Kur’an’da İyi İnsan ve...

Kur’an’da İyi İnsan ve...

Hasan Tahsin Feyizli Hocaefendi'den doyurucu bilgiler...

 

Kur’an’da İyi İnsan ve Tasavvufta Üç “T” Formülü

 

 

 

Bismillahirrahmanirrahim.

 

            İyi insan olmak bir sanattır. İyi insan olmak ise temizlik, doğruluk, dürüstlük ve iyi karakter ister.

            Peygamberimiz (s.a.v.) “Mü’minlerin en kâmili (olgunu) huyu / ahlâkı en güzel olanlardır.”[1] buyurmuştur. Huyu ve ahlâkı güzel olan mü’minler, nefisten gelen her derecedeki depreme dayanıklı, güzel bir bina gibidir.

 

            Yüce Rabbimiz Kur’an’da:

            Rabbimiz Allah deyip de istikamet üzere olanlar var ya, işte onlar için, korku ve üzüntü yoktur. Onlar cennet ehlidirler yaptıkları (iyi amelleri) ne karşılık cennette devamlı kalacaklardır.”[2]

            Görülüyor ki, Rabbim Allah dedikten sonra en mühim eylem, istikâmet üzere olmaktır; yani özüyle sözüyle, iş ve hareketleriyle; dosdoğru olmaktır.

            Peygamberimiz (s.a.v.) “Müslüman, kendisinin elinden dilinden insanlar emin olandır”[3] buyurmuşlardır.

            Hayattaki varlığımız ve imtihanımız da Allah’ın razı olduğu güzel amelleri yapıp yapmadığımızdan olacaktır.[4]

            Kur’an-ı Kerim’de Ahsen-i takvim üzere yani en güzel yaratılışla yaratılan insan, (yaptığı kötü şeylerle) Allah’ın kendini, aşağıların aşağına indirmesine sebep olmaktadır.[5]

            “Biz insana hidayeti / doğru yolu gösterdik, buna karşılık ya doğruyu bulurlar (kulluğun gereğini yaparlar) ya da (hak yoldan sapıp) nankör olurlar (küfür yolunu seçerler)”[6]

 

            Yine Kur’an-ı Kerim’de;

            “Kim kötü bir şey yaparsa ancak onun kadarıyle cezasını görür. Mü’min erkek veya kadından kim de salih (Allah’ın razı olduğu)bir işi yaparsa, işte onlar cennete girerler, orada sayısız rızıklanırlar.”[7]

Bu bağlamda insanlar üç kategoride yer alırlar:

            1 – Aydın İnsan,

            2 – Olgun İnsan,

            3 – Üstün İnsan

1 – Aydın insan; kitaplar okuyarak aydın gözükürler, onlarda fikirler ağır basar, onun amacı toplumun kendisini takdir etmesi olup bunun için çalışır.

2 – Olgun insan; İlmi az da olsa, onun iman yönü ağır basar ve kendinin Allah’a layık kul olmasına çalışır.

3 – Üstün insan; hem ilim hem de irfan sahibi olup Allah’ın rızası için çalışır. Kalbine yerleştirdiği ve hareketlerinde okunan rozeti ise,

            “İlâhi ente maksûdî ve rızâke matlûbî

            (Ey Allah’ım gayem, arzum sensin, isteğim senin rızandır)” sözü olur.

            Demek oluyor ki insanlar, Allah’ın emir ve teklifi karşısında ya yaratılış gayesinden uzaklaşıp vazifesini yapmayan şeytanın, nefsinin peşinden gider ve onların kölesi olur ve bir de kendini beğenirler.

            Ya da gayret ve çalışmasını Allah’ın emrine uygun yapan iyi insan grubuna dahil olurlar.

 

            Kur’an’da, Allah’ın birçok insanı cehennemlik kılışının sebebi, onların kalpleri olup (Allah’a ait hakikatleri) anlamaması, gözleri olup hakikati (Allah’ın emirlerini) görmemesi, kulakları (hakkı) duymamasıdır. Bunlar hayvanlar gibi hatta daha da şaşkın (aşağı)dırlar.[8]

            Bu duruma düşmemenin formülünü üç “İ” ile başlayan kelimeyle ifade etmekteyim.

            “İnsan, İslamlaştıkça İnsanlaşır.” İnsan, İslam’a uygun yaşadıkça, nefsine ait hayvanî özelliklerden ve benzemelerden kurtulur saflaşır ve Allah’ın istediği iyi insan olur; yani insanlaşır.

           

İşte tasavvuf bu saflaşmanın sonucudur.

            Tasavvuf, İslam’ı yaşama şeklidir ve üç “T” ayağı üzerinde durur. Bunlardan bir ayak olmazsa yani “t” lerin biri olmazsa, bu sistem çöker. Şimdi bunları açıklayalım.

 

            Birinci “T”, Tevhid

            İkinci “T”, Takva

            Üçüncü “T”, Tezkiye dir.

 

1-Tevhid; Allah’ın birliğini ve hükmünü hayatımıza hakim kılmaya çalışmak. Tevhid inancı ve gereği, dinin temelidir. Şikten ve tagut’tan kaçınmaktır. Şirki ve tağutu bilmemek, tevhîdi anlamamaktır. Bütün peygamberlerin gayesi ve metodu bu olmuştur. Allah’ın birliği demek Allahla Rab arasını ayırmamaktır. Yaşamımızda emri / otoritesi geçerli olan Rab, Allah olmalıdır. Dersimizin başında okuduğumuz ayet-i kerime’deki “Rabbimiz Allah diyenler” ifadesi tağutlaşmış Firavunun “(Bu ülkede) ben sizin en büyük rabbinizim,[9]  (benim otoritem geçerlidir. Musâ’nın Tanrı’sının değil ifadesini reddetmek içindir).” Bunu böyle bilip emir, yetki ve otoritenin tek sahibi Allah’ın hükümlerini yaşamımıza hakim kılmaya çalışmaktır.

            İmam Gazâlî merhum “Tevhid ehli olmayanlar, dimağlarında / beyinlerinde tad alma duygusu olmayan kimseler gibidir.”

            Arifler Bahçesi isimli kitapta (s.40) şöyle bir beyt var.

            Behey kardeş Hakkı buldum mu dersin!

            Hakk’a yarar amel işlemeyince

            Hiç kendi kendine kaynar mı kazan

            Çevre yanı ateş eylemeyince

                        Bu sırrın ötesine varam mı dersin

                        Mürşid-i kâmile söylemeyince

                        Behey kardeş gel sen tevhîde özen

                        Tevhiddir her nefsin kalesini bozan

 

2. Takvâ; İman’ın gereği Allah’a ibadet ve emrine itaattir / kulluktur. Kur’an rehber, örnek Peygamber prensibiyle hareket etmek ve öyle yaşamaktır. Takvâ, dînî ve dünyevi ilimleri bilmenin yanında kalbini, gözünü, kulağını, elini, dilini, belini ve mideni haram olan şeylerden korumaktır.

            Allah Tealâ Kur’an’da takva sahiplerine büyük şeref ödülünü vermektedir.

            “Sizin en şerefliniz / değerliniz en takvalı olanınız (Allah’ın emirlerine / hükümlerine en uygun yaşayanınız)dır.[10]

            Takvâ, Rabbimizi sevmek O’na saygı duymak O’nun azabından korkmak, dürüst çalışmak ve helal yemektir.

            Takvâlı olmak insana zor gelen bir hal değil, aksine şeytana ve nefse kulluktan ve hayvansal arzulardan kurtulup insanlaşmak, Hakk’ın dergahına girmek ve kulluk görevini yapmaktır.

            Hakk’ın dergahına tevbe kapısından girilir.

Kur’an’da “Ey müminler hepiniz Allah’a tevbe edin ki kurtuluşa erersiniz”[11]

            “Nasuh bir tevbe ile”[12] yani günahtan pişmanlık duyup bir daha işlememek üzere tevbe etmektir. Peygamberimiz (s.a.v.) de “Gençlerin tevbesi Allah katında daha sevimlidir.” buyurmuştur. Buyurmaktadır.

 

3. Maddemiz Tezkiye’dir.

            İbadetsiz İslam olmaz, İslam da yalnız ibadetle olmaz; İbadet ahlaklı yaşayışla kemâle erer. Bunun için nefsi, bütün kötü duygu, düşünce ve eylemlerden temizlemek lazımdır. Nasıl ki üstümüzde namaza mani olacak bir pislik varsa namazın kabulü için ondan temizlenmek gerekirse takvâmızı ve tevhidimizi de bozacak kötü ahlâki düşünce ve davranışlardan arınmak temizlenmek lazımdır.

Kur’an’da yüce Allah “Nefsini (kötü duygulardan günahlardan) temizleyen muhakkak kurtuluşa ermiştir. Onu (günahlarla) bürüyen (besleyen) elbette ziyana uğramıştır.”[13]

            Nefsi tezkiye etmek, ahlâkı güzelleştirmektir. Bundan dolayı, kalbi temizlemeli onu tevbe ve istiğfar ile tedavi etmeli ve ibadetle de imanı kuvvetlendirmeli ve Al-i İmran suresi 8. ayeti okuyarak şöyle dua etmelidir.

            “Ey Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi (haktan) çevirme.” Âmîn.

            Kalbin, Allah’ın yakınlığına ve dostluğuna ulaşması için, kalbin Allah’tan başkasından boşaltılması lazımdır. Arşimed’in keşfettiği kanunda olduğu gibi su dolu bir bardağın içine konan maddenin hacmi ne kadar ise, suyu o kadar taşırır.

            İşte kalbe giren madde veya dünya sevgisi de ne kadarsa, o kadar Allah sevgisini dışarı çıkarır. Şeytandan gelen gaflete fırsat vermemek için, Allah’ı her an zikretmek yani hatırda tutmak lazımdır.

            Kalbin gıdası, nefsin fireni Allah’ı hatırda tutmaktır. Bu da eli, dili, gözü, kulağı, gönlü frenler, nefsin elinden kurtarır. Allah Tealâ’nın “Kalpler, ancak Allah’ın zikriyle / hatırlanması (akılda, dilde tutulması) ile tatmin olur (huzur bulur)[14] ayeti yaşanmış olur. Artık dünyadan gelen gam ve kederler ona tesir etmez. Her şeyi sabır, metanet ve şükürle karşılar. Kalpte Allah sevgisinden başkası gölgeden ibarettir; asıl değildir. Bundan dolayı kalbine Allah sevgisini dolduranlar gölgeden gelecek fayda ve zarara değer vermezler

Sonuç olarak İslam’ı yaşama Tevhid, Takva, Tezkiye üçlüsü ile gerçekleşir. İşte şirksiz, gösterişsiz bu üçünün yaşanması ile de tasavvufî hayat oluşur. Bu üçden birinin bile bulunmadığı veya içinde riya ve şirkin olduğu bir durumda hem İslam’a göre yaşama hem de tasavvuf özelliğini kaybeder.

 

            Gerçek ölçü İslam’dır.

            Ancak, ona uyan insandır.

            Selam hidâyete tâbî olanlar üzerine olsun.



[1] Ebu Dâvud.

[2] Ahkaf, 46/13-14

[3] Buharî - Müslim

[4] Mülk, 67/2

[5] Tin, 95/4-5

[6] İnsan, 76/4

[7] Gafir, 40/40

[8] Araf, 7/159

[9] Naziat, 79/23; Şuara, 26/29

[10] Hucurat, 49/13

[11] Nur, 24/3

[12] Tahrim, 66/8

[13] Şems, 91/9-10

[14] Rad, 13/28

 

Hasan Tahsin Feyizli

 

zinde.info

Etiketler :