Başbakan olacaksın ama kutlama yapma’!

Başbakan olacaksın ama kutlama yapma’!

Türkiye’nin yakın tarihine damgasını vuran olayların yaşandığı Anayol ve Refahyol hükümetlerinin mimarı olarak bilinen eski bakanlardan Yalım Erez, TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’nda, tanık olduğu süreçlere ilişkin detaylı bilgi verdi

İşte tutanaklara yansıyan açıklamalar...
 
İKİ LİDERİN ÇEKİŞMESİ: Anayol Hükümeti kuruldu ama iki liderin çekişmesi yüzünden başarılı bir çalışma yapamaz hale geldi ve RP’nin Anayasa Mahkemesi’nde açmış olduğu usulsüzlük davası sonucu güvenoyu almamış sayıldı. Öyle olunca da hükümet kendiliğinden düşmüş oldu. 
 
İLK GÖRÜŞMEYİ GÜL’LE YAPTIK: Tekrar yeni hükümet görüşmeleri başladığında, Ecevit’in partisi DSP’yle, ANAP beraber hareket ediyordu. Yani DYP’nin başka bir hükümet kurma şansı yoktu. Bana görev verildi Çiller tarafından. Sayın Abdullah Gül’le ilk görüşmeyi yaptım. Sonra, merhum Erbakan’la görüştük. 
 
ERBAKAN’I UYARDIM: Koalisyon görüşmeleri sürerken Çiller ve Erbakan’ı hiç bir araya getirmedim. Hükümet listesi Cumhurbaşkanı’na takdim edilmeden 1 saat evvel bir araya geldiler. Merhum Erbakan’a “Bu akşam Başbakan olacağını ama ülkede bir rahatsızlık olduğunu, o nedenle dikkat edilmesi gerektiğini, bizim parti içinde de bir rahatsızlık olduğunu, bazı istifaların olacağını, önleyemezsek güvenoyu almanın bile tehlikeye gireceğini” söyledim. Rica ettim, “Başbakan oluyorsunuz ilk defa, yılların beklentisi, partilileriniz gösteri yapmaya kalkarlar, Türkiye’nin bugünkü durumu buna müsait değil, buna müsaade etmeyin” dedim. O akşam RP en ufak kutlama bile yapmadı.
 
ÇİLLER’İ ULUDAĞ’A BEN GÖNDERDİM: (Niye Tansu Çiller’le Erbakan’ı bir araya getirmediniz? sorusuna): Ana-Yol Hükümeti kurulurken de bir araya getirmedim. Tansu Hanım biraz telaşlıdır, insanın iki elini bir şeye sokar, çalışmanızı engeller. Ana-Yol Hükümetini de kurarken Tansu Hanım’a “bir şartla görüşürüm” dedim; “Sen Uludağ’a git”, eşiyle oğlu Uludağ’daydı, bayram tatiliydi. Gitti Uludağ’a, “Ben Ankara’da bu işi bitireyim” dedim. Karadayı, Uludağ’da değildi.
 
SUSURLUK MİHENK NOKTASI: Kasım ayında Susurluk olayı meydana geldi. RP’ye olan tepkinin mihenk noktası oldu. Susurluk olayını iktidar olarak iyi yönetemedik. Üzerine tam manasıyla gidilmedi, merhum Başbakan ‘gulu gulu dansı’ dedi, zamanın Adalet Bakanı Şevket Kazan ‘Mum söndü yapıyorlar’ dedi. Bir iktidarın böyle şeyleri kullanmaması lazım. Kamuoyundaki tepki giderek yükselmeye ve organize bir hâl almaya başladı. 
 
İFTAR YEMEĞİ, KUDÜS GECESİ TEPKİ ÇEKTİ: Erbakan’ın Başbakanlık Konutu’nda bir iftar yemeği oldu. Sonra, meşhur, Sincan’daki Kudüs Gecesi ve akabinde Sincan Belediye Başkanı tutuklandı. Zamanın Adalet Bakanı hapishanede Belediye Başkanını ziyarete gitti. Bunlar kamuoyunun tepkisini çeken hususlar oldu. Ben bir Adalet Bakanının bir suçlu, sanık -suçlu da değil çünkü daha hakkında karar verilmemiş- hapishanede ziyaret etmesini doğru bulmam. 
 
İKTİDAR ÜZERİNE GİTMELİYDİ: Kudüs Gecesi’nin ne olduğunu tam anlayamadık... Tiyatro ama iktidarın görevi, o gün bu tiyatroya meyletmek isteyenlerin oyununa gelmeyip, bunların üzerine gitmesi lazımdı. Maalesef biz bunu yapamadık, yapamayınca da ülkeyi idare etme imkânını yavaş yavaş elimizden kaçırmaya başladık. 
 
O PAŞA ERZURUM’DA OTURMAMALI: İstifamı Başbakanlığa yolladığımda Erbakan davet etti. Görüşmede Fehim Adak ve şimdiki Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül vardı. Ben orada da kendisine, bu hükümetin bu şekilde gidemeyeceğini söyledim. “Erzurum’da bir paşa kalkıyor size küfrediyor, hâlen o paşa görevinde oturuyor, siz burada Ben Başbakanım diyorsunuz. Siz Başbakansanız o paşa Erzurum’da oturmamalı, o paşa Erzurum’da oturuyorsa siz burada Başbakan değilsiniz” dedim. İki tane şahit ismi de veriyorum yani...
 
ÇİLLER “ABD İHTİLALE MÜSAADE ETMEZ” DİYORDU: Ben hükümetin istifa etmesi, geniş tabanlı bir hükümet kurulup, erken seçime gidilmesi gerektiğini söylüyordum. Çiller bana Amerika’nın bir ihtilale müsaade etmeyeceğini söyledi. Ben de kendisine, ihtilalden bir korkum olmadığını, zaten siyaseti bırakacağımı, “ihtilal olsa ben çeker işimin gücümün başına giderim, siz düşünün” demiştim yani. 
 
İMZA SAHTE OLMASIN: Tansu Hanım bir gün beni Dışişleri Konutu’na çağırdı, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri İlhan Kılıç Paşa da orada. İçeri girdim. Elinde bir sarı zarf, “Al bak” dedi. Baktım, MGK kararları ve Erbakan’ın imzası. Hiç unutmuyorum, “Bu imza sahte olmasın” dedim.“Olur mu ya benim önümde imzaladı” dedi.
 
28 ŞUBAT DARBE DEĞİL: Ben de Karadayı ile aynı görüşteyim, bu bir darbe değil 28 Şubat. MGK diye bir Anayasal kuruluş var. Asker kanadı toplantıya bazı sıkıntılarını, şikâyetlerini getiriyor. Karşısında, hükümet kanadı var. Mesele orada tartışılıyor ve Başbakan da, Başbakan Yardımcısı da, hükümetin iki bakanı da imza atmış. Başbakanın imzasıyla bütün bakanlara yollanmış yerine getirilmesi için.
 

Ecevit, ‘CHP’yi hükümette istemiyorum, RP’yi al’ dedi

 
CHP GEN SORU VERİNCE: 1997 23 Nisanı’nda, o zamanki hükümeti dışarıdan destekleyen CHP Genel Başkanı’yla Mesut Yılmaz bir toplantı yaptılar ve 1999 Nisan ayında erken seçime gitme kararı aldılar. 1998 Kasım sonu, Türkbank davası nedeniyle CHP gensoru verdi, kabul edilince hükümet düştü. Cumhurbaşkanı, Ecevit’e verdi hükümeti kurma görevini. Ecevit RP’yle görüşmedi, ANAP ve DYP ile yaptı. 20-21 gün sürdü o görüşmeler, hükümeti kurma şansını bulamadılar. Görevi iade etti. Başbakan Yılmaz beni resmÓ konutuna çağırdı akşam. Ecevit de yanındaydı. Merhumun, bana dedikleri şuydu: Biz iki parti, Sayın Cindoruk’la da konuştuk, o da kabul etti, Cumhurbaşkanına, “Başbakanlık sana verilirse destekleyeceğimizi” söyleyeceğiz. Bana daha Cumhurbaşkanı görevi vermeden evvel bir nevi göreve beni iten nedenler, merhum Ecevit’le Mesut Bey oldu. Ben o hükümetin kurulmayacağını o görüşmede biliyordum, çünkü rahmetli Ecevit, “Nasıl bir Hükümet kuracaksın” dedi. Dedim ki, “en ideali, DYP, ANAP, DSP’den oluşacak bir hükümet, ama Tansu Çiller böyle bir hükümeti kabul etmez, desteklemez. Biz de CHP’nin katılacağı bir hükümeti kurarız”. Bana, “ben CHP’yi hükümette istemiyorum” dedi. “Sayın Ecevit” dedim, “yani CHP’yi istemiyorsun da hükümet nasıl kurulacak onu bana söyle.” dedi ki, “RP’yi al”. 
 
TÜRKİYE SENDEN DE BENDEN DE KURTULSUN: Yargılanmasını istemiyordum. Siyaseti bırakmasını önerdim, “Genel başkanlığı ve siyaseti bırak artık, bu parti seni kaldıramıyor” dedim. Aramızdaki soğukluk öyle başladı. Hatta ben kendisine, “Şüphen olursa, yani senin yerinde gözüm var diye, ben milletvekilliğinden istifa dilekçemi sana vereyim, ondan sonra sen de git kendi dilekçeni ver. Bu parti de, Türkiye de, senden de benden de kurtulsun” dedim.

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.