Muhammed Ziyauddin Hz.leri mektubuna devam ederek:

_Kaza ve kader kuldan cüzî/kasıtlı, hür, serbest iradesini kaldırmaz. Çünkü Allahu Teâla, kulun kendi cüzî iradesiyle o işi yapacağına ve yapmayacağına hükmetmiştir (ezeli ilmiyle bilmektedir).

Bu konuya Alâeddin Attar (k.s) da işaret ederek şöyle buyurmuşlardır: Müridin zahirde Allah’ın yoluna sımsıkı sarılması, kalbini de Allah’a bağlaması gerekir. Yani onu saadete kavuşturacak zahiri sebepleri düşünüp, emr olunduğu üzere; çok çalışıp kendini kötülüklerden koruyacaktır. Hülasa: Kul, zahirde dış sebeplere bağlanıp hakikatte Allah’a tevekkül edecektir. Şöyle ki, korktuğu şeylerden dolayı vaktinde kapısını kapayıp atını bağlayacak, yemeğini yiyecek; fakat hakikî koruyan ve doyuranın Allah (c.c) olduğunu bilecektir.

Ayrıca bu konuda Mevlâna Halid’in (k.s) bir risale niteliğinde, Kendisinde kaza-Kader, İrade-i cüziyye, Kesb konularının ehlisünnet ve’l-cemaat âlimlerinin görüşlerinin bulunduğu bir mektup yazmıştır. Bu mektuba “El-İkdu’l-Cevherî fi’l-Farkı Beyne Kesbeyi’l-Maturudî” ismini vermiştir.

Ş. Muhammed Ziyauddin Hz.leri Bitlisli M. Mustafa yazdığı Kaza ve kader onusunu işleyen mektubun sonlarında şunları söylemiştir:

—Kader konusuna dalmak, hakkında (inceden inceye ) soru sormak uygun bir şey olmayıp hatta bidat bile denmiştir.

********

Gerçek şudur ki, kaderin mahiyeti bir sırdır. Allahu Teala’dan başkası bu sırrı kesin olarak bilemez. (Kaynaklar:Taftazani, Şerhu’l-Akaid, 191-201; Es-Sâbûnî, el-Bidaye, 77-79; Mektubatı Mevlana Halid, 9. Mektup; Mektubatı Hazret. 1. Mektup.)


 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.