İtiraf etme sırası size de gelecek

Mehmet Ali Birand itiraflarda bulundu.
 

- “Biz darbelere destek vererek büyüdük” dedi.
- “Darbecilik bizim genlerimizde var” dedi.
- “Merkez medya askerden medet umdu” dedi.
Ortalık karıştı tabii...
Kimi bu çıkışa hak verdi, kimi de “Kendi adına konuş Birand” diyerek inceden ayar verdi.

*

Şunun farkındayım:
‘İtiraf etmek’ ile ‘gücü elden kaçırmak’ arasında bir bağlantı var.
Güçlünün, gücü elinde bulunduranın, hükmedenin aklının ucundan bile geçmez itiraf etmek.
Ancak düşüşe geçenler, gücü elinden kaçıranlar, hükmederken hükmedilen konumuna düşenler itiraf ederler.
‘İtiraf ediyorum’ başlıklı manifestolar attırmak, egemenlerin işi değil, egemenliği elinden kaçıranların işidir.
Tunç yasa şöyle işler:
“Yükseklerdeyken burnundan kıl aldırma / Gücünü bir parça yitirince başla itirafa.”

*

Madem böyle bir ‘tunçtan yasa’ var.
O halde gün gelecek, bu tuhaf ve acımasız yasa, ‘muhafazakâr demokratlar’ için de işleyecek.
Kaçınılmaz olarak...
Bugün Mehmet Ali Birand’ın itiraflarının üzerine mal bulmuş mağribi gibi atlayanlar, yarın kendi ‘itirafnameleri’ ile çıkacaklar karşımıza...
- “Çok yanlış yaptık” diyecekler.
- “28 Şubat’ta bize yapılanların aynısını biz de onlara yaptık” diyecekler.
- “MİT’ten elimize ulaşan belgeleri manşetlere çaktık” diyecekler.
- “Polisten servis edilen görüntülerle habercilik yaptık” diyecekler.
- “Arkadaşlarımızı ‘Sizi gözaltına aldırırız ha’ diye tehdit ettik” diyecekler.
- “Hükümet destekçiliğinde çok ileri gittik” diyecekler.
- “Basılmamış bir kitabın toplatılmasına bile destek verdik” diyecekler.
- “Özel yetkili savcılar gibi davrandık” diyecekler.
Tabii arada...
“Ama bütün suç bizim değildi, Tayyip Bey de hiç eleştiri kabul etmiyordu, ne yapalım, biz de ekmek parası için kendimizi tehlikeye atamadık, sesimizi çıkarmadık” türü, yapıp ettiklerini mazur gösterecek bağışlanma cümleleri kuracaklar.
Yani bütün sorumluluğu şimdi karşısında hazır ola geçtikleri Tayyip Erdoğan’a yükleyecekler.

*

Gücün yanında hizalananları dostça uyarıyorum:
Bugün ne yapıyor ve ne ediyorsanız...
Yarın yazacağınız ‘itirafname’yi düşünerek yapıp edin.
Yoksa...
‘İtirafname’nizin sayfaları çok kalın olur, hazmettirmekte güçlük çekersiniz.

Laikçi büyük sermaye diye bir şey var mı

Sabah gazetesinde yazan bir arkadaşın makalesinin başına şöyle bir baktım.
Diyor ki:
“Statükonun merkezinde İstanbul’un laikçi büyük sermayesi ile asker vardır.”
Bu cümleyi okuyunca...
Canım sıkılmasın, kafam bozulmasın, şapşallığa maruz kalarak ruhum kararmasın diye yazının gerisini okumadım.
Elimdeki gazeteyi fırlatıp attım.

*

İstanbul’daki büyük sermaye laikçi imiş...
‘Laikçi’...
Yani ideolojik bir sermaye...
Bu sermaye, ‘değişimin öncüsü’ olan AK Parti hükümetini yıkmak için elinden geleni yapıyormuş.
Böyle bir sallama karşısında “Hadi ya!” denmez de ne denir?

*

“İstanbul sermayesi” denilince benim gözümün önüne şu enstantaneler gelmektedir:
- Anlı şanlı işadamlarının hükümetle iyi geçinmek için attıkları kırk takla...
- Köklü sermaye sahiplerinin içkiyi bırakıp muhafazakâr bir
yaşam tarzına geçmiş gibi yapmaları...
- Medya alanında yatırım yapmadan önce Başbakan Tayyip Erdoğan’ın olurunu almak için çırpınan işadamları...
- Eskiden belayı savuşturmak için holdinglerinin idare heyetlerine birkaç emekli general alan işadamlarının, bugün aynı idare heyetlerine birkaç AK Parti’ye yakın ismi almaları...
- Bir zamanlar gün aşırı siyasi demeç veren, ancak şimdi “Aman bize de bulaşmasınlar” diyerek her türlü siyasi mülahazadan uzak duran koskoca patronlar...
- Bertaraf olmamak için dünya turuna çıkmak durumunda kalan duayenler...
Kısacası...
Yeni duruma...
Kimi rıza ile adapte olmuş durumda, kimi de korkarak...

*

28 Şubat sürecinde dönemin egemenleri tutturmuşlardı bir ‘Yeşil Sermaye’ diye...
O zamanlar...
Tayyip
Erdoğan, bu
iddiaya karşı şöyle derdi:
“Paranın dini imanı olmaz.”

Sanatçılar ve politika

DOĞRUSU: Sanatçının bir dünya görüşü olur. Sağcı olur, solcu olur. Bu görüş çerçevesinde tavır koyar, parti tutar, bakan över, eylem yapar... Buna karşı kimse bir şey diyemez.
YANLIŞI: Herhangi bir dünya görüşü perspektifi olmaksızın bakanlara aşırı övgüde bulunmanın politik tutumla bir ilgisi yoktur. Gücün ve güçlünün karşısında yalakalık yapmakla ilgisi vardır.

Hangi sanatçının gönlü hangi partiden yanadır

- GÜLBEN ERGEN: Çaktırmaz ama oyu kesin CHP’nin...
- TARIK AKAN: Bağımsız aday emekli general Çetin Doğan.
- SEZEN AKSU: AK Parti’ye oy verecekmiş gibi yapıp Yıldırım Türker’in etkisiyle BDP’ye kayabilir.
- CÜNEYT ARKIN: Mağdur diye MHP’ye gider mi oyu acaba?
- NİHAT DOĞAN: Dominik etkisi diye bir etki yoksa AK Parti...
- KADİR İNANIR: Kemal Bey ile Devlet Bey arasında gidip geliyordur garanti.
- MÜJDE AR: Herkesin bildiği sırrı ben ifşa edeyim bari: CHP...
- FERHAT GÖÇER: Bu konuda henüz bir strateji saptamamış.
- BÜLENT ERSOY: Ben koskoca Bülent Ersoy’um diyerek sandığa gitmeye tenezzül buyurmayabilirler kendileri...
- MUAZZEZ ERSOY: Söylemeye gerek var mı?
- SEDA SAYAN: Ayni yardımı sevmesi nedeniyle sanırım AK Parti.
- SERDAR ORTAÇ: Eskiden Baykalcı idi... Kemalci oldu mu? Bilemiyorum.

Hoş geldin

- Hoş geldin ‘Tecavüzcü Öcalan’ haberciliği...
- Hoş geldin ‘Zorla kepenk kapattırıyorlar’ yaklaşımı...
- Hoş geldin ‘BDP’lilerin teröristlerden ne farkı var’ söylemi...
- Hoş geldin ‘BDP’ye yanaşan teröristlere yanaşır’ iması...
- Hoş geldin bayrak edebiyatı...

Önceki ve Sonraki Yazılar