Golf oynayan paşa

SAYIN Orgeneral... Eğer siz, "Türk Hava Kuvvetleri Komutanı" değil de...

Britanya'nın Kraliyet Hava Kuvvetleri Komutanı olsa idiniz...

Golf de oynardınız...

Polo da...

Kimseye laf söylemek düşmezdi...

Ama talihsizliğe bakın ki...

Siz "tenis" sporunun bile "zengin ve züppe sporu" olarak algılandığı bir memleketin ordusunda "Hava Kuvvetleri Komutanı" olarak görev yapıyorsunuz...

Ve böyle bir memlekette...

Bırakın tenis oynamayı, golf oynamaya yelteniyorsunuz...

Üstelik...

Belek'te ağaçlara kıyılarak oluşturulan golf sahalarında...

Üstelik...

Zenginler arasında...

Ağızların torba olmadığı ve dolayısıyla büzülemediği bu memlekette, bir kuvvet komutanı bu derece bariz açık verir mi?

İşte bakın!

"Askerlerimiz şehit olurken halay çeken milletvekili" haberlerine karşılık olarak...

"Askerlerimiz şehit olurken golf oynayan komutan" haberleri manşetlere taşınıverdi...

Ne yapacaksınız şimdi?

Ne diyeceksiniz?

Hadi "Tatildeydim... Saldırı haberini alır almaz hemen görevimin başına geçtim" tarzında bir cümle kurdunuz ve bazılarımızı ikna ettiniz...

Peki "zenginlerle golf oynayan komutan" cümlesinin kekremsi havasını nasıl dağıtacaksınız?

Unutmayın...

Burası bin türlü düşmanlığın, bin türlü tezahür noktalarına sahip tuhaf bir memlekettir...

Buralarda yetkili ve etkili adamlar, "aman laf gelmesin" diyerek evden dışarı adım atmazlar...

Biz bile şu sıradan "köşe yazarı" kimliğimizle, "aman laf gelmesin" diyerek bin türlü zevk ü sefadan uzak duruyoruz...

Keşke siz de öyle yapsaydınız...

Sabretseydiniz...

Golf denilen sporu, üniformanızı çıkarıp emekli olduktan sonra icra etseydiniz de bunca lafı işitmeseydiniz...

Neyse... Ne demiş eskiler?

"Bir musibet, bin nasihatten evladır..."

Kaçma Fehmi Koru

Yeni Şafak yazarı Fehmi Koru ile bir türlü anlaşamıyoruz...

Aramızda gerçekten çok vahim bir iletişim sorunu var...

Ben ne dersem diyeyim, o hep "mangal tahtası" diye anlamayı tercih ediyor...

Neyse...

En iyisi...

Hüküm vermeyi bırakayım da olayın nasıl cereyan ettiğini anlatayım...

* * *

Ben Fehmi Koru'ya diyorum ki:

"Başbakan'ın arkasına geçip, onun savaş açtıklarına savaş açmak bir gazeteci tavrı olmasa gerek..."

O diyor ki:

"Ha! Ha! Doğan Grubu yenildi..."

Ben diyorum ki:

"Bu zamana kadar Tayyip Erdoğan'ı pek eleştirmemiş olmanı anlayışla karşılıyorum... Çünkü muktedir değildi... Çünkü asıl güç değildi... Çünkü ikide bir mağdur ediliyordu... Ama şimdi işin rengi değişti... Artık Erdoğan çok güçlü..."

O diyor ki:

"Ha! Ha! İşte itiraf ettin... Erdoğan çok güçlü... Bu kadar büyük bir güç karşısında sinip oturacaksınız... O kadar."

Ben diyorum ki:

"Fehmi Abi! Ayıp oluyor ama... Çok güçlü diye karşısında ezilip büzülecek miyiz? Öbür yanağımızı mı uzatacağız?"

O diyor ki:

"Ne sandın ya... Tabii ezilip büzüleceksin... Ezilip büzülmezsen gör başına neler gelir."

Ben diyorum ki:

"Mesele bu mu yani?"

O diyor ki:

"Ha! Ha! Tayyip Erdoğan çok güçlü..."

Ben diyorum ki:

"İyi de Fehmi Abi... Esas meseleye gelsene... Senin durumun ne olacak? Güçlü iktidarların güçlü başbakanlarına iki çift laf söylemeyen gazetecilere, onun kavga ettikleriyle kavga eden yazar / çizerlere, biz eskiden ağzımızı doldurarak 'yalaka' derdik... Peki şimdi sana ne diyeceğiz?"

O diyor ki:

"Ha! Ha! Bittiniz oğlum siz bittiniz... Herkes bitti... Burası artık 'Tayyibistan' oldu... Ha! Ha!"

* * *

Ne diyeyim bilmiyorum ki...

Bu kahredici iletişimsizlikle Fehmi Koru'yu mindere nasıl çekebilirim?

Rakibimdeki bu kaçış psikolojisiyle nasıl baş edilebilirim?

Belki de en iyisi eski bir tekerlemeyi anımsamak ve anımsatmak:

"Fehmi Koru... Pabucu yarım... Çık dışarıya oynayalım..."


Önceki ve Sonraki Yazılar