Rahibe afişine dair

CHP’nin başörtülü kadınları rahibeye benzeten bir afiş astığı iddia edildi.

Baktık...
Genel Başkan Kılıçdaroğlu, “Bizim değil” dedi. İstanbul İl Başkanı Berhan Şimşek “Bizim değil” dedi.
Fakat AK Partililer, “Bizim değil” açıklamasından tatmin olmamış olacaklar ki...
İçişleri Bakanı’nı harekete geçirdiler.
Bakan Bey, emrindeki polisler marifetiyle afişin, CHP’li bir ilçe belediyesi tarafından astırıldığını saptamış.
Şimdi hep beraber yükleniyorlar: “Hani sizin değildi? Bakın, afiş size aitmiş.”
¡¡¡
AK Parti’nin ilçe belediyelerinden herhangi biri, içinde kabul edilemez ifadeler bulunan bir kitap, broşür falan bastırınca...
Ya da...
AK Partili bir belediye başkanı bir saçmalığa imza attığında...
AK Parti yönetimi toplu olarak “Partimizi bağlamaz... Partimizi bağlamaz” diye feryat ederdi.
Ama CHP’li bir ilçe belediyesi bir afiş asınca...
Genel Başkan, “Kabul edilemez” bulsa da, İl Başkanı “Belediye’nin işgüzarlığı” dese de partiyi bağlıyor.
Çok ayıp... Gerçekten çok ayıp...

Mubah mı?

? “DEMOKRASİ getiriyoruz” diye... Kumpas kurmak, sahte suç delilleri oluşturmak mubah mı?
? “Darbeci zihniyetlerle mücadele ediyoruz” diye... Hakkında herhangi bir kanıt sunulmayan demokrasi özürlü şahısları hapislerde süründürmek mubah mı?
? “Bir kast sistemi oluşturan yüksek yargıyı darmadağın ediyoruz” diye... Adamların telefonlarını ya da ortamlarını yasa dışı yollardan dinlemek ve elde edilen malzemeyi internet sitelerinden servis etmek mubah mı?
? “Darbeleri önlüyoruz” diye... Cemaat kumpasına ses etmemek mubah mı?
? “Türkiye’yi temizliyoruz” diye... Demokrasiyle başı hoş olmayan antipatik isimleri Silivri’ye postalamak mubah mı?
? “Demokrasi mücadelesi veriyoruz” diye... Önüne gelenin telefonunu dinlemek mubah mı?
? “Çetelerle mücadele ediyoruz” diye... İnsanların hayatlarını karartan uygulamalara “basit hukuki sorunlar” deyip geçmek mubah mı?
? “Niye zulmediyorsunuz?” diye sorulduğunda... “Ama onlar da bize zulmetmiş idi” diye cevap vermek mubah mı?

Liberal aydınlar görev başına

BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan, Diyarbakır yolunda gazetecilere demiş ki:
“Selahattin Demirtaş... Sen önce bir Kürt ol bakalım... Sen Diyarbakırlı değilsin bir defa... Akın Birdal Niğdeli... Kürtlükle ne ilgisi var? Ufuk Uras aynı şekilde... Birçok şey şirazesinden çıkmış durumda.”
Vallahi eğer bu sözlere itiraz etme işi de benim üzerime kalacaksa, kendimi iyiden iyiye “Başbakan Erdoğan’ın açıklarını arama müdürü” olarak göreceğim.
¡¡¡
Bence artık “liberal aydınlar”ın da ellerini taşın altına koymaları gerekiyor.
Mesela Oral Çalışlar, bu konuda kesinlikle bir yorum yapmalı...
Mesela Mehmet Altan, bu açıklamadan yola çıkarak Başbakan Erdoğan’ın zihin haritasını çıkarmalı...
Mesela Taraf Gazetesi, bu açıklama karşısında bir “duruş” sergilemeli.
Mesela Hasan Cemal, böylesi bir yaklaşımın tehlikelerine işaret etmeli...
Mesela Mehmet Barlas, bu konuda ne düşündüğünü yazmalı.
Mesela Atilla Yayla Zaman’da uzun, upuzun bir makale döşenmeli.
Mesela Zeynep Tanbay, bir insanın memleketi ile savunduğu dava arasında bir uyum aramanın doğru olmadığını haykırmalı.
Mesela Murat Belge, şöyle ironik bir analiz attırmalı.

Bana göre neler demode

? BİR müzik grubu için ölmeye yatmak, bir şarkıcıya aşırı tutkun olmak, bir artiste hayran olmak...
? İki çocuk sahibi olup da “Biri Vietnamlı, biri Çinli, biri de siyah üç çocuk evlat edinmek istiyorum” diye açıklama yapmak...
? Roman yazmak...
? Hali vakti yerinde ev kadınlarının resim yapmaya başlayıp “Kendimi ancak renklerle ifade edebiliyorum” diye demeç patlatmaları.
? Alanında hafiften iyi bir yer edinmiş her sanatçı için, “Falanca Türkiye’dir” diye saptama yapmak.
? Birazcık köşeye sıkışıldığında “İşte mahalle baskısı” diye ağlaşmak.
? “Benim anneannem de başörtülüydü” diye argüman sunmak.
? Avrupa’da tatil yapmak...
? Hem entelektüel olup hem de tutkulu yerli dizi seyircisi olmak.
? Edebiyat dergisi çıkarmak...
? Öfkelenmek için bile olsa Emre Aköz, gülmek için bile olsa Yiğit Bulut okumak.
? “Her sabah boyoz yeriz, simide gevrek deriz, kızlarımız güzeldir” diyerek İzmirli olmak ile övünmek.
? Haftada üç kötü yazı yazıp “Çok yoğunum çok” diye hava basmak.
? Tüm “Tarantino sunar” filmleri...

Bu bir imtihandır

? DEVASA pankartları, mütecaviz afişleriyle...
? Tam sayfa reklamlarıyla...
? Her taşın arkasından çıkan seçim otobüsleriyle...
? Valileriyle, kaymakamlarıyla, belediyeleriyle...
? 70 bin kişilik iftarlarıyla...
?Hakan Şükür’leriyle, Berdan Mardini’leriyle...
? Her gece parselledikleri resmi ya da gayri resmi ekranlarıyla...
Abanıyorlar, bastırıyorlar.
Orantısız güçle, göz korkutan bir enerjiyle yükleniyorlar. Mübalağalı bir cenk performansı sergiliyorlar. İhtirasları hiçbir boşluk bırakmıyor.
Bakıp göreceğiz... “Aşırı güç” gerçekten de ters teper miymiş?

Vakit yine uçakta

BEL altı vuruş şampiyonu... Haysiyet celladı... Gizli görüntü servisçisi...
Uzun kulakların hizmetkârı... Hile-i şeriye uzmanı... Cepheleştirme savaşçısı... Provokasyon üstadı... Katil sevici...
Muarızlarının haremine girmekte beis görmeyen...
Ağca destekçisi... Metin Göktepe’nin katili polislere destek çıkan...
Katledilen papaza değil katleden gence üzülen... “Misyoner” avcısı...
Manisalı gençlere işkence yapan polislere arka çıkan... Dede düşmanı...
Bir gazetenin temsilcisi, “Demokrasi adına büyük mücadelelerin verildiği” şu günlerde, bir kez daha Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın uçağında ağırlanmıştır.
Lütfen kayıtlara geçsin...

Önceki ve Sonraki Yazılar