Çekil aradan liberal

KARŞIMIZDA...

- Kürt meselesinde tutucu...

- Ermeni meselesinde ödünsüz...

- Alevi meselesinde önyargılı...

- Avrupa Birliği konusunda mütereddit...

- Gündelik hayatta toleranssız...

Bir büyük “Sünni Muhafazakâr İttifak” var.

Bu ittifak...

Tayyip Erdoğan'ın liderliğinden de, olup bitenden de gayet memnun görünüyor.

* * *

Şimdi eğri oturup doğru konuşalım:

Bu ittifakın içinde yer alan geniş kitleleri...

Açılımlar, büyük değişimler, ezber bozmalar, Kürt sorununun demokratik çözümü, Alevilere haklar verilmesi, darbelerle hesaplaşma girişimleri, Ermenilerle tarihi barış falan mı motive ediyor?

Yoksa temel motivasyonu, “Yıllarca hor görülen, itilip kakılan muhafazakâr hayat tarzının itibar kazanması” mı sağlıyor?

Yani kitlelerdeki temel duygu, “Bu zamana kadar hep onlar kazandı, şimdi sıra bizde” duygusu mu?

* * *

Bu soruların cevapları, bir türlü gerektiği kadar belirginlik kazanamıyor.

Çünkü...

“AK Parti'nin ideolojik aygıtları” haline gelen liberaller, doğru cevapların ortaya çıkmasına engel oluyorlar.

Nasıl mı?

Şöyle:

Mesela biz tam, “Sünni Muhafazakâr İttifak”a, “Bazı Anadolu şehirlerindeki tek tipçi, ağır muhafazakâr iklimi” soruyoruz...

Bir bakıyoruz muhafazakârlardan rol çalan liberaller atılıp, “Bırakın şimdi bu işleri...” falan diyorlar.

Mesela biz tam, “Sünni Muhafazakâr İttifak”a, “YÖK'ün kaldırılmamasını neden mesele etmiyorsunuz?” diye soruyoruz.

Bir bakıyoruz muhafazakârlardan rol çalan liberaller, “Sıra ona da gelecek... Sıra ona da gelecek” falan diyerek muhafazakârlar adına cevap veriyorlar.

* * *

AK Parti'nin ideolojik aygıtı haline gelen liberallerin araya girmesi nedeniyle “Sünni Muhafazakâr İttifak”ın...

Ne Alevilere karşı geliştirdiği kuşkuyu sorgulayabiliyoruz, ne de Ermeni meselesinde ne denli hoşgörülü olabileceğini görme şansı yakalayabiliyoruz.

Yani demem o ki...

Şu liberaller aradan çekilse de...

AK Parti şemsiyesi altında toplanan “Kutsal İttifak”ın kutsallarını, helallerini, haramlarını doğru dürüst bir öğrenebilsek...


Kimse sormuyor bari ben sorayım

BİR: Başbakanımızın bir akrabası tarafından yönetilen ATV adlı televizyon kanalında yayınlanan bir dizideki “eşcinsel yatak sahnesi”, neden muhafazakâr basınımızda şöyle esaslı bir patırtının kopmasına neden olmadı acaba?

İKİ: Kenan Evren ve arkadaşlarının yargılanma ihtimalinden söz edilirken neden Mehmet Barlas'ın da yargılanma ihtimali gündeme getirilmiyor acaba?

ÜÇ: Aksiyon filmlerinin doğal platosu olan New York denilen kentte, bir Türk filmi için çekilen kıytırık bir araba yakma sahnesinin bütün gazetelerimize “Mahsun New York'u ateşe verdi... Bütün New York bunu konuşuyor...” falan diye haber olması hangi kompleksin ürünü acaba?

Taraf'taki yazıya cevap

TARAF 'ta yazı yazan Ayhan Aktar adlı şahıs, dünkü yazısında bana ağır hakaretler etmiş.

Baştan sona müptezel bir yazı...

Bütününü konu etmeye gerek yok.

Ancak yazının sonunda yer alan bir konuya değinmekle yetineceğim.

Ayhan Aktar, benim gibilerin kaça satın alındıklarını merak ettiğinden dem vurmuş.

Madem “piyasa”ya bu denli merak sarmış durumda, o halde kendisine kötü haberi vereyim:

“Dikkat çekmek için kafayı ne kadar çıkarırsan çıkar, sen beş para etmezsin”.

‘Cemaatsiz' olmanın avantaj ve dezavantajları

-  Tamam, makam ve mevkiini kaybettiğinde bırak arkandan gözyaşı dökülmesini, her taraftan “Oh olsun” sesleri yükselir ama yine de kafanı yastığına koyduğunda için rahat eder.

-  Tamam, etrafında “Helal olsun sana, döktürmüşsün yine” demeye ayarlı bir tayfan olmayabilir ama savunduğun bir düşünce nedeniyle kimseye hesap vermemenin de keyfini sürersin.

-  Tamam, bir gün öyle, bir gün böyle laflar ederek istikrarsız bir görüntü çizersin ama sonuçta her sabah aynı hedefe bıkıp usanmadan laf geçirme mecburiyeti türünden bir zillete de katlanmamış olursun.

-  Tamam, kendi kaderini seçimlerin kaderine bağlamayarak herhangi bir mevzii falan elde etmezsin ama hiçbir seçimin sonucu da senin karalar bağlamana ya da zil takıp oynamana neden olmaz.

-  Tamam, Cumhurbaşkanı ya da Başbakan uçaklarına binip bir beyanatın muhatabı falan olmazsın ama sonuçta Cumhurbaşkanı ve Başbakan gezilerinin fena halde sıkıcı geziler olduğunu söyleme hakkın olur.

Bir acemi âlemlere akarsa

HABERTÜRK yazarı Esin Övet'in “Siz Uyurken” adlı harika formatından esinlenerek yazıyorum:

Geçen gece siz uyurken ben âlemlere aktım.

İşte hasar tespit raporu:

* * *

-  Saat 23.00: Nişantaşı Park Şamdan'da “güneşin sofrasında/dostların arasında” sakin bir yemek... Yan masadaki saygın beyefendiler ve hanımefendilerle selamlaşma... Sıkıntının basması.

-  Saat 24.00: Sihirli parmakların sihirli dokunuşlarıyla tarihinin en güzel dekoruna kavuşan mahallemizin Salomanje'sinin açılış partisinde medya dedikoduları yapmaca... Sıkıntının hafiften artışı...

-  Saat 01.10: Teşvikiye Camii'nin bitişiğindeki The House Cafe'nin son müşterilerine eklemlenip kahve içmece... Sıkıntının esareti...

-  Saat 02.00: Şuursuz bir şekilde Asmalımescit'e uzanıp “Buralar amma da kalabalıkmış” geyiğine sarmaca... Sıkıntının ayyuka çıkması...

-  Saat 03.00: “Ben artık eve gitmeliyim” diye sayıklamaca... “Dur yahu, daha yeni geldik” şeklinde itirazlara maruz kalmaca... Sıkıntıdan patlama aşaması...

-  Saat 04.00: Eve gelir gelmez “Evim evim güzel evim” tiradını attırıp “Ben artık çaptan düştüm sanırım” diye sayıklamaca...

Önceki ve Sonraki Yazılar