Hüsnü MAHALLİ'nin yazısı...

Batı'nın Libya'ya yönelik 'Büyük Oyun'unun baş aktörleri Fransa ve İngiltere. Bu iki ülke daha kurulmadan önce bile Libya Geçici Yönetim Konseyi'ni tanımış ve NATO kararı alınmadan Libya'yı bombalamaya başlamıştı. Şimdi de bu iki ülke el altından Libya muhalefetini silahlandırıyor ve Libya'da iç savaşın sürmesi için elinden gelen her şeyi yapıyor.

Tarih tekerrürden ibaret!

Osmanlı'nın yıkılmasında ve Arap coğrafyasında sınırlarının Sykes-Picot Antlaşması ile çizilmesinde de Fransa ve İngiltere başrol oynamıştı. Kıbrıs'ta bugün bir sorun varsa bunun nedeni adada hala iki büyük askeri üssü bulunan İngiltere'dir. Fransa'da ise Türkiye karşıtlığı bir modanın ötesinde. Yani Türkiye'nin İsrail ve Suriye arasında arabuluculuk çabasını bile kıskanan Sarkozy'nin Türkiye karşıtlığı bir artistlik değildir.

Libya'yı karıştırma hevesine kapılan Sarkozy aynı zamanda Türkiye dostu Suriye'deki muhalefet temsilcilerini de barındırmakta ve onlara her türlü desteği vermektedir. Örneğin cumhurbaşkanı eski yardımcısı Abdülhalim Haddam ve Hafız Esad'ın kardeşi Rıfat Esad Paris'te ve Lübnanlı Saad Hariri'nin onlara tahsis ettiği saraylarda kalıyorlar. Suriye'nin Banyas ve Lazkiye kentlerinde ve Lübnan polisinin yakaladığı kişiler Suriye'yi karıştırmak için Hariri ve yabancılardan para ve silah aldıklarını itiraf etti.

Özetle Türkiye'nin bölgesel saygınlık ve üstünlüğünden 'gıcık' alan Sarkozy, Türkiye'nin önünü kesmeye çalışıyor. Bu nedenle de Başbakan'ın Avrupa Konseyi'nde Fransız parlamentere 'Anlaşılan siz her şeye Fransız kalmışsınız' demesi doğrudur. Çünkü Fransızlar, Avrupalı müttefikleri ve tabii ki 'lahana turşusu'nu çok sevdiği anlaşılan ve Irak'ta bir milyon insanın ölümünde rolü olan ABD'nin Ankara'daki Büyükelçisi Ricciardone Türkiye'yi hiç tanımıyor ya da kendi kafalarındaki kalıplarla tanımayı sürdürmek istiyorlar.

Ama boşuna...

Türkiye artık farklı bir ülke ve Erdoğan rol yapma gereği duymadan herkese hak ettiği yanıtı veriyor ve verecektir. Çünkü Erdoğan hep 'Zulmü alkışlayamam zalimi de asla sevmem' der.

Yani 'yanlışa yanlış demek' Erdoğan inancının gereğidir. Hele bu yanlışı sicilleri 'kan ve zift' ile lekelenmesine rağmen Türkiye'yi ve tüm coğrafyayı hor görmeye ve aşağılamaya çalışanlar yapıyorsa.

Bırakalım Sarkozy ve yandaşlarını.

Arada bir Türkiye'ye diklenen ve küstahça sataşan İsrail Dışişleri Bakanı Liberman'a ne demeli.

'İsrail'in ali çıkarlarını' koruma görüntüsü yansıtmaya çalışan bu kişi meğer sahtekar, para aklayan, rüşvetçi ve üçkağıtçıymış.  Bunu ben değil İsrail savcıları diyor. Hatırlıyorum da ben 'Bu adam 1978'de Moldovya'dan İsrail'e göç etmeden önce orada bar fedaisiydi' dediğimde İsrailliler çok kızmıştı.

Tıpkı Katsav, Olmertve maliye bakanı ile ilgili yazdıklarıma kızdıkları gibi. Oysa yıllar sonra Cumhurbaşkanı Katsav kızlara tecavüz ve sarkıntılıktan 7 yıl, bakan bey hırsızlık ve dolandırıcılıktan 5 yıl başbakan Olmert'in ise yargılanması sürüyor.

Bir düşünün Filistin halkına yaptıklarını bir kenara bıraksak bile bu kişiler gelip Türkiye'ye kafa tutacak ve Batılılarda onlara arka çıkacak. Bu durumda Başbakan Erdoğan Davos'ta olduğu gibi bunlara 'one minute' demeyecek de ne diyecek?

Hala yargılanan kadın düşkünü Berlusconi, Hariri Ailesi'nden milyar dolarlık rüşvet alan Fransa eski Cumhurbaşkanı Chirac, Irak'ı palavra gerekçelerle işgal ettiği için eski İngiliz Başbakan Tony Blair ve diğerlerini de unutmamak gerekir. Hepsi bölgemize yönelik ABD, İngiltere ve Fransa'nın başrol oynadığı ve El-Cezire'nin sözcülüğünü yaptığı 'Büyük Oyun'un acemi birer figüranı. Amaçları her yola başvurarak Türkiye'yi içten ve dıştan sıkıştırmak ve Ankara'nın bölgesel ve uluslararası açılım, prestij, saygınlık ve gücünü engellemek.

Turkcell'i ele geçirme operasyonu bu 'Büyük Oyun'unun önemli bir parçasıdır. Sırada başka şeyler de olacaktır!

Aksam.com.tr