Çanakkale Geçildi mi?

DUR YOLCU

Dur yolcu, bilmeden gelip bastığın,

Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.

Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,

Bir vatan kalbinin attığı yerdir!.

 

Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda,

Gördüğün bu tümsek Anadolu'nda

İstiklâl uğrunda, nâmus yolunda,

Can veren Mehmed'in yattığı yerdir!

N. Halil ONAN

Yıllar önce Çanakkale'de bir festival yapılmakta, batılı tarzda giyilen kıyafetler dikkat çekmektedir. Delicesine eğlenen topluluktan ürken nur yüzlü pamuk bir nine; oradan geçmekte olan birine heyecanla sorar: "Evladım bu ne hal! Vatanımızı gâvurlar mı bastı?.." Yaşlı teyzenin endişesini anlayan vatandaş; "Yok nene yok… Gâvurlar değil de onların örf ve âdetleri bastı." der. Hüzünlü bir şekilde orayı terk eden ninemizin dudaklarından dökülen cümleler, insanın içini parçalayan türdendir: "Bize, Çanakkale geçilmez derlerdi. Geçilmeyen bir şey kalmamış."

İstanbul ve Çanakkale boğazları stratejik noktalar olduğundan tarih boyunca diğer devletler buralara sahip olmak istemişlerdir.

Önceleri Kale-i Sultaniye diye anılan Çanakkale, 1915 yılına gelindiğinde savaşla burun buruna gelmiştir. Düşmanlar, beş çayını İstanbul'da içecekleri hevesiyle hesap yapmakta; müttefikimiz görünen Almanya düşmanlarımızla gizli antlaşmalar peşinde koşmaktadır.

18 Mart 1915'te başlayan Çanakkale Savaşları neticesinde birçok vatan evladı şehid düşmüş, bu sebeple mekteplerin bazısı o sene mezun verememiştir.

Düşmanlar Osmanlı'nın mukavemet edemeyeceğini düşünüyor, mazlumların duasını, "Allah, Allah" diye hücum eden askerlerin gayretini ve şehidlerin kanını hesap edemiyorlardı. Allâh ü Teâlâ, adını haykırarak cihad eden kullarını mahcup etmeyecekti.

Nusret Gemisi mürettebatının son anda dualarla döşediği yirmi altı tanecik mayın, Seyyid Onbaşı'nın isabet ettirdiği bir top mermisi savaşın çehresini değiştirecek, düşman gemileri şaşkınlık içinde Çanakkale'yi terk etmek zorunda kalacaktı.

Nusret; yardım demekti ve Allah'ın yardımını ifade ediyordu. Yüce Rabbimiz kendinden yardım bekleyenlerin yüzünü güldürmüş, nusretini Nusret Gemisi vasıtasıyla gerçekleştirmişti.

Düşmanlar, denizden geçemeyeceklerini anlayınca kara harekatıyla Çanakkale'yi geçmeyi planladılar. Mücadelemizi kırmak için askerî mevkiler, sivil mekânlar, özellikle hastahane ve camiler bombalandı.

Bizdeki bazı kendini bilmezlerin tedbir olarak öne sürdükleri; camilerin minarelerinin yıkılması görüşü yerine siyaha boyanması fikri benimsendi. Minareleri yıkma işini düşman zaten yapıyordu. Bu durumu son Bosna Savaşı'nda da gördük. Kinle dolu olan İslâm düşmanları; ibadethaneleri yıkmaktan, insanları hedef tahtası olarak kullanmaktan, özellikle de katliam yapmaktan zevk alıyorlar.

Cami ve minarelerin çeşitli sebeplerle yıkılması veya yıkılmaya terk edilmesi şeytanca bir plandır. 1980 sonrası Haliç'in etrafının boşaltılması gündeme gelmiş, bu esnada bazı yol çalışmaları yapılmıştı. Yeni yapılan Haliç Köprüsü yolu, mahalle ile caminin arasını ayırmış, bağlantı yolu da olmayan cami, metruk halde kalmıştı. Daha sonra bazı kötü niyetli kişiler; camide sarhoşların barındığını bahane ederek caminin minaresinin üst kısmını yıktırıp çatısını söktürdüler. Dışarıdan gelenler, bu kalıntıyı fabrika, minareyi de fabrika bacası zannediyorlardı. Siz bu zihniyeti anlayabiliyor musunuz?

Yıllar sonra bu caminin kalıntıları, İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından Yavedud Hazretleri Camii karşısındaki sahabe-i kiram makamlarının bulunduğu yere nakledildi ve hasret bitti. Tarihî Eyübsultan Karakolu yakınındaki kabristanlığın bir kısmını işgal eden benzin istasyonunun depo olarak kullandığı Çeribaşı Camii'nin durumu da içler acısıydı. İstanbul'un fethinden sonra yapılan ilk mescidlerden olan bu cami, Prof. Dr. Mahmud Es'ad Coşan Hocaefendi'nin tavsiyesi ile yeniden inşa edilmiş ve bir ibadethane daha kurtarılmıştı.

Çanakkale muharebelerinde düşmanlar, uluslar arası savaş hukukunda yasak olan silah ve bombalar kullandılar. Yahya Çavuş gibi binlerce kahraman son nefesine kadar savaştı, gaziler şehadet için yarıştı ve Çanakkale, isimsiz kahramanların diyarı oldu. Kahramanlarımız için türküler yakıldı, şiirler yazıldı…

İlk zamanlar kutlanmayan Çanakkale Zaferi, daha sonra sadece denizden gemilerin yaptığı gösterilerle kutlanır oldu. Yıllar geçti, "Anzaklar dedelerine sahip çıkıyor, biz neden çıkmıyoruz!" diye anıtlar yapıldı ve kutlamalar karada yapılmaya başlandı. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın katılımıyla törenler daha da anlam kazandı ve gittikçe önemi artarak günümüze gelindi. Şehidlikler ve muharebe mahalli düzenlenip açık hava müzesi haline getirildi.

Duyarlı vatandaşlarımızın akın akın ziyaret ettiği şehidler diyarı Çanakkale, gönlü iman dolu dedelerimizin mekân tuttuğu yerdir. Dedelerine layık olmak isteyen torunlar, her sene izci kıyafetleri içinde "Dedeciğim ben geldim." diyerek Çanakkale'yi ziyaret etmekte, ordunun o günkü yediği tayını yemekte ve şafak harekâtı yürüyüşü ile o günleri yâd etmektedirler.

Çanakkale, I. Dünya Savaşı’nda İtilaf Devletleri ile Osmanlı Devleti’nin savaştığı cephelerden sadece bir tanesiydi. Ancak burada kazanılan zafer, dünya dengelerini sarsan türden olup milletimizin manevi gücünü bir defa daha dünyaya göstermesi açısından önemlidir. Asıl olan; zulme başkaldıran ecdadımızın yolundan gidebilmek, düşmanın her türlü işgaline, baskı ve dayatmasına karşı koyabilmektir.

"Çanakkale Geçilmez." diyebilmek için benliğimize dönmeli, düşmanımızı iyi tanımalı ve herşeyde  ölçümüz rıza-yı Bârî olmalıdır.

Şehid ve gazilerimizi hayırla yad ederken sizleri, İstiklâl Şairi Mehmed Akif'in Çanakkale Şehidlerine adlı şiiriyle baş başa bırakıyor, şehadet aşkının gönüllerimizde yer etmesini diliyorum.

Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:

İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmeyecek.

Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...

O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,

Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,

Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!

Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.

....

Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?

"Gömelim gel seni tarihe" desem, sığmazsın.

....

Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,

Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.

 

Ahmet Semih Torun - Habername

asemihtorun@gmail.com

ahmedsemihtorun@yandex.com

www.twitter.com/ahmetsemihtorun

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum