A.Kerim KARAAĞAÇ

A.Kerim KARAAĞAÇ

BUNLAR DÜŞMAN UÇAĞI MI?

Çocukluğum lise dönemimin sonuna kadar küçük bir kazada geçti. Milli  bayramlar İlçe’nin meydanında halkın etraftan seyri ve okulların katılımıyla  sade bir törenle  kutlanırdı.

Tankları ve uçakları, ancak tatbikatta ve savaş sırasında kullanıldığını düşünürdüm. Ben İstanbul’a geleli otuz beş yıl oldu ve bayram kutlamalarında tanklarla uçakları da görmekteyim. Lâkin, bu tankların ve uçakların bayramlarda ne işe yaradıklarını bu güne kadar çözebilmiş değilim.

Bu gün ( 30 Ağustos Zafer bayramı), evet işte bu günün sayesinde onların da hangi amaçla kullanıldıklarını anlamaya başladım. Gene aynı bahane; “Vatanı iç ve dış düşmanlara karşı kollama ve koruma.”   

İki torunumdan büyük olan, 29 Ağustos’u 30 Ağustos’a bağlayan gece rahatsızlığı sebebiyle uyuyamamıştı. O sabah biraz rahatladı ve “bayram uğurlu geldi her halde” diye yorumlamıştık! Evimizde hep birlikte oturuyorduk.

Torun yanı başımızda yatıyor, biz de ev halkı olarak, bebek rahatsız olmasın diye kısık bir sesle Cumhuriyet’in geçmişinden, geleceğinden konuşuyorduk, birden kulaklarımızı sağır edecek şiddette, müthiş bir sesle yerler sarsılmaya başladı. Bir an neye uğradığımızı şaşırıp, ellerimizle kulaklarımızı kapatırken, oturduğumuz koltuklardan hep beraber yere kapanırcasına eğilmişiz.

Evet, bu gürültü ile biz zaten sessiz olan konuşmalarımızı kesmiştik ama, iki torunumdan çıkan korku çığlıkları durmak bilmiyordu. Bu neydi acaba demeye kalmadı aynı şiddette bir gürültü daha geldi. Torunların çığlıkları ikiye katlanarak devam etti. Onları susturmak, sakinleştirmek neredeyse yarım saatimizi aldı. Bu arada o şiddetli gürültünün, bayram dolayısıyla yere yakın seyreden iki jetten geldiğini çözdük.

Şu yeryüzünde, insanların hakları, hukukları düşünülen bir ülke olarak ne zaman yerimizi alacağımızı düşünmeye başladım. Bu ne biçim bir kutlamaydı böyle. Şehrin ortasında bu jetler ne arıyordu Allah aşkına. Bu gelenek her yıl diğer bayramlarda da tekrarlanmakta ve düşmana gösterilmesi gereken hızlı jetler, kendi halkını korkutmak için kullanılmakta.

Tayyip beyin evinin üzerinden de jetler uçurulmuştu. 

 Kime, neyi göstermek istiyorsunuz? Bu halk, bu ülkeyi işgal etmiş Yunan veya Bulgar askerî birlikleri mi ki korkutuyorsunuz. Bu kadar alçaktan uçmanın izahını neyle yapıyorsunuz acaba?

Eğer, maksadınız bayram kutlamak ve çılgınlar gibi eğlenmekse, bu kutlamaları, bu çılgınlıkları ( başka tarif edemiyorum) şehrin merkezinden uzak bir yer seçerek orada yapamaz mısınız? Ne hakla ufacık yavrularımızı delirtircesine korkutup rahatsız ediyorsunuz. Bu hakkı size kimler veriyor.

Vatan caddesi İstanbul’un, özellikle de Fatih’in bütün otobanlarla bağlantısını yapan en önemli caddesidir. Milli bayramların hepsini de orada yapıyorsunuz. Yani, acil bir işi için o gün kutlamalar olduğunu unutup dalgınlıkla yola çıkan bir kimsenin başına gelecekleri düşünmek istemiyorum. Acil hastasını Çapa’ya, Vakıf Gureba’ya ve ya Cerrahpaşa hastanesine yetiştirmek isteyen birilerinin hastaları Allahualem yolda ölür, gene bu saydığım hastanelerden birine yetişemez.

Şehir içi oluşu sebebiyle yolları polis tutmuş. Kutlamaları ise askeriye yapıyor. Eğer bu gün, milletin mutlu günüyse, millete bu kutlamalarda neden yer verilmez de yalnız ordu bunu sahiplenir anlamak mümkün değil.

Görüyorsunuz, milletten ve sizlerden bahsediyorum. O kadar dayatmalarınıza rağmen, bu milleti sizlerden yapamadınız.

“Dinin emrettiği her şeyden âzâde olmuş bir toplum” (1) hayalleriniz 87 yıldır devam etmekte ama, bu millet sizin bu hayallerinize teslim olmayacaktır.

Bizler, resmi ellerden besmeleyle başlayan bir kitap okumadığımız halde sizlere teslim olmadık elhamdülillah, hele torunlarımız hiç olmayacaktır. Korkutarak bir yere varamazsınız. Her güzel neticenin temelinde sevgi, şefkât ve merhamet yatar.

Azınlıkta kalmış belli güç odakları Cumhuriyet’i sadece biz kollar ve koruruz, biz Kemalist’iz, biz Atatürk’çüyüz diyerek, seslerini herkesin üstünde tutmak istiyorlar.

Eyy, “Lâik Cumhuriyet’i koruma ve kollamayı biz üzerimize aldık” diyen güçler, ne zaman ki sevgi, şefkât ve merhamet gibi kelimelerin farkına varıp, kendi insanınıza bu kelimelerin gereği gibi davranırsınız, işte o zaman bizlerle barışmış olursunuz. Ama, sizler bunu 87 yıldır öğrenemediniz. Bizler, bayram addedilen günlerde bile, semalarımızda uçan uçakların dost mu, düşman mı uçağı olduğunu bilemiyorsak, bunun suçlusu sizlersiniz beyler.

Sizin dünyanız ve ahiretiniz için şunu söyleyebilirim; Başka alternatifiniz yok, insan nedir? Hakları nelerdir? Ya tez zamanda öğreneceksiniz, ya da öğretirler.

                     Dt. Abdülkerim Karaağaç

(1)Üstteki cümle Doç. Cemil koçak’ın 24 Kasım 2008 da Fadime Şahin’le Star’da söyleşisinden alınmıştır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.