'Yeni Bir Dünya' kurulmadan vahşet son bulmaz

Zalimlerin kahraman, kahramanların zalim olarak takdim edildiği bir dünyada hak ve hukukun hakim olmasını beklemek eğer aptallıktan değilse yoğun propagandanın etkisinde kalmaktadır. Çağdaş sömürgeciler öylesine gemi azıya aldılar ki cinayetlerini barışa atılan adım, evlerindeki sivilleri öldürmeyi demokrasi yolunda ilerleme ve sivilleri koruma ve kurtarma harekatı olarak takdim ediyorlar. Onlar takdim ediyorlar. Ne yazık ki bu yalanlara inanan ve hatta destek veren gafiller de gereğinden fazla yeryüzünde. Eğer adalete dayalı yeni bir dünya kurulacaksa bunun kurucusunun da ülkemiz olacağına inanıyorum. Ülkemiz emperyalistlerin güdümünden kurtulmadan yeni bir dünyanın kurulması hayal olur. Öyle olunca da eşkiya kendini kahraman olarak takdim etmeye devam eder.

Bir yakınımın vefatı sebebiyle pazar ve pazartesi günlerini İstanbul'da geçirdim. Cenaze sebebiyle de gelişmelerle fazla ilgilenemedim. Ancak, bu olaylardan koptuğum anlamına gelmiyor. Sadece Ankara'da kendimi iç ve dış olaylara odaklandığım gibi olayları takip edemedim. Buna rağmen yaşananların boyutunu biliyorum. .

Ancak, tüm dünyada olduğu gibi elbette sizlerde olayları izlemeye çalıştınız. Benim derdim ise istiyorum ki okuyucularım, özelliklede Milli Görüş camiası sadece izleyici olarak kalmasın, olayların perde arkasını araştırsın. Gizleneni görmeye, gerçeği yakalamaya çalışsın. Çünkü, iddiası olanlar için bu bir mecburiyet. Çünkü tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de yoğun bir haber kirliliği yaşanıyor. Daha doğrusu çağdaş sömürgeciler dünya üzerindeki haberleri kendileri belirliyor, dünyanın önüne atıyorlar. İnsanlarda bu önlerine sürülen haberlerden olayları öğrenmeye çalışıyorlar. Daha doğrusu öğrenmekten çok sunulana inanmak zorunda kalıyorlar. Ne yazık ki çağdaş sömürgecilerin her ülkede gönüllü şakşakçıları bol miktarda var. Bu şakşakçılar ya olayları sorgulamadan alkışlıyor, cinayetleri birer kahramanlık gibi takdim diyor ya da desteklemeye gönülleri el vermese bile yuvarlak bir takım cümlelerle okuyucularına duyurmayı tercih ediyorlar. Böyle bir dünyada ister istemez hakim güçler ne demişse gerçek oymuş gibi bir görüntü ve anlayış ortaya çıkıyor.

Pazar ve pazartesi günüleri arka arkaya iki haber, daha doğrusu katliam haberi dünya gündemine düştü. İlki Libya'da Muammer Kaddafi'nin oğlu ile üç torununun NATO saldırısı sonucu hayatlarını kaybetmesi, diğeri ise Bin Ladin'in Pakistan'da kaldığı evde bir operasyonla öldürüldüğü haberiydi.Haberlerin verilişi adeta bir yalan fırtınasını andırıyordu. Haberlerin üzerinde biraz düşünüldüğünde içiçe geçmiş sorularla karşılaşılıyordu.

Bunları insan sıralamaya kalksa birkaç günlük tefrika olur.

Önce Kaddafi'nin oğlu ve torunlarının öldürülmesi üzerinde durmak istiyorum.

NATO Libya'ya ne için gelmişti bir hatırlayalım.

İddia Kaddafi güçlerinin saldırısından Libyalı sivilleri korumaktı. Böyle söylendi.

Peki Kaddafi'nin öldürülen oğlu Libya güçlerinin başında savaşanlardan bir isimiydi? Haydi diyelim ki ileride gerekirse o da savaşabilirdi... Peki torunlar NATO için sivilden sayılmıyor mu?

Yani Kaddafi'nin oğlu ve üç torunu sivilleri korumak için Libya'ya müdahale eden NATO tarafından katledilmiş siviller değil mi? Eğer adaletten söz edeceksek adalet herkes için geçerli değil mi?

Bana göre NATO Libya'da cinayetler serisine bir yenisini daha eklemiştir. Ve bunda şahsen benim için şaşıracak bir yan yoktur.

Bin Ladin olayı ise gerçekten medya tarafından tam bir yalan fırtınasına, kin ve vahşetin meziyetmiş gibi takdimine dönüştü.

Ne imiş efendim kimi haberlere göre 6 yıldır, kimilerine göre 10 yıldır Ladin takipte imiş... İyi de niçin bu kadar beklediler? Bana göre cevapsız bir soru..

İkincisi yine haberlere göre Bin Ladin'in işi tek kurşunla bitirilmiş. İyi de operasyon niçin 40 dakika sürmüş. Eğer açıklandığı gibi birkaç saat değil de 40 dakika sürmüş ise...

Üzerinde durmak istediğim ve cevabının mutlaka bulunması gereken husus ise... Ladin haberleri başlangıçta televizyonlarda "Ladin öldürüldü, cesedi Amerikalıların elinde" şeklinde verildi. Ve bu durum saatlerce tekrarlandı... Sonra ise cesedin üzerinde DNA testi yapıldıktan sonra okyanusa atıldığı duyuruldu... Sonra buna bir de İslami usullere uyularak cesedin denize atıldığı eklendi. İslami usullerde cesedin denize atılması mı var? Hem niçin denize atlıyor. Dünya kamuoyundan gizlenmek istenen nedir? Yalan fırtınasının üzerindeki perdenin aralanmasından mı korkuluyor?

Olay üzerinde daha duracağım. Ancak, hemen belirteyim ki çağdaş sömürgecilerin borusunun öttüğü bir dünyada adaletin tecellisi, vahşetin durması mümkün değildir. Adil Yeni Bir Dünya'nın kurulmasına bugün daha çok ihtiyaç vardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar