Kudüs'ü arkeolojik kazılarla Yahudileştiriyor
1917de Osmanlının çekilmesiyle önce İngiliz mandası altına girdi, ardından da İngilizlerin desteğiyle bölgeye göç eden Yahudilerin işgaline uğradı kutsal Filistin toprakları
İsrail, sadece Filistin toprağını ve Filistinlileri hedef almadı son bir asırdır. Kazı ve arkeoloji çalışmalarıyla kutsal şehir Kudüs’teki Müslüman ve Hıristiyan dokusunu, kimliğini de hedefledi. 7 milyonluk devlet hâlâ bir taraftan askerî ve sivil politikalarla Kudüs’ün statüsüyle oynuyor, diğer taraftan da yüzlerce yıllık tarihi mirasını yok ediyor. Ülkenin ilk başbakanı David Ben-Gurion’un 1940’larda dile getirdiği “Kudüs’süz İsrail’in hiçbir kıymeti olmaz. Mabet’siz (Süleyman Mabedi) de Kudüs’ün hiçbir değeri olmaz.” sözü bugünlerde devlet politikası oldu âdeta. İsrail’in tutumundan sadece Müslümanlar değil, bölgedeki Hıristiyan azınlıklar da zarar görüyor; Hıristiyanların kiliselerinde huzur içinde ibadet yapmalarına imkân tanınmıyor. Yıllardır devam eden baskı siyaseti demografik yapıyı sürekli Yahudilerin lehine değiştirmekte ve Kudüs’te Yahudilerin Müslüman ve Hıristiyanlara oranı her geçen gün artmakta. Gelecekte kurulacak bir Filistin devletiyle siyasi anlaşmazlıklar düzelir belki; ama yok edilen tarihî mirası geri getirmek mümkün olmayacak.
Filistinlilerin Kudüs ve Mescid-i Aksa’dan izole edilmesinde, inşasına 2002’de başlanan ve bugünlerde uzunluğu 700 kilometreyi aşan güvenlik duvarının büyük payı var. Batı Şeria’yı bir açık hava hapishanesine çevirip Mescid-i Aksa’yı çember içine alan duvar, İsrail’e yüzde 15’lik bir işgal toprağı katmasının yanında 120 bin kişiyi yerinden ediyor. Uluslararası hukuka aykırı olarak inşa edilen duvar bölgedeki ırkçı ayrımcılığı körüklüyor, Mescid-i Aksa’ya ulaşımı engelliyor. Özgürce ibadet edebilme imkânını kısıtlıyor.
Peki Mescid-i Aksa’ya ulaşmak, orada ibadet etmek Müslümanlar için neden önemli? İsrail iradi olarak Mescid-i Aksa’ya neden zarar veriyor? Kutsal topraklarda gelinen son nokta ne? İşte bu ve benzeri birçok konu 25 Nisan’da İstanbul’da masaya yatırıldı. İstanbul Barış Platformu tarafından Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezi’nde ‘İsrail Kazdıkça Kanayan Yara: Mescid-i Aksa’ başlığı altında düzenlenen sempozyumda başta Filistin olmak üzere birçok ülkeden gelen uzman tarihçi ve siyasiler, Mescid-i Aksa’nın karşı karşıya olduğu tehditleri, İsrail’in Mescid-i Aksa’ya, Kudüs Müslümanlarına karşı hukuki ihlallerini ve yakın gelecekteki tehlikeleri masaya yatırdı. Sempozyumda Harem-i Şerif duvarları etrafında sürdürülen kazılarla ilgili konular da gündeme getirildi. Günübirlik düzenlenen toplantının ardından açıklanan sonuç bildirgesinde, önlem alınmazsa Mescid-i Aksa’nın ciddi tehlikelere maruz kalabileceği vurgulandı.
EMEVİ SARAYI ARKEOLOJİK KAZILARLA TAŞ YIĞININA DÖNDÜ
Bilindiği üzere, 638’de Hz. Ömer (ra) tarafından sulh yoluyla, ahaliye aman verilerek fethedilen Kudüs, 1099-1187 arasındaki Haçlılar Dönemi hariç, yaklaşık 1200 yıl Müslümanların yönetiminde kaldı. Bu süre zarfında inşa edilen cami, medrese ve imarethane gibi İslami eserlerle Kudüs’ün Müslümanlar açısından önemi giderek arttı. Şehre İslami kimliğini ise, Abdülmelik b. Mervan döneminde (686-691 arası) inşa edilen Kubbetü’s-sahra ile oğlu I. Velid’in yaptırdığı Mescid-i Aksa kazandırdı. Kudüs eski şehrinin günümüze kadar kimliğini muhafaza etmesinde Kanuni Sultan Süleyman’ın Mimar Sinan’a (1537-1541 arası) yaptırttığı surların büyük katkısı olmuş. Ancak, 1967 Arap-İsrail savaşından sonra Kudüs’ün tamamının İsrail tarafından işgal edilmesi ve Yahudiler için Kutsal sayılan Ağlama Duvarı civarındaki Mağribiler (Kuzey Afrika ve özellikle Faslılar) Mahallesi’nin tahrip edilmesi, gelecek tehlikelerin önemli bir habercisiydi.
Harem-i Şerif’in güneybatı köşesindeki İslami eserleri ‘arkeolojik çalışmalar’ adına ortadan kaldıran İsrail, Mağribiler Mahallesi’ni binlerce kişinin aynı anda toplanabileceği bir meydana dönüştürdü. 1994’ten bu yana Müslümanlara yasaklayıp sadece kendi güvenlik güçlerine ve turistlere kullandırıyor bu alanı. Yaklaşık iki yıl süren hazırlıkların ardından Şubat 2007’de Mağribiler rampasında da kazılar başladı. Bu son kazıyla İsrail’e güvenini tamamen kaybeden Müslümanlar haklı olarak büyük tepki gösterdi. Müslümanların yoğun tepkileri ve UNESCO’ya yapılan çağrılar cevap buldu. UNESCO, Şubat 2007 sonunda bir teknik heyeti incelemelerde bulunmak üzere Kudüs’e gönderdi. 12 Mart 2007’de raporunu yayımlayan UNESCO, İsrail’in kazıları derhâl durdurması çağrısında bulundu. Konunun hassasiyetini çok iyi bilen Türkiye de 20 Mart 2007’de 7 kişilik bir teknik heyeti kazı alanında incelemelerde bulunmak üzere Kudüs’e gönderdi. Basına yansıdığı kadarıyla Türk heyetinin bulguları da kazıların derhâl durdurulmasını gerektiriyordu.
İsrail’in bugüne kadar arkeolojik kazı adına gerçekleştirdiği faaliyetler bir arada değerlendirildiğinde görünen o ki; Ağlama Duvarı civarında İslami kimliğe sahip eserler birer birer ortadan kaldırılıyor. Mağribiler Mahallesi ve arkeolojik alan ilan edilen kısımlarda Müslümanlara ait eserler yok artık. Bu iki alan arasında kalmış olan Mağribiler rampasındaki Eyyübiler dönemine ait Efdaliye Medresesi kalıntısı, Memlükler dönemine ait olduğu tahmin edilen çömlek fırını vb. birkaç kalıntı, ‘arkeolojik kazı’ adı altında yok edilmek üzere iken, yoğun tepkiler üzerine İsrail bu faaliyetlerini dondurdu. Ancak İsrail’in İslami döneme ait eserlere ve Harem-i Şerif’e karşı duyarsızlığı hususunda sicili kabarık olduğundan Müslümanlar ciddi endişe duymaya devam ediyor. Bu endişelerin yüksek sesle bir kere daha dile getirildiği Mescid-i Aksa Sempozyumu’nda kalıcı barış için mabetlere saygının ne kadar önemli olduğu vurgulanıyordu.