İsrail'i kınama, Müslüman ülkelere saldırı

Batılıları anlamadan İslam Dünyasında huzurun nasıl sağlanacağı sorusunun cevabı bulunamaz. Gerekçe ne olursa olsun sürekli olarak Müslüman ülkeler iç çatışmalarla boğuşmak zorunda kalıyor ve sonuçta da Batılı ülkelerin saldırısına ve işgaline uğruyorsa artık gaflet uykusundan uyanmak, Batıya yalakalıkla bir yere varılamayacağının, daha doğrusu varılacak yerin İslam dünyasına huzur ve güven getirmeyeceğini görmek gerekiyor.

Bir takım bahanelerle Batılı ülkelerin belirleyiciliğini kabullenerek belki bazıları siyasi iktidarlarını bir süre sürdürebilirler. Ancak, bu ülkelerinin felaketini de beraberinde getirir. Elbette Batılı ülkelerle şartların gereği bir takım anlaşmalar yapılabilir, birliktelikler oluşturulabilir. Bir otobüste belli bir yer gidenlerin hedefinin aynı olması, onların aynı zamanda birbirlerinin dostu olduğu anlamına gelmez. Teknolojinin böylesine geliştiği bir dünya üzerinde elbette çeşitli alanlarda işbirlikleri olacaktır. Bir işbirliğinde iki tarafın olduğu, tek taraflı işbirliğinin olamayacağı da unutulmamalıdır. Ancak, artık Batılıların dost edinilemeyeceğini, bu dostluğun Müslümanlara sadece zarar verdiğini anlamak gerekiyor. AB ve ABD'nin görüldüğü kadarıyla kendilerinden ve İsrail'den başka dostları yoktur. Daha doğrusu bazıları kendilerini bu ülkelerin dostu olarak görüyor olsalar da işin aslının farklı olduğu her olayda ortaya çıkıyor. Ne var ki Batının azat kabul etmez köleleri bu gerçeği bir türlü görmek istemiyorlar.

Sözü uzatmaya gerek yok. Son zamanlardaki bazı gelişmeleri hatırlatarak bir noktaya varmak istiyorum.

Bilindiği gibi Tunus'ta başlayan gösteri ve protestolar kısa zamanda Mısır'a, Suriye'ye, Körfez ülkelerine hatta Ürdün'e yansıdı. Bu yansıma bazılarında daha şiddetli olurken bazılarında hafif geçti, geçiyor. İslam dünyası bu olaylarla boğuşurken gündemde hiç yokken birden bire Çad, Fransa ve İsrail'in Sudan'a yönelik saldırıları geldi. Bu sırada  aynı günlerde İsrail Gazze'ye saldırıya geçti ve saldırlar bir haftayı aşkın bir süreden beri devam ediyor. Müslüman ülkelerdeki iç çatışma karşısında hemen harekete geçen Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi bir takım yaptırım kararları alıp, hatta Libya'ya müdahale ederken İsrail'in Sudan'a ve Gazze'ye başlattığı saldırılar karşısında ya sessiz kalıyor ya da kınama kararı alıyor. Kaldı ki Sudan'a karşı son olarak girişilen saldırı karşısında BM kılını bile kıpırdatmadı o da ayrı bir konu. Sadece Gazze'ye yönelik saldırılar kınanmış.

Peki BM'nin bu kınama kararı ne işe yarar? Daha doğrusu İsrail saldırısını engeller mi?

Engelleme bir yana kınama kararının ardından İsrail saldırısını sürdürüyor. BM'nin ateşkes çağrıları da İsrail'in umurunda değil. Bu olaylar karşısında hâlâ birileri Tunus'ta başlayıp İslam dünyasının büyük bir bölümünü saran ayaklanmaları sadece domino etkisi ile izah etmeye devam edecekler midir? Böyle bir değerlendirme kuklacıyı gizleme anlamına gelmez mi?

Bu arada Libya'da arka arkaya muhaliflerin kendilerini kurtarma (!) adına harekete geçtiklerini söyleyen dost (!) kuvvetler tarafından vurulması, Taliban'ı bulmak ve etkisiz hale getirmek için yıllardan beri Afganistan'ı işgal edenlerin son zamanlarda Pakistanlı sivilleri vurmaları hep bir tesadüf müdür? Ya da domino etkisinin bir sonucu mudur?

Bana göre tüm olaylar birbirleri ile bağlantılıdır. Biri diğerinin sonucu değil, uygulamaya konulan senaryonun ayrı sahneleridir.

Bütün bunları bir çaresizliğin sızlanışı olarak ifade ediyor değilim. Artık İslam dünyası zalimlerden ve sömürgecilerden meselelerine çözüm bulmalarını istemek gibi bir gafletten kurtulmalıdırlar. Böyle bir silkiniş bilinmelidir ki zalimlerin iktidarına son verecektir. Barışın yolu BM ya da AB'den değil, İslam dünyasının ve İslam medeniyetinin dirilmesinden geçiyor. Çünkü,İslam barış ve adalet dinidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar