Tahrip Edilen ve Çalınan Tarihi Eserlerimiz

“Yıkmak, insanlara yapmak gibi kıymet mi verir?
Onu en çulpa herifler de, emin ol, becerir.

Sade sen gösteriver “işte budur kubbe!” diye;
İki ırgadla iner şimdi Süleymâniyye.

Ama gel kaldıralım dendi mi, heyhât, o zaman,
Bir Süleyman daha lâzım yeniden, bir de Sinan.”

                                                   Mehmed Akif Ersoy

Ülkemizde ecdad yadigârı eserlerimiz gittikçe azalmaktadır. Bunda kasıtlı davranışın yanı sıra ihmalin de rolü büyüktür.

Sokağımızın köşesindeki bir çeşme çoğu zaman yanından geçenleri; “Bir zamanlar benim de musluğumdan sular akar, yalağımda biriken sudan hayvanlar ve kuşlar içerdi. Şimdi ise, suyum kesilmiş, musluğum sökülmüş ve yalağım kırılmış bir şekilde çöp atılma yeri olarak kullanılıyorum. Feryadımı duyun!..der gibi boynu bükük karşılar.

Ülkemizin çoğu yerlerinde olduğu gibi İstanbul’da da akarçeşme ve kuruçeşme adıyla anılan mekânlar vardır. İstanbul’un manevi merkezi olan Eyübsultan’da ise; hem Akarçeşme, hem de Kuruçeşme adlı farklı iki muhit bulunmaktadır.

Ecdadımız, kuru çeşmelerin akar hale gelmesi için gayret sarf etmiş, bunlarla birlikte akan çeşmelerin de korunması için ellerinden geleni yapmışlardır.

Ülkemize ait birçok tarihi esere yurtdışında rastlamak mümkündür. Son yıllarda alınan bazı tedbirlerle tarihi eser kaçakçılığı azalmış olup hatta yurtdışında bulunan bize ait eserler, tekrar ülkemize kazandırılmaya çalışılmaktadır.

Yıllar önce, Eyüp Cezeri Kasım Paşa Camii'nden Kabe-i Muazzama'yı resmeden çiniler ile Eyüpsultan Camii, Zal Mahmud Paşa ve Şah Sultan türbelerinin kubbelerindeki alemler çalınmış, bir müddet sonra bu kıymetli eserleri çalanlar yakalanmıştı.

Yine Balat'ta bulunan Tûr-i Sina Kilisesi'nin kapısı üzerindeki Peygamber Efendimiz'in -Hristiyanlara eman vermesinden dolayı- mübarek ellerinin temsili olarak resmedildiği bildirilen taş kaybolmuştu. Taşın kaybolacağı yavaş yavaş etrafının tırtıklanmasından belliydi. İşime giderken her gün önünden geçtiğim kilisenin kapısı üzerindeki aşırma operasyonunu görünce gerekli bazı yerlere müracaat ettiğim halde sonuç alamamıştım. Sonradan taşın, Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi'nin bahçesinde olduğuna dair basında çıkan haberleri görünce şaşırdım. Yavuz Sultan Selim'in emriyle yapılan Tûr-i Sina Kilisesi'nin kapısının üzerinde asırlardır duran bir taşın hangi amaçla yerinden sökülerek resmi bağlantısı olmayan bir kurumun bahçesinde tutulduğunu anlayamadım. Çünkü bu kilise, İstanbul Patrikliği'ne değil, Sina Başpiskoposluğu'na bağlıdır.

Zeytinburnu'ndaki Kazlıçeşme'nin kazlarını çalan, Sütlüce'deki Elif Efendi Dergâhı’nı define aramak maksadıyla delik-deşik eden bu tahripçi ve yağmacı zihniyet, şimdi de 450 yıllık "Cibali (Cebeali) Sivrikoz Çeşmesi"ni yok etmeye çalışmaktadır.

02062009.jpg100820115300.jpg

Cibali Kapısı ve Sivrikoz Çeşmesi'nin Haziran 2009 ve Ağustos 2011 deki görünümü

Fatih Semti’nde Seferikoz Sokağı’nda bulunan bu çeşme, Cibali Kapısı’nın solunda ve eskiden Tekel binası olan Kadir Has Üniversitesi’nin sırasındadır. Eyüp’ten Eminönü’ne giden herkesin gördüğü eski Cibali Karakolu karşısında bulunan bu çeşme ile işime gidip-gelirken karşılaşmaktayım. Eski Türk filmlerinde normal insan boyundan yüksek bulunan çeşmenin alt tarafı caddede yapılan asfalt çalışmalarından dolayı gömülü kalmıştır. Yoldan üst tarafı sağlam olan çeşmenin taşları, birkaç senedir sistemli olarak sökülmekte ve çeşme yavaş yavaş yok edilmeye çalışılmaktadır.

Çeşmenin taşları birkaç insanın kaldıramayacağı kadar büyük olduğu, sökülen taşların arka tarafa yığıldığı, daha sonra da taşların yok olduğu tarafımızdan tesbit edilmiştir. Zaman zaman taşların, bulunduğu yerde parçalandığı da görülmüştür. Şu anda çeşmenin toprak üstünde kalan kısmının çoğu tahrip edilmiş, tahrip edilen kısmın önüne de sonradan kamufle amaçlı kocaman beton bir saksı konulmuştur.

030620098074.jpg100820115286.jpg

Çeşmenin Haziran 2009 ve  Ağustos 2011 deki görünümü

Çeşmeyi kurtaralım diye uğraşırken bir gün Cibali Kapısı'nın üstündeki tuğra bulunan kısmın olduğu gibi aşağıya indiğini gördüm. Ortalıkta molozlar vardı ama tuğranın bulunduğu taş yoktu. Bu taşın nerede bulunduğunu merak ediyor, kapının restore edilerek tuğranın yerine konulacağı günü sabırla bekliyorum!..

Kapının üst kısmının nasıl yıkıldığını sorduğumda; "Kamyon çarpmış!.." diyorlar. Çeşmenin taşlarının ilk sökülmeye başlandığı zaman da çevre sakinleri yine; "Sarhoş bir kamyon sürücüsünün çarptığını" söylemişlerdi. Bu kamyon ve sarhoş sürücüler hep Cibali Sivrikoz (Seferikoz) Çeşmesi ve kapısını mı hedef alıyorlar?

030620098071e.jpgdsc06018.jpg

Cibali Kapısı'nın 2009 ve 2010 yıllarındaki hali

Çeşmenin ilk tahrip edilmeye başlandığı tarihten bu yana Anıtlar Kurulu, Vakıflar Bölge Müdürlüğü, Fatih Belediye Başkanlığı, Kadir Has Üniversitesi, İSKİ, gazeteler, eski eserler konusunda hassas olan vakıf ve derneklere müracaatlarda bulunduğum halde tahribatın durdurulması konusunda bir sonuç alamadım.

En sonunda 22.12.2010 tarihinde İSKİ SU VAKFI BAŞKANLIĞI’na gönderdiğim mesajıma şu şekilde cevap verilmiştir:

Bahse konu  Sivrikoz   Çeşmesinin projeleri Vakıf Sular Müdürlüğümüzce projelendirilmiştir. Çeşmenin projeleri 16.04.2010 tarih ve 1497 sayılı II no’lu KTVKBK Müdürlüğü kararı ile projeler onaylanmış olup, restorasyonu işi için Kadir Has Üniversitesi sponsor olmuştur. Bu aşamadan sonraki sorumluluk  mülk sahibi Fatih Belediye Başkanlığı’ndadır.

Bu cevap üzerine çok sevindim ve beklemeye başladım. Fakat projelendirilme üzerinden on altı ay geçmesine rağmen çeşmenin restorasyonu başlamadığı gibi, çeşme her geçen gün daha da harap hale gelmektedir.

Çeşmenin bulunduğu yer, ana cadde kenarında olduğundan ve üniversitenin özel güvenliği devamlı o civarda bulunduğundan çeşmenin gece bile tahrip edilmesi zordur. Ama birileri -yavaş yavaş da olsa- çeşmeyi yok etmeye karar vermiş gözüküyor. Acaba çeşmenin yerine büfe koymak isteyenler mi var?

Çeşmenin taşları, geceleri sökülerek molozların arasına atılmakta, küçük parçalı molozlar yerinde durduğu halde kocaman taşlar ortadan kaybolmaktadır. Uzun zamandan beri çeşmede değişmeyen tek şey, çeşmenin önüne görüntüyü engellemek için konan beton saksı olmuştur.

100820115269.jpg

Çeşme ve kapının etrafa saçılmış taşlarının görünümü

Tarihî çeşmelerimiz akmasalar da bizim için önemlidir. Biz onları korumak ve ihya etmek mecburiyetindeyiz.

Tarihî eserlere karşı hassas birisiyim.  Mesleğim icabı bu hassaslığım çok daha yüksek seviyede olup yok edilmeye çalışılan eserleri gördükçe içim sızlamaktadır. Bazı insanların; tahrip edilen çeşmeler için; “Ne olacak bizde bir sürü çeşme var.” ve “Akmadıktan sonra ne önemi var.” gibi umursamaz lafları beni son derece üzmektedir.

Güzel memleketimin her bir köşesinde imar edilen eserleri gördükçe içimi bir sevinç kaplamakta, bu güzel çalışmaları yapanlara dualar etmekteyim. Yaz tatilinde memleketim olan Niksar'a gittiğimde Niksar Kalesi'nin restoresinin bittiğini görmek beni son derece sevindirmişti.

Başta Anıtlar Kurulu, Vakıflar Genel Müdürlüğü, İSKİ ve Su Vakfı, Fatih Belediye Başkanlığı, Kadir Has Üniversitesi olmak üzere tarihî eserlerin korunmasını gaye edinmiş tüm müessese ve şahısları, Cibali Çeşmesi’ni kurtarmaya davet ediyorum. Bu tür eserler, bizlere emanet edilmiş kültür varlıklarıdır.

Emanetlerimize sahip çıkalım.

 

Ahmet Semih Torun - Habername

asemihtorun@gmail.com

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum