Sağlık ve yemek anlayışımız ve alışkanlıklarımızda yanlışlıklar:

Sağlık ve yemek anlayışımız ve alışkanlıklarımızda yanlışlıklar:

Sağlık Nedir? Dünya Sağlık Örgütü'ne göre sağlık; sadece hastalık ve hastalığın olmaması değil; fiziksel, ruhsal ve sosyal yönden de tam bir iyilik hali olarak tanımlanmaktadır.

Sağlık Nedir?  Dünya Sağlık Örgütü'ne göre sağlık; sadece hastalık ve hastalığın olmaması değil; fiziksel, ruhsal ve sosyal yönden de tam bir iyilik hali  olarak tanımlanmaktadır. Günümüzde refah ve konforun artışına bağlı olarak iş ve sosyal yaşam kültürümüzde değişimlere bağlı olarak da sağlıklı yaşam ve beslenme kültürümüzde ve anlayışımızda değişimler görülmektedir. Bilhassa gıda sektöründe işlenmiş ve paketlenmiş hazır gıda ürünlerinin çoğalması, organik gıda ürünlerinin yanında GDO’lu ürünlerin varlığı, beslenme konusundaki alışkanlıklarımızda değişikliklere yol açmaktadır. Bu alışkanlıklar sağlıklı yaşam ve beslenmeden çok lezzet ve haz almaya yönelik olduğundan ileri yaşlarda ve sonuçta obezite, diyabet, hipertansiyon başta olarak üzere birçok hastalıkların ortaya çıkmasına sebep olmaktadır.  Bu çok geniş bir konu olduğundan aşağıdaki başlıklar altında irdelemek istiyorum:

1.Sağlık ve yemek anlayışımız ve alışkanlıklarımızda yanlışlıklar,

2. Yemekle ilgili sünnetler ve hadisi şerifler

3. Sebze ve meyvelerin başlıca faydaları

4. Hastalık Nedir? Hastalanınca Davranışlarımız

5.Hadislere göre hastalar ve hastalıkların durumu:

6.Ruh sağlığı,

7.Tedavi İyileşme ve Şifa İle İlgili Hadisler ve Yanlışlarımız

8.Dua ile tedavi:

9.İbadetlerimizin Sağlığımıza Etkileri:

10. Sonuç

 

 

 

  1. Sağlık ve yemek anlayışımız ve alışkanlıklarımızda yanlışlıklar:

Sağlıklı yaşam ve yeme konusundaki anlayışımız ve alışkanlıklarımızdaki yanlışlar o kadar çok ki  bu yanlışları düzeltmek başlı başına bir irade eğitimi gerektiriyor. Biz yemek yerken normalde karnımızı doyurmak için yeriz. Yemeğin lezzetine çeşitliliğine bakarız. Haz ve lezzet ön plandadır. Yediklerimizin sağlıklı olup olmadığına dikkat etmeyiz, alışkanlıklarımızın sağlığımıza zararı olup olmadığına bakmayız. Hasta olunca da zaman kaybı, iş gücü kaybı ve kullandığımız ilaçlara ödediğimiz bedel ve ilaçların da yan etkilerinin farkında olmayız. Bu alışkanlıklarımızın sonuçları ileri yaşlarda diyabet, hipertansiyon kalb yetmezliği başta olmak üzere birçok hastalığa maruz kalmaktır.

Yemek alışkanlıklarımızda ki yanlışlarımız:

  1. Günde üç öğün yemek doğru değildir.
  2. Tıka basa yemek doğru değildir.
  3. Acıkmadan yemek keza yanlıştır.
  4. Abur cubur yemek doğru değildir. Özellikle çocuklarımızın böyle bir alışkanlığı var.
  5. Fastfood veya ayaküstü hızlı yemek doğru değildir.
  6. Kolalı ve gazlı içeceklerden yüksek kalorileri nedeniyle sakınılmalıdır. Bir bardak kolada 8 adet kesme şekere eşdeğer kalori var.
  7. TV seyrederken yemek yanlıştır. Çünkü çok yemeye neden olur.
  8. Gece geç vakit yemek mideyi yoracağından zararlıdır.
  9. Hanımların kendi aralarındaki toplantılarında yaptıkları pasta börek çörek ikramları sonuç itibariyle kilo aldıran alışkanlıklardır.
  10. Tatlıya düşkünlük de yanlıştır. Tatlının  vücudumuzdaki etkisi; nemin demirde paslanmaya yol açması gibidir. Vücudumuz ihtiyacı olan şekeri aldığımız gıdalardan sentez yoluyla kendisi üretmektedir. 
  11. Zayıflamak isteyenlerin ekmeği azaltması gerekir. Prof. Mehmet Öz ekmek önce doyurur, sonra acıktırır der. 
  12. Üç beyazdan(fazlasından) sakınılmalıdır:  Un tuz ve şeker.
  13. ‘’İster zengin ol ister fukara; Yemekten sonra yak bir sigara’’ Böyle bir deyimle ifade edilen kötü bir alışkanlık da yaygın maalesef. 
  14. Yemekten hemen sonra meyve yemek doğru değildir. Doğrusu yemekten 2 saat önce veya sonra yemektir. ("Yemekle birlikte tüketilen meyve, fermante oluyor, asit ve gaz üretimi ile midede şişkinliğe neden oluyor, yiyen kişiye rahatsızlık veriyor.  Midede bir nevi alkol oluşuyor. Ancak bu dışardan alınan alkolle aynı değildir. Bu durum yenen gıdaları besin olmaktan çıkarıyor, vücuda yük haline getiriyor. Yani besinler gıda maddesi özelliğini kaybediyor. Ayrıca meyvenin vücuda sağladığı yararlar da azalmış oluyor. Meyvenin vücuda yararlı olabilmesinin en garanti yolu, açken tüketmektir. Karaciğer başta olmak üzere ilgili tüm organlara, bu asit ve gazı yok edebilmek için normalden daha fazla yük biniyor.'
  15. Zayıflamak için rastgele kullanılan bitki çayları fayda değil zarar verir. Bunun için yapılan masraflar da boşunadır. Sağlık Bakanlığı bu konuda devamlı vatandaşları uyarıyor.
  16. Zayıflamak için mucize bir yol  yoktur. İrade olmaksızın, eforlu yürüyüş yapmaksızın zayıflamak mümkün değildir. Diyetisyenler veya uzmanlar muhakkak yürüyüş önermektedirler.
  17. Yakın mesafede yürüyüş tercih edilmelidir. Kısa mesafelere araba ile gitmek doğru değildir. Yürüyüş kasları ve kalbi çalıştırır.   
  18. Bisiklet kültürümüz yok sayılır. Hollanda’da yaşlı kadınları bisiklet kullanırken gördüm. Ev hanımı genç kadın çocuğunu kreşe bisikletle götürüyor, marketten alışveriş yaparken bisikletle gidip geliyordu. Yollarda bisikletliler için ayrılmış yol vardı. Amsterdam’ın merkezi yerinde geniş bir bisiklet parkı vardı. Bizde yeni yapılan sitelerde kentlerde bile bisiklet yolu ayrılmaz. Kadınların kızların bisiklete binmesi örf olarak da kültür olarak da yoktur. Bisiklet hem sağlık yönünden faydalı, hem benzin tasarrufu nedeniyle ekonomiktir.
  19. Polislerde karaciğer yağlanması olmayanı çok az gördüm. Polisler beden olarak devamlı hareket halinde olduğu halde düzensiz ve kuvvetli yemek yediklerinden karaciğer yağlanması ortaya çıkıyor.
  20. Kadınlar menopoza girdikten sonra östrojen hormonu salgılanmadığı için zayıflayamamaktadır.
  21. Müşahede ettiğim kadın hastaların çoğunluğu  diyebilirim ki obez, hantal ve buna bağlı olarak vücutça deformedir.  Bazıları ileri derecede obezdir. Ne yemek alışkanlıklarını düzeltecek (aldıkları kaloriyi azaltacak) diyet yapacak gayret  ve iradeleri var, ne de ilaçların faydası var. Menopoza girdikten sonra zaten zayıflama çok zor. Erkeklerde de benzeri durum söz konusudur. Kadın olsun erkek olsun kendine doğrusu hiç dikkat etmiyor. Bu çok büyük bir sağlık sorunudur. Eşler arası ahengi bozar, eşler birbirini mutlu edemez duruma gelir.
  22. Orta yaşlarda vücut metabolizması yavaşlamakta ve buna bağlı olarak alınan  kaloriler yakılamamakta ve bireyler şişmanlamaya başlamaktadır. 
  23. Orta yaşlarda obeziteye bir de kas ve eklem rahatsızlıkları romatizmal şikayetler diz ve eklem kireçlenmeleri de eklenince hareket imkanı da kısıtlanmış olur.  Hareketsizlik obeziteyi tetiklemekte, obezite de diyabete hipertansiyona yol açmaktadır. Kullanılan ilaçların da çoğu mide barsak şikayetlerine yol açtığından mide barsak şikayetleri de ortaya çıkar.
  24. Ne için olursa olsun kullandığımız bütün ilaçların yan tesirleri vardır, karaciğerde toksik etki yapar,  bazıları böbreklere bazıları sinir sistemimize zarar verir. Bu nedenle ilaç kullanımında da dikkatli olunmalı, rastgele ilaç kullanmamalı, hekim tavsiyesine muhakkak uyulmalıdır.
  25. Bugün özellikle çocuklar ve gençlerde bilgisayar ve internet bağımlılığı da hareketsizliğe asosyalliğe ve neticede kilo almaya yol açmaktadır.

Bütün bu saydıklarım günlük yaşamımızda sıklıkla rastladığımız sorunlardır. Bunlar öyle tavsiye ile tedavi ile düzelecek hususlar değil maalesef. Ancak bu sorunların tedavisi çözümü yok mu? Var elbette. Buyrun 

 

 2. Yemekle ilgili sünnetler ve Hadisi Şerifler

Peygamber Efendimizin yemekle ilgili sünnetlerinden  ve tavsiyelerinden de bahsedelim.

  1. Yemekten önce ve sonra elleri yıkamak, “Yemeğin bereketi yemekten önce ve sonra elleri yıkamaktır.” (Ebu Davud) 
    “Kim Allah’tan, evinin bereketini arttırmasını isterse yemekten önce de sonra da elini yıkasın.” (İbni Mace)
  2. Yemeğe besmele ile başlamak. Hz. Aişe’den (ra): 
    Allah Resulü (asm) buyurdu: 
    “Biriniz yemek yerken “Bismillah” desin; başta söylemeyi unutursa sonunda “Bismillahi fi evvelini ve ahirihi “Başında da sonunda da Bismillah” desin.” (Ebu Davud, Tirmizi) 
  3. Yemeğe tuzla başlamak ve bitirmek. “Yemeğe tuz ile başlamak ve bitirmek yetmiş derde devadır.” (Riyaz’ün Nasihin)
  4. Sağ el ile yemek: Ömer bin Ebi Seleme’den (ra): 
    Allah Resulü’nün (asm) himayesinde bir çocuktum. Elim yemek tabağının her tarafında dolaşıp dururdu.” Bunun üzerine şöyle buyurdu: 
    “Ey çocuk! Besmele çek, sağ elinle ve sana yakın olan taraftan ye!” 
    “Ondan sonra yemek yeme şeklim Allah Resulü’nün (asm) talim buyurduğu gibi olmuştur.” (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi) 
    İbn Ömer’den (ra): 
    Allah Resulü (asm) buyurdu: 
    “Biriniz sol el ile ne yemek yesin ve ne de su içsin. Çünkü şeytan sol eliyle yer ve içer.” 
    Nafi (ra) rivayete şunu da ilave ederdi: 
    “Sol eliyle almasın, sol eliyle vermesin.” (Malik, Müslim, Davud, Tirmizi)

 

  1. Çömelerek oturmak, hiçbir şeye dayanmamak. Hz. Peygamber (asm) yemek yerken çömelerek oturur, hiç bir şeye dayanmaz ümmetine de bunu tavsiye ederdi: 
    “Bir yere dayanarak yemek yemeyiniz.” (Buhari) 
    Enes (ra) şöyle demiştir: 
    Allah Resulü’nün (asm) dizlerini büküp kalçaları üzerinde oturduğu halde yemek yediğini gördüm.” (Müslim)
  2. Yemeği sıcak yememek“Yemeği soğutun! Zira sıcak yemek, bereketsiz olur.” (Taberani)
  1. Doymadan kalkmak. Midenin üçte birini yemek üçte biri su ve kalan üçte biri de hava olmalıdır. “Ademoğlu karnından daha kötü bir kabı doldurmamıştır. Ademoğluna belini doğrultacak birkaç lokma yeter. Mutlaka bundan fazla yemesi icap ederse, midesini üçe bölsün: 
    “Üçte birini yemek, üçte birini su, üçte birini de nefesine ayırsın.” (Tirmizi) 
  2. Yemeğe otururken iyice yerleşmemek“Bana gelince ben, katiyen iyice yerleşip oturarak yemek yemem.” (Buhari)
  3. Eti dişleriyle ısırarak yemek“Eti dişlerinizle ısıra ısıra yiyiniz. Çünkü bu şekil yemek daha lezzetli ve daha hoştur.” (İbn Mace, Ebu Davud) 
    “Eti bıçakla kesmeyin. Çünkü o, acemlerin adetidir. Onu keserek değil dişleyerek 
    (dişinizle kopararak) yiyin. Bu daim kolay ve tatlıdır.” (Ebu Davud)
  4. Yemeğin ortasından yememek“Bereket yemeğin ortasına iner dolayısıyla siz yemeği ortasından değil kenarlarından yiyin.” (Ebu Davud) 
    İbn Abbas’dan (ra): 
    “Bereket yemeğin ortasına iner. Onun için kenarlarından yiyin, ortasından yemeyin.” (Tirmizi)
  5. Ayakta bir şey yiyip içmemekPeygamber Efendimiz (asm) ayakta su içmekten ve yemek yemekten nehy etmiştir.” (Bezzar, Ebu Ya’la)
  6. Çarşı-sokakta yemek yememek“Çarşıda, sokakta yemek yemek alçaklıktır.” (Taberani)
  7. Kaldırılıncaya kadar sofradan kalkmamak “Sofra kurulduğu zaman, kaldırılıncaya kadar kimse kalkmasın. Kişi doysa bile, elini herkes yemeği bitirinceye kadar sofradan çekmesin. Çünkü aralarında utanan kimse bulunur da doymadığı halde yemekten kalkar.” (İbn Mace)
  8. Tabakta kalan yemeği sünnetlemek “Kim bir tabakta yemek yiyip de sonra o tabağı yalarsa, o tabak onun için Allah’tan mağfiret diler.” (Tirmizi) 
    Tabak ona şöyle der: 
    “Sen beni şeytandan kurtardığın gibi Allah da seni ateşten azat edip kurtarsın.” (Nesai)
  9. Yemeğin sonunda hamdetmek Allah Resulü (asm) buyurdu: 
    “Kişiye sofrası kurulur; sofra henüz kaldırılmadan bağışlanır.” 
    “Niçin bu böyle olur ey Allah’ın Resulü!” diye sorduklarında şöyle buyurmuştur: 
    “Çünkü o, sofra kurulduğu zaman besmele çeker, kaldırıldığı zaman “El Hamdü lillah” der. 
    (Taberani) 
    Allah, bir şey yiyip içtikten sonra kendisine hamdeden kimseden razı olur.” (Müslim, İbn-i Mace)
  10. Bir şey yiyip-içtikten sonra ağzını yıkamak İbn Abbas’dan (ra): 
    Peygamber (asm) süt içti, su getirtip ağzını çalkaladı ve şöyle dedi: 
    “Bunda yağ vardır.” (Tirmizi, Buhari, Ebu Davud) 
    İbn Ömer (ra): 
    “Azı dişlerin arasında kalan yemek kırıntıları dişleri zayıflatır.” (Taberani)
  11. Akşam yemeğini ihmal etmemek Bir miktar hurma bile olsa akşam yemeğini yiyiniz, çünkü akşam yemeğini kaldırmak ihtiyarlık ve güçsüzlüğe sebep olur.” (Tirmizi) 
    “Bir avuç adi hurma ile bile olsa akşam yemeğini yiyin. Çünkü akşam yemeğini terk etmek ihtiyarlık sebebidir.” (Tirmizi)
  12. Lokmaları iyice çiğnemek sünnettir.
  13. Yemeğin sonunda tabakta veya sofrada atık bırakmamaktır. Ekmek kırıntılarını yemek.
  14. Birlikte yemek “İki kişinin yemeği üç kişiye, üç kişinin yemeği de dört kişiye yeterlidir.” (İbn Mace) 
    “Bir kişilik yemek iki kişiye yeter. İki kişilik yemek dört kişiye yeter. Dört kişilik yemek ise sekiz kişiye yeter.” (Müslim, Tirmizi)
  15. İkramda bulunmak “Rahman’a ibadet edin, yemek yedirin, bol selam verin ki selametle cennete giresiniz!” (Tirmizi)
  16. Yemeğe kusur bulmamakEbu Hureyre (ra): 
    Peygamber Efendimiz (asm) hiçbir yemeğe kusur bulmazdı, canı çekerse yerdi, çekmezse bırakırdı.” (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi)

 

  1. Kepekli ekmek yemek. Kepeksiz ekmek kabızlığa neden olur.
  2. Yemeği yer sofrasında yemek.
  3. Aile efradı ile beraber yemek, yalnız yememek. Hz. İbrahim sofrasında mutlaka misafir bulundururmuş.
  4. Yemek hazırken namaza durulmaz. Hadis i Şerif:’’Eğer akşam yemeği önünüze konulmuş, bu sırada akşam namazına kamet getirilmiş ise siz akşam yemeğine başlayınız.’’(Buhari, Müslim)

 

Ebu Hanife’nin şöyle dediği nakledilir: “Bütün yemeğimin namaz olması, benim için bütün namazımın yemek olmasından daha makbuldür.»  O, bu sözü ile “namazda yemeği düşüneceğime, yemekte namazı düşünmeyi tercih ederim” demiş olmaktadır. Nevevî ‘nin beyanına göre: Sofra hazırken namaza durmanın mekruh olması kalp meşgul olarak huşû’un kemâli elde edilemediği içindir. Ancak bu kerahet vakit müsait olduğuna göredir. Yemek yediği takdirde vakit çıkacaksa namazın geciktirilmesi caiz değildir

         

  1. Sirkeyi hakkında hadisi şerif:  Câbir (r.a)'den rivayet olunduğuna göre; Peygamber (s.a): “Sirke ne güzel katıktır” buyurmuştur.
  2. Peygamberimiz  süt ikramını reddetmememizi tavsiye ediyor.Şu üş ikram geri çerilmez: 1. Yer vermek, 2.Güzel oku, 3.Süt(Tirmizi)
  3. Bal ile ilgili hadisler: Şu şifalı iki şeye devam ediniz: Bal ve Kur’an.”(İbni Mace), “Kim, her ay üç gün sabahleyin, bir kaşık Bal alırsa; o kimsenin başına, büyük bir hastalık gelmez.”(İbni Mace) Bal şerbetinden daha üstün bir ilaç bulunmaz. (C.Sağir) 
  4. Çörek otu çok önemlidir. Hadisi Şerif: ‘’Ölümden başka hiçbir hastalık yoktur ki çörek otunda onun için bir deva bulunmasın.’’(Buhari, Müslim, Tirmizi)

Sağlıkla ve yemek ile ilgili daha başka sünnetler ve hadisi şerifler var.  Biz Peygamberimizin tavsiyelerine,  sünnetlerine ne kadar uyabilirsek ne kadar uygulayabilirsek o kadar sağlığımıza faydası olacaktır. Yoksa bugünün yiyeceklerin bolluğu ve çeşitliliği arasında iştahımızı kontrol etmek de zor, sağlıklı olmak da zor. Hele hele hızlı tempolu yaşam şartlarında, günlük koşuşturmada sağlık bakımından işimiz zor. Genç yaşlarda sağlıklı olmak bir şey değil, ama orta ve ileri yaşlarda kendimizi muhakkak bir doktor karşısında buluyoruz, avuç dolusu bir sürü ilaç kullanıyoruz.

Sünnetlere uymaktan hem sağlığımızı koruyacağız hem sevap kazanacağız. Çünkü Müslüman tefekkür ederek sünnete riayet ederek ve Allahın verdiği nimetlere şükrederek ve niyet olarak Allaha ibadet ve kulluğa güç versin diye yediği yemekten sevap kazanır.

Şimdi 21. Yüzyılda bu sünnetlere uyulabilir mi diye tereddüt edilebilir. Biz bugün tam Müslüman’ca düşünemiyoruz, aldığımız eğitim ve çevremizin  tesiriyle bu sünnetleri idrak edemeyebiliriz, anlayamayabiliriz. Veya bulunduğumuz konumda sünnete uyamayabiliriz. Bunlar ayrı konu. Düşüncemiz anlayışımız bu olursa yani  Peygamber Efendimizin tavsiyelerine uymak olursa bir zaman gelir, sünnetleri uygularız. Aslında bu tavsiyeler sünnetler Müslüman’ın fabrika ayarlarıdır desek yanlış olmaz.     

3. Sebze ve meyvelerin başlıca faydaları

Domates  kuvvetli bir antioksidandır. Vitamin deposudur. Acı biberin kanseri önleyici etkisi vardır. Soğanın çok faydaları vardır. Sarımsağın antibiyotik özelliği vardır. Salatalığın teskin edici etkisi vardır. Nar, portakal limon ayva karpuz kavun elma keten tohumu, zencefil, maydanoz karanfil dereotu, bakla  ve daha bir çok sebze ve meyvenin ihtiva ettiği vitamin ve mineraller ve antioksidan özellikleri ile her birinin başlı başına bir çok faydaları vardır. Isırgan otu, ebegümeci, brokoli ve benzeri sebzelerin de aynı şekilde ya vitamin deposu ya antioksidan veya birçok faydaları bulunmaktadır. Ayrıca zeytinyağının, tereyağının ve kuyruk yağının da faydalarını duyuyoruz.  Geriye ne kaldı? Bir çok televizyon kanalında diyetisyenler ve bitkiler konusunda söz sahibi uzmanlar sebzeler ve meyvelerin faydaları hakkında konuşmalar yapmaktadır. Ben günlük yaşamımızda tükettiğimiz bütün bu sebze meyve ve diğer ürünlerin hiçbir faydası olmayanını duymadım.  Allah CC bu ürünleri muhakkak faydalı olarak bizim için yarattı.  Buradan şöyle biraz konu dışına açılım yapmak istiyorum.    Her yarattığı sebze meyve ve diğer gıdaların vücudumuza bu kadar faydaları  varsa; faydasını bilmediğimiz bitkilerin de araştırılınca  bulunacak  muhakkak faydası vardır. Allah tabiatı tabii ecza deposu gibi yaratmıştır. Buradan şöyle bir çıkarımda bulunmak istiyorum, Kuranı Kerimde aklımızın erdiği ermediği  bir çok emirler ve yasaklar  var. Demek bunlar da bizim için çok faydalı yasaklar ve emirlerdir. Yani Allah CC bize rahman sıfatı ile tecelli edip yarattığı her şey bizim için faydalıdır.

Bu kadar faydalı olan bu yiyeceklerde bir de olumsuz tarafından bakalım veya madalyonun tersine bakalım.  Yani yanlışlara dikkat çekelim:

  1. Bütün bu yiyeceklerin doğal olmasına hormonlu ve GDO’lu olmamasına dikkat edilmelidir. Mümkünse organik olanları tercih etmelidir.  
  2. Vücudumuz için ne kadar faydalı olsa bile ihtiyacımızdan fazla sebze meyve zararlıdır. Günlük ihtiyacımız yaptığımız işe göre kalori olarak bellidir.
  3. Gıda reklamlarında dikkatli olmak gerekir. Çocukluğumuzda sana ağza tat vücuda sıhhat verir sloganını unutmam, tereyağı kolesterolu artırır, kalbe zararlıdır  diye yıllarca reklam yapıldı. Ama bugün bunun tam tersi olduğunu öğrendik. Sana, vita gibi margarin yağları reklamı ve tereyağının zararlı olduğu reklamının yanlış olduğunu nihayet öğrendik.
  4. MSG (Mono sodyum glutamat): buna çin tuzu deniyor. Bunu internette okumuştum. Yemeklere çok lezzet veriyor. Birçok hazır gıda maddesinde kullanılıyor. Ancak nörotoksin olup beyinde böbreklerde karaciğerde tahribat yapıyor. Bundan sakınmak gerekir. Yeri gelmişken bunu da hatırlatmış olayım.
  5. Tükettiğimiz ürünlerde bulunan katkı maddelerine dikkat etmeliyiz. Bu konuda değerli bilim adamı  Prof. Dr. Fatih Gültekin tarafından hazırlanan Gıda Katkı Maddeleri adlı eseri okuyabilirsiniz.

4. Hadislere göre hastalar ve hastalıkların durumu:

  1. ‘’Ben bir kulumun canına malına evladına bir musibet bir bela veririm o da buna sabrederse kıyamet günü ben o kulumun defterini açmaya haya ederim(Yani o kul doğrudan cennete gider).(Hadisi Kudsi)
  2. Tedavisi olmayan karın hastalığından, vebadan kanserden ölen hastalar şehittir.
  3. Hastanın inlemesi tesbih, bağırması tehlil, nefes alıp vermesi sadaka, uyuması ibadet, bir taraftan bir tarafa dönmesi ise cihattır. Allah melâikelere buyurur ki: "Kuluma sıhhatinde yaptığı en iyi ameli yazınız." Kalktığında da günahsız kalkar.
    Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
  4. ’’Mü'min kişiye bir ağrı, bir yorgunluk, bir hastalık bir üzüntü hatta bir ufak tasa isabet edecek olsa, Allah onun sebebiyle mü'minin günahından bir kısmını mağfiret buyurur." Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) Buhari,; Müslim, Tirmizi.
  5. Peygamber Efendimiz bir hummalıyı ziyaret etmişti. Hastaya: "Müjde! Zira Allah Teâla hazretleri diyor ki: "Humma benim ateşimdir, ben onu mü'min kuluma musallat ederim, ta ki, ateşten tadacağı nasibi(ni dünyada tadmış) olsun." Ravi: Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) (Ahmed İbnu Hanbel'in Müsnedi).
  6. "Bir kul, salih amel işlerken araya bir hastalık veya sefer girerek ameline mani olsa, Allah ona sıhhati yerinde ve mukim iken yapmakta olduğu salih amelin sevabını aynen yazar." Ravi Ebu Musa Buhari, Ebu Davud.
  7. Mümin hastalandığında bu onu tıpkı körüğün demirin pasını giderip temizlediği gibi tertemiz kılar. (İbni Hibban)
  8. Müminin hastalığı bir silkelenmedir. Günahlarını döker.( Bezzar Müsned)
  9. Peygamber Efendimiz: Şehitler Allah yolunda öldürülmenin dışında yedi kişidir:1) Taun (Veba) hastalığından ölen,2) Suda boğularak ölen,3) Zatu’l-Cenb (plörezi) hastalığından ölen şehittir.4) Karın hastalığından ölen 5) Yangında ölen şehittir.6) Yıkıntı altında kalarak ölen şehittir.7) Karnındaki cenin sebebi ile ölen kadın da şehittir’ buyurdu.” Ravi: Cabir bin Atik  Malik, Ebu Davud, Müslim, ve diğer kaynaklar.
  10. ‘Karın hastalığından ölen kişi asla kabrinde azab görmeyecektir  Nesei 289, Tirmizi 2/160, İbni Hibban Mevarid 728,

 

5. Hastalık Nedir? Hastalanınca Davranışlarımız

Hastalık , beden veya zihinde meydana gelen, rahatsızlık, dert ve görev bozukluğuna yol açan belirli bir anormal duruma verilen isimdir. TDK tanımına göre "hastalık"; "Organizmada birtakım değişikliklerin ortaya çıkmasıyla sağlığın bozulması durumu, rahatsızlık, dert,, illet, maraz, maraza, esenlik karşıtı"dır.

 

Sağlığı bozan etkenler kişisel, çevresel ve sosyal olmak üzere üç ana gruba ayrılır
Hastalıklar, çeşidine, tuttukları organ ve sistemlere, toplumda görünüş özelliklerine, görüldükleri yaş gruplarına ve etkenlerine göre sınıflandırılırlar. Örneğin: Enfeksiyon hastalıkları, psikolojik hastalıklar, sosyal ve salgın hastalıklar, dejeneratif hastalıklar ve bebeklik çağı hastalıkları gibi.

Hastalık hallerinde  hastalığın durumuna ağırlığına ve ciddiyetine ve hastalar da metanet, inanç ve itikatlarına göre tepki verirler. Ağrı sancı gibi bazen dayanılması güç şikayetler olur. Hastalığın Allahtan geldiğine inanan bir Müslüman  hastalığa karşı daha metin olur. Bazıları da hastalığı günahlarının kefareti olarak bazıları Allahın bir imtihanı olarak kabul eder. Hasta olunca Allaha isyan etmek büyük günah ve büyük yanlıştır. Meslek hayatımda kanserden korkan çok hastayla karşılaşıyorum. ‘’Doktor bana gerçeği söyle Allah’ın takdirine razıyız’’ diyen çok hasta var. Böyle demekle beraber gerçeği kabullenebilecek kaldırabilecek kadar metin hastalar da çok azdır. Bu nedenle ben kanser vakalarında doğrudan teşhisi hastanın yüzüne  söylemeyi doğru bulmam.  Bir defasında Vakıf Guraba Hastanesinde çalışırken Orta Okuldan Resim Öğretmenim gelmişti. Akciğer röntgeninde bir plevral tümör vardı. Hocam biraz araştırmamız gerekiyor dedim. Ama Göğüs Cerraahi Kliniği Uzmanları korkutarak senin kanserin var deyince şok geçirdi, dünyası başına yıkıldı. O sıralarda İstanbul’da Kanlıca’da bir hoca ismini duymuştum. Moral olarak faydası olur diye düşünerek ona yönlendirdim. O hoca hakkında bir şeyler duydum ama yanlışı doğrusu hakkında tam bilgi sahibi değilim. Öğretmenim ona tam bağlandı, herhalde namaza da başlamıştı. Hoca hastalığını tedavi ettiğini söyledi. İyileştiğine inandı. İki sene sonra da vefat etti. O hocaya   gitmekle moral olarak maneviyat olarak düzelmiş oldu. Sonuçta manevi bir iyilik hali olmuştu.

Yine Vakıf Guraba Hastanesinde  çalışırken birgün Adapazarı’ndan bana bir hasta gönderdiler. Hasta kolon kanseri olduğundan haberi yok ve genel durumu da iyi görünüyordu. Genel Cerrahi Uzmanı ameliyat olması gerektiğini ve kalın barsağının çıkışını karın ön duvarına bağlayacağını(bu ameliyata kolostomi deniyor) ve ameliyatı kabul etmezse  bir gün barsağının delineceğini ve o zaman da tedavi şansını temelli kaybedeceğini söyledi. Adam bunu duyunca dünyası başına yıkıldı. Bana hastayı ameliyata ikna etmemi söylediler. Ben hastaya durumu izah ederken yukarıda 4. Maddede paylaştığım ve 1. Sırada yer alan hadisi kudsi’yi naklettim. Adam durumunu anladı ve o hadisi kutsi onun için tutunacak bir dal oldu. Bana kontrollere geldiğinde hep o hadisi kudsi ile moral bulduğunu heyecanla  söylemişti. İnsanlar bir destek ararlar. İnancı zayıf da olsa kuvvetli de olsa her insan böyle zamanlarda tutunacak bir dal; manevi bir destek arar.

Bu hadisleri bilen bir kimse hastalandığında şikayet eder mi, isyan eder mi? Bu müjdeleri bilen sabır gösterir hatta günahlarından temizleneceği için şükreder. Bilmeyen, inancı zayıf olanlar ise yıkılır, teselli de edilemezler. Yukarda verdiğim örnekler manevi destekle sabır gösterdiler hastalığın Allahtan geldiğini idrak edebildiler. Ayrıca rahmetli babam da son birkaç sene kalp yetmezliği ve nefes darlığından dolayı oldukça rahatsızdı. Hastalığını günahlarının kusurlarının karşılığı olarak düşünüyordu ve hastalığına sabrederek Allah’tan günahlarının affını ve cezasını ahrete bırakmaması için dua ediyordu. Dindar ve saliha bir hanım olan rahmetli kayınvalideme de kanser tanısı konmuştu.  Vefatından iki üç ay önce bana durumunu sorduklarında Allah ona cennette yüksek bir derece takdir etmiş, o da bu dereceye yaşadığı müddetçe amellerinin karşılığı sevaplara ilave olarak tedavisi olmayan bu hastalığa da sabrederek kazandığı sevapla nail olacak diye cevap vermiştim.

Sahabeden bir örnek de paylaşmak istiyorum. Aşerei mübeşşereden Saad İbni Ebi Vakkas (R.A.) duası anında gerçekleşen bir zat idi. Son demlerinde gözleri görmüyordu.  Kendisine gözlerinin açılması için neden dua etmiyorsun denildiğinde ‘’Rabbimin takdiri gözlerimin nurunun üstündedir.’’ diyerek cevap vermişti.

Mehmet Efendi (Mehmed Zahit Kotku Rh A) Hocamıza doktor ‘’ Ne şikayetiniz var ?‘’ diye sorduğunda  Hocamız ‘’ Kimi kime şikayet edeceğiz?’’ demişti. Hastalığı veren Allah’tır demek istiyordu.     

6. Ruh sağlığı:

Ruh sağlığından kastım bir insanın moralinin maneviyatının yüksek olmasıdır. Maneviyat her zaman ve herkese lazımdır. Dindar olmayan imanı zayıf olan insanların da morali düzgün maneviyatı yüksek olabilir. Ancak hayatın içinde sert darbelere sarsıntılara karşı imanı kuvvetli bir insanın gösterdiği direnci herkes gösteremez. Namaz kılmak Kuran okumak dua ve zikir gibi ibadetler,  maneviyatı yükseltir,  imanı kuvvetlendirir ve neticede psikolojik olarak insanı daha metin daha güçlü yapar.

Kalpler ancak Allahın zikriyle tatmin olur *[Rad 28]

Kuran zikirdir, namaz zikirdir. Bütün ibadetler kulun sıkıntısını stresini aslında tedavi eder. Stresten sıkıntıdan yorgunluktan dolayı vücutta biriken statik elektriği sıfırlar. Kalpteki kasveti endişeleri korkuları siler. Ruhumuzda kopan fırtınaları dindirir. Abdest aldığımızda böyledir, namaz kıldığımızda böyledir, elimizde tespih zikir yaptığımızda böyledir. Ayrıca oruç tuttuğumuzda  da böyledir. Daha önce de söylediğimiz gibi başta oruç olmak üzere bütün bu ibadetler nefis terbiyesi ve irade eğitimi ile ruhi disiplin sağladığından insanı manen ve ruhen sağlıklı yapar. Bu ibadetlerin yokluğu, işlenen günahlar ise ruh sağlığımızı bozan faktörlerdir.   

 7.Tedavi İyileşme ve Şifa İle İlgili Hadisler ve Yanlışlarımız:

  1. Şifayı doktordan ve ilaçtan bilmektir. Bu bir bakıma şirktir.  Doğrusu hastalığı da  şifayı da veren Allah’tır, doktor vesiledir, ilaç vesiledir, tedavi vesiledir. Burada şu hususu yanlış anlamamak lazımdır. Şifayı veren Allah’tır demek rastgele her doktorun dediğini yapmak ona tedavi olmak gerekmez. Bilgisi,  tecrübesi ve itikadı düzgün olan yani hazık ve mütedeyyin doktoru bulmak gerekir. Ben şahsen  bana müracaat eden bir çok hastayı o hastalıkla ilgili tanıdığım ve güvendiğim doktorlara yönlendiriyorum. 
  2. Haramdan şifa olmaz. Hadisi şerifte ‘’Allah sizlere haram kıldığı şeylerde şifa yaratmamıştır" (Sahihi Buhari).
  3. Zaruretler haramları mübah kılar hükmü gereği eğer içinde haram bir madde bulunan ilaç ancak hazık ve mütedeyyin bir doktor tarafından tavsiye edilirse kullanılabilir.
  4. ‘’Hastalanınca tedavi olunuz, Çünkü Allah, yaşlılıktan başka, yarattığı her hastalıkla beraber bir deva (ilaç) da yaratmıştır."(İbn-i Mâce)
  5. "Her derdin bir devası, her hastalığın bir ilacı vardır. Hastalığın ilacı bulunduğu zaman aziz ve celîl olan Allah'ın izniyle iyileşir" (Müslim, Selâm, 69) buyurmuştur. Bu hadis-i şerifler insanı tedavi olmaya teşvik ettiği gibi, henüz tedavisi bilinmeyen hastalıkların da mutlaka tedavilerinin olduğunu, hekimlerin bu konuda bıkmadan araştırma yapmaları gerektiğine de işaret etmektedir.
  6. Tedavi olunan hastanın iyi olmaması ya hastalığın hakiki tedavisi bilinmemesinden, yahut da hastalığın teşhis edilememesindendir.

 

Fıkra; Biraz tebessüm

Baba oğluna tavsiyede bulunur. Oğlum hastalandığın zaman Doktora git. Muayene ol. O sana reçete yazar. Doktorun muayene parasını ver. Çünkü Doktorun yaşaması lazım. O reçeteyi eczaneye götür. Reçetede yazılan ilaçları al. Parasını Eczacıya öde. Çünkü eczacının yaşaması lazım. Eve gel. İlaçları kullanma. Çünkü senin de yaşaman lazım.  

8. Dua ile tedavi:

  1. Dua ile tedavi de dinimizde meşrudur. Kur'an-ı Kerim'in şifa olduğu bizzat Allah tarafından bildirilmiştir: "Biz, Kur'an'dan öyle ayetler indiriyoruz ki onlar müminler için tam bir şifa ve rahmettir" (el-İsrâ, 17/82).
  2. Kur'an itikadi, ahlâki, ruhi ve sosyal hastalıklara şifadır. Bunda hiç bir tereddüt yoktur. Ancak bedenî hastalıklara da şifa mıdır? Büyük müfessir Kurtubî, tefsirinde Kur'an'ın hem kalplere ve hem de bedene şifa olduğunu belirtmiş ve bu konuda deliller serdetmiştir. (Kurtubî, el-Camiu li ahkâmi'l-Kur'an, X, 316).
  3. İbnü'l-Kayyım "Zâdü'l-Mead" isimli eserinde, Resulullah (s.a.s)'in çeşitli hastalıklar için tavsiye etmiş olduğu ilaçları alfabetik olarak sıralamış ve kaf harfinde Kur'an-ı Kerim'i zikrederek, "Kur'an kalbî ve bedenî hastalıklarla dünya ve ahiret hastalıkları için tam bir şifadır" demiştir (Zadü'l-Mead, III, 178). Hz. Âîşe validemizden şöyle rivayet edilmiştir: "Resulullah (s.a.s) hastalandığında kendi üzerine Muavvizât (İhlâs, Felak, Nâs) surelerini okurdu. Hastalığı şiddetlendiği zaman ona ben okur ve elinin bereketini ümit ederek kendi eliyle kendisini mesh ederdim" (Müslim, Selâm, 51).
  4. Yine Hz. Âîşe validemizden rivâyet edildiğine göre bir kimse hastalandığı zaman Resulullah (s.a.s) onu sağ eliyle mesh ederek şöyle derdi: "Ey insanların Rabbi! Şu hastalığı gider, şifa ver. Ancak sen şifa vericisin. Senin şifandan başka hiçbir şifa yoktur. Bu hastaya öyle bir şifa ver ki, onun üzerinde hiç bir hastalık izi kalmasın” (Müslim, Selâm, 46).
  5. Ancak dert, sıkıntı, keder ve hastalıklardan kurtulmak için okuyup Allah'a dua etmek ayrı şey, büyü, efsun ve üfürükçülük ayrı şeydir. Bunlar birbiriyle karıştırılmamalıdır. Büyü, efsun ve üfürükçülük gibi batıl şeyler dinimizde kesin olarak yasaklanmıştır.
  6. Bir de dert ve hastalıklardan kurtulmak için okuyup dua etmek, doktora gidip tedavi olmaya engel değildir. Dinimiz bunu da emretmiştir.
  7. Dua ile iyileşmeye iki örnek vermek istiyorum. Birincisi doktorların ümidini kestiği ve en fazla bir ay yaşar dedikleri bir kanser hastasının Mehmed Zahid Kotku Hocamızın duasıyla hemen iyileştiğini ve ondan sonra yanlış hatırlamıyorsam 20 yıl daha yaşadığını merhum Necati Coşan Amcamız anlatırdı. İkincisi romatoid artritli bir hastanın Es’ad Coşan Hocamızın duasıyla şikayetleri tamamen geçmişti. Romatoid Artrit el ve ayaklarda deformasyona sebep olan zaman zaman akut alevlenmeler gösteren ilaçların durduramadığı kronik bir hastalıktır.
  8. Dr. Mehmet Öz Amerika’da duanın tedavide ve ameliyat olacak hastalarda önemini vurgulamaktadır.

9.İbadetlerimizin Sağlığımıza Etkileri:

 

İbadetlerimizin sağlığımıza etkilerini kısmen bahsettik. İlaveten birkaç husus daha paylaşmak istiyorum.

Namaz bütünüyle kasların, eklemlerin çalıştırıldığı ve kalbin (gönlün) kontrol edilmesi dahil komple bir vücut jimnastiğidir. Yogada da kalb kontrol edilmeye çalışılır ama namaz tabii ki daha başkadır. Teheccüd namazının da sağlığımız açısından çok faydalı olduğunu Yanlışlar 7.Namaz Kılmak Kılmamak başlıklı yazımda paylaşmıştım. Londra’ya giden bir Türk siyasetçi bacaklarındaki rahatsızlık nedeniyle gittiği İngiliz hekimin tavsiyeleri ile teheccüd namazını tarif etmiş olduğunu  söylemişti. 

 Oruç vücut direncini artıran bir ibadettir. Oruç başlangıçta sarsar fakat sonra alışır. Mide barsak  şikayetlerinin çoğu, stres ve psikolojik sorunlar büyük ölçüde ortadan kalkar. Ramazandan sonra da normal zamanlarda Peygamberimizin tavsiye ettiği pazartesi ve Perşembe oruçları veya her ayın(hicri) 13, 14 ve 15. Günleri oruçları tutabilsek çok daha sağlıklı olacağız. Oruç tutup tutmama konusunda hazık ve mütedeyyin (bilgili ve dindar) doktorlara danışılmalıdır.

Gerek tesbih olarak gerekse Kuran okumakla zikir başlı başına sağlığımıza çok faydalı  ibadetlerdir. İnsanı ruhen ferahlatan manen yükselten ibadetlerdir. Bu konuda Mehmed Zahit Kotku Hocamızın birçok tavsiyesi var.

Dua da bir ibadettir. Onun da faydalarını yukarıda paylaştım.

İnsanın çevresine yaptığı iyilikler ve hayırlar da sağlığına faydası vardır. Nasıl olur denirse, Allahın lütfu ikramı ile olan bir faydadır.  Buna örnek olarak çok sevdiğim bir abimin hizmetini örnek verebilirim. Bel ağrısından şiddetli rahatsız olan bu ağabey, 17 Ağustos 1999 depreminden sonra Gölcükte ilk haftalarda devletin hiçbir kuruluşunun bulunmadığı zamanda  Hak Yol Vakfının deprem çadırında geceli gündüzlü çalışarak depremzedelere iki ay hizmet verdi. Buna benzer olaylar aslında çoktur.   

  

Bu konuda bir kıssa paylaşmak istiyorum:

Abdullah b. Mes’ûd radiyallâhu anh vefatına sebep olan hastalığa tutulduğunda onu Osman b. Affân radiyallâhu anh ziyarete geldi ve şöyle dedi:

“Hastalığın, şikayetin ne?”

“Günahlarım.” diye cevap verdi.

“Ne istersin?”

“Rabbim’in rahmetini...”

“Sana bir tabip getirmelerini emredeyim mi?”

“Zaten beni tabip hasta eyledi.”

(Şunu demek istiyor: Hakiki şifa sahibi ve hastalara şifa bahşedici Allahu Teâlâ beni bu hastalığa uğrattı. O’ndan başka bir tabip aramam, şifa verici yalnız Allah’tır. Bu hastalık beni dünya hayatından kurtarıp Mevlâm’a kavuşturacağı için bir nevi ilaç sayılır.)

“Sana bahşiş ve ihsanda bulunmalarını emredeyim mi?”

“Benim ona ihtiyacım yok.” (Zaten dünyayı terk ediyorum.)

“Senden sonra kızlarına kalır, onlar faydalanır.”

“Arkamdan kızlarımın fakirliğe düşmesinden mi korkuyorsun? Öyle bir durum olmaz. Çünkü ben onlara her gece Vâkıa sûresini okumalarını emretmiştim. Nitekim Resûlullâh sallallahu aleyhi ve sellem’den duymuştum ki şöyle diyordu: ‘Her kim ki her gece Vâkıa sûresini okur ona asla fakirlik, yoksulluk isabet etmez.’”206

Bu rivayeti nakleden Ebû Zabye, bunu yapmayı hiç terketmezdi.

Sonuç:

 Sağlık önemli bir konudur. 21. Asırda refah ve konforun artmasıyla birlikte sağlık sorunları da artmaktadır. Sağlığına dikkat edenlerden çok daha fazlası sağlığına hiç dikkat etmemekte  ve sağlığına kavuşmak için tedaviler hem masraflı olmakta hem de her zaman tam sonuç vermemekte ve zamanımızı almaktadır. Bu nedenle Peygamber Efendimizin tavsiyelerine sünnetlerine mümkün olduğunca uyabilmek bize sağlığımızı muhafaza konusunda katkısı olacaktır. Bunun yanında kaza ve kader hayır ve şer her şey Allahtan olduğu gibi hastalık da, iyilik  de iyileşme de Allah’tandır. Hastalıklar sağlığımıza dikkat etmemenin sonucu olduğu gibi, Cenab-Hakk’ın biz kullarına ya imtihanıdır  ya da günahlarımızın affına sebeptir.  Sağlığımız Rabbimizin bize emanetidir. Sağlığımıza dikkat  etmemek emanete riayet etmemektir

Dr. Mehmet Bozkurt

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.