A. Serdar ÖZTÜRK

A. Serdar ÖZTÜRK

Cemaat ve Büyük Koalisyon

   Herşey İlahiyatçı bir profesörün (Said Nursi’nin talebesi Said Özdemir’in oğlu Kemalettin Özdemir)  cemaatin Afrika liderliğini üstlenmesiyle başladı. Afrika’daki hizmetlerinin peşisıra cemaatin emniyet liderliği görevine getirildi. Yapılan bir yanlış ve hak gaspı da olsa masum niyetlerle kendisi gibi hizmet sevdalılarının emniyet içinde görev almasına olanak sağladı. Parlak zekası, dirayeti ve göz alıcı hizmetleri onu cemaatin en önemli 3 ismi arasına getirdi.

   Fakat bir süre sonra beyni kemirilmeye, düşünsel sarsıntılar geçirmeye, davasıyla çelişkiler yaşamaya başladı. Bulunduğu ve inandığı hareket siyasetin en alengirlisini yapıyor , girmediği mecra bırakmıyor, döndürmediği tezgah kalmıyordu. O bu süregelen ilişkiler ağının devlet aleyhinde tecelli ettiğinin farkındaydı artık. 

   Araştırdı da araştırdı. Ve sonunda tüm ilişkilerin şeceresini çıkardı. Evet, koskoca cemaat karanlık odaklar tarafından sarıp sarmalanmış ve yönetiliyor durumdaydı. Nihayet  ilk adımı attı. Fethullah Gülen’i  bu çetrefilli ilişkiler ve oluşumlarla ilgili bilgilendirdi. Fakat sonuçları hiç te umduğu gibi olmadı. Uyarıları dikkate alınmak şöyle dursun bu olay cemaatteki hayatına mal oldu. Şaşkınlık içerisinde aforoz edildi. Fakat o tereddütler içindeydi ‘’ Ya Hocaefendi’nin etrafı karanlık unsurlarca sarıldı ya da topyekün kuşatılmış bir yapıya hizmet etti bunca zaman.’’

   CIA, FBI ve Mossad’ın iliklerine kadar işlediği devlete çöreklenmiş bu yapı bu denli güçlü olmamalıydı. Öyle ki bu yapı Amerika ve İsrail’e gizli bilgi ve belge servis etmekteydi.  İlişkileri yumağının mecrasını bu denli kavradıktan sonra artık yapacağı tek şey kalmıştı. O da bunu yapmakta bir beis görmedi. Lehte ve aleyhte olabilecek her tür duruma karşın soluğu en yetkili kişinin Başbakan Erdoğan’ın yanında aldı. Tüm yapılanmayı gözler önüne serdi.  Sonrası mı?

   Sonrası 7 Şubat MİT operasyonuyla Hakan Fidan üzerinden başbakan tutuklanmak istendi. Ve deshaneler meselesiyle iyiden iyiye açık açık kılıçlar çekildi. Tarih tekerrür etti ve 17 Aralık operasyonuyla yedi düvelle birliktre tekrar taarruza geçildi. Başbakanı alaşağı etmek şöyle dursun devlet şirazesinden çıkarılmak istendi. Elbette içeride karışıklık olunca ne Abd’si ne İsrail’i ne İngiltere’si ne de Almanya’sı hesap kurmakta geri kaldı. Zaten operasyonu bizzat başlatanlar olarak her biri kendi payesini alma mefkuresiyle stratejik saldırılar yaptı. İngiltere ve ABD; İran ile geliştirilen ilişkileri, Halk Bankası ile Irak petrollerini ve çözüm sürecini hedef aldı. İsrail Mavi Marmara’nın acısını çıkarmak, yükselen Türkiye'ye ket vurmak ve İran-Türkiye ilişkilerine kast etmek gayesiyle hareket etti. Almanya ise son zamanlardaki en büyük handikapı THY’yi Avrupa’da ulaşım devi noktasına, Türkiye’yi havayolu üssü konumuna getirecek İstanbul’un devasa havalimanı projesini sekteye uğratmak amacındaydı. Cemaat ise Türkiye Cumhuriyeti’ni sadece hükümet teşekkülü sanan; devletin arka bahçesini, gücünü, uzantılarını kavrayamayacak kadar zavallıca bir politika ile stratejik ortaklarının değermenine su taşıdı.

   Roller sergilendi, sıra sahnenin bitimine geldi. Lakin hedeflenen nihayete, 25 Aralık 2013’te hükümetin devrilmesi sonucuna ulaşılamadı. Gezi’deki gibi bu defa da planlar tutmadı.      

   Üstüne üstelik te tüm kozlar Türk devletine tevdi edildi. Ve artık(!) yapılacak ilk hamleye Ankara tarafından vurucu bir refleksle karşılık verilecek. Malum inlere resen girilecek. Beklenen mi ? Beklenen yeni bir atak. Ankara hazırladığı ve planladığı sonuca çok yakın.

   Birileri üzülse de, ürkse de, hazmedemese de Müslüman Türkler geri döndü ve hiç ummadıkları kadar etkileyici bir rolü sahnelemekte…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum