VESAYET YAKLAŞIMI

Demirel, Eko Enerji Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Özcan Ültanır’a verdiği mülakatta gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Demirel, Genelkurmay Başkanı ve üç kuvvet komutanının istifalarını ve YAŞ sürecinde yaşanan gelişmeleri değerlendirirken “Bizim düzenimizde bir yerde asker devletin vasisidir, öyle konmuştur. Şimdi bugün ne yapmaya çalışıyorsunuz? Bugün yapmaya çalıştığınız şey, bu vesayeti kaldırmak. Yani, bütün itişmelerin kakışmaların kökeninde yatan budur” dedi.

6 kere gidip 7 kere iktidara gelen Sayın Demirel’in bu ifadeleri çok derin manalar çağrıştırıyor.

Demirel Türkiye’de bir yönetim sıkıntısı olduğunu söylüyor.

Sayın Demirel yönetim sıkıntısı yok, normalleşme belirtisi bunlar.

Eğer Genel Kurmay Başkanı tutuklu paşaların bir şekilde terfi etmeleri konusunda diretiyor ve mevcut yönetim buna olumsuz bakıyorsa bunu yönetim sorunu olarak değerlendiremezsiniz.

Ne yani Başbakan; Genelkurmay Başkanının darbecileri terfi ettirin, yoksa istifa ederiz resti karşısında şapkasını alıp arka kapıdan kaçmalımı idi?

28 Şubat sürecinde ikide bir laiklik vurgusu yapıp sürekli irtica yaygarası yapan ve 28 Şubat sonrası hortum düzenine geçişte bir beis görmeyen Sayın Demirel iktidarın duruşunu eleştiriyor ve bu durumu itişip kakışma olarak yorumluyor.

Hükümetin emrindeki asker Hükümetle itişip kakışamaz, sadece itaat eder. Siz bunu hep yanlış algıladınız Sayın Demirel.

İsterseniz önce 1960 darbesinden bu yana vesayet meraklıların yol açtığı felaketlere bir göz atalım.

İlkin şu soruya cevap bulalım. Darbeciler siyaseti ve ekonomiyi iyi yönetebilmişler midir?

El cevap. Kesinlikle koskoca bir hayır. Ön ayak olduğunuz 28 Şubat sürecinden sonraki meşhur hortum furyası ekonomiye dinamit koyan bir gecede 10 milyar doları duman edip savuran darbe zihniyetinin ekonomi konusundaki cehaletidir. Evet iktidarda darbeciler yoktu, lakin darbe senaryolarının yol açtığı derin bir siyasi boşluk vardı.

Ama siz bunu askerin vesayeti gerekli diye algılıyorsunuz.

Peki siyasi problemler neler?

1960 darbesini yapanlar kendilerine göre şartların olgunlaşmasını beklediler. Yani yırtıcıların avlarının kendilerine yaklaşmasını bekler gibi sinsi bir bekleyiş.

Halkın büyük ekseriyetinin oyu ile işbaşına gelmiş bir iktidar silah zoru ile devrildi. Darbe başarılı oldu lakin ardında bıraktığı izler hiçte başarılı değildi.

Emekli General Ömer Lütfi Erol “Asker, Devrim, Darbe” isimli kitabında “27 Mayıs 1960 ihtilalini gerçekleştiren 38 kişilik Milli Birlik Komitesi, uzun bir hazırlık dönemi geçirmesine karşın ihtilal sonrası uygulamalarda ortak bir fikre sahip olamamışlardır.

13 Kasım 1960 tarihinde Türkeş ile birlikte 14 MBK üyesi çeşitli dış ülkelere gönderildiler…

Kısa dönemde uygulanan yanlışlardan bir tanesi de MBK’nin 5000 kişiye yakın general ve subayı ordudan ayırmaları olmuştur.” diyor.

Peki darbeden pay alamayanlar ne yaptı.

Ayrı ayrı kurulan Silahlı Kuvvetler Birlikçileri bu kez 25 Ağustos 1961 tarihinde Jandarma okulunda bir araya gelirler. Fazla teferruata dalmayacağım bu konular zaten biliniyor olmasına rağmen algılamada hata var.

Bu kez Talat Aydemir gücü ele geçirir ve karşıt görüşlülerin tasfiyesi gündeme gelir. Cumhurbaşkanı’na Ültimatom başlığı ile bir muhtıra verilir. Problem…problem ve de problem…Geriden gelen problemler için yukarıda belirttiğimiz kitaba bakılabilir.

Yani Sayın Demirel vesayetin devam mantığında; sadece ülke uçurumun dibinden döndü, ekonomi battı gibi savunmalar sadece darbeleri mazur göstermeye matuf beyanlar olup hakikatler ile alakaları yoktur.

1960 darbesini ABD’de destekliyordu. Yukarıda da kısaca değindiğimiz gibi Albaylar cuntasının Lideri Alpaslan Türkeş arkadaşları tarafından ekarte edildi. Öldüğü zaman bıraktığı devasa servet karısı ve üvey çocukları arasında kavgaya sebep olmuştu.

71 Muhtırasını bypass yapalım. Orada muhtırada da şapkanızı alıp arka kapıdan kaçmıştınız. Meşhur “Şapkamı almayacakmıydım?” sözü darb-ı mesel olmuştur.

Gelelim 1980 darbesinin etkilerine. 12 Eylül darbesinden seneler sonra, Darbenin başı Kenan EVREN’e “terörü bitir diye talimat vermemize rağmen O meclis koridorlarında kendine taraftar topluyordu” demiştiniz.

Zamanın muhteşem Paşalarından Bedrettin Demirel ise “şartların olgunlaşmasını bekledik” demişti.

Yani aslında siz de tuzağa düşürüldünüz. Ama bunları fırsat olarak kullanmayı iyi bildiniz. 6 gidiş 7 gelişe karşılıktı bu olanlar.

Bu mesajları ve olayları toplum hafızası unutmuyor.

28 Şubat post modern darbesi bu silsileyi takip eden diğer yapılanmalardı. Hiç birisi memlekete hayır getirmedi. Her darbeden sonra ülke senelerce geri gitti. Her darbenin yarasını sarmak cefakar Anadolu insanına kaldı.

Sayın Demirel bunları normal görüyor. Zincirbozan’dan yazdığı mektuptan söz ederek çark ediyor, lakin Zincirbozan’da yaşadığı sıkıntıların dile getirilmesinden başka bir mana taşımıyor. Yine vesayet olmalı manasını ifade ediyor.

28 Şubat sürecinde takındığı tavır bu yaklaşımını en güzel ifadesidir.

Bu gün itişip kakışma dediğiniz yargılama ve soruşturma süreci 28 Şubat post modern darbesinde hızını alamayan darbesever paşaların hali pürmelalidir.

Demirel verdiği mülakatta ayrıca aşağıdaki notları düşüyor.

Yüksek Askeri Şura (YAŞ) toplantıları öncesi Genelkurmay Başkanı ile kuvvet komutanlarının istifaları ve YAŞ’ta alınan kararları değerlendiren Demirel, “Olup bitenlere baktığınız zaman, Türkiye’nin bir yönetim sıkıntısı içinde olduğunu görüyoruz” dedi. Devletin atanmış ve seçilmiş kurumlarının ahenk içinde çalışması gerektiğini kaydeden Demirel, “Ama bizim ülkemizde görüyoruz ki, bu ahengi her zaman sağlayamıyoruz. Bunu sadece bugün için de söylemiyorum, genelde söylüyorum. Öyleyse, sıkıntılarımız nedir diye dönüp baktığımız vakit, mesele kural eksikliklerine geliyor. Şimdi, Türkiye yeni kurallar arıyor. Türkiye yeni anayasa arıyorsa, yeni kurallar arıyor demektir.

Türkiye’deki askerlerin diğer memleketlerdeki askerden farklı bir geleneğe ve yetkilere sahip olduğunu, TSK İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesinde, “Cumhuriyeti korumak ve kollamak Silahlı Kuvvetlere aittir” şeklinde hüküm yer aldığını belirten Demirel, şöyle devam etti:
“Dünyanın her tarafında, bir yerden sonra devlete müdahale eden asker şu sloganı kullanır; “Uçurumun kenarına geldik, çöküyoruz, kurtaralım.’ Uçurumun kenarına geldik çöküyoruz, kurtaralım, bu tamamen bir vasiliktir. Yani, bizim düzenimizde bir yerde asker devletin vasisidir, öyle konmuştur. Şimdi bugün ne yapmaya çalışıyorsunuz? Bugün yapmaya çalıştığınız şey, bu vesayeti kaldırmak. Yani, bütün itişmelerin kakışmaların kökeninde yatan budur.” Diye konuştu

Türkiye vesayet algısından kurtulmak zorundadır. Bunun için gerekli kanun ve düzenlemeleri en kısa zamanda yapmalı ordu; devletin ve halkın ordusu olduğu bilinci ile hareket etmeyi içine sindirebilmelidir.

Yoksa Sayın Demirel’in dediği gibi itişip kakışma bitmez.

Canı sıkılan darbe planlar.

Ondan sonra hep birlikte sorarız.

163 generalin karargahta ne işi var?

Evet sahi ne işi var?

Ahmet TÜRKAN - Habername

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum