Kimlikte haneler

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, AİHM'nin verdiği karar doğrultusunda kimliklerden "din hanesi"nin kaldırılması için Türkiye'yi sıkıştırıyor.

Daha önce bu köşede, kimliklerde din ve başka hanelerin niçin kaldırılması gerektiğine ilişkin ikna edici bir argüman bulunmadığını, hanelerde kimliklerin yazılmamasının çoğulcu toplum modeline temelden aykırı olduğunu yazmıştım. Konuyu bir kere daha ve sarahatle ele almakta zaruret var.
Belirtmek gerekir ki, Avrupalının kimlik hanelerinde din veya etnik kökenini boş bırakmasının anlaşılır makul sebepleri var. Tarihi boyunca Batı toplumları dinleri, mezhepleri ve etnik kökenleri dolayısıyla büyük acılar yaşamışlardır. Kıta nüfusunun üçte birinin hayatına mal olan din ve mezhep savaşları ile 20. yüzyılın ilk yarısını kasıp kavuran faşizm ve nazizm din, mezhep ve etnisitenin Batılı insanın başına hangi büyük felaketleri açtığının kanıtıdır. Ama dünya, Batı'dan ibaret değildir. Doğu toplumları ve özellikle İslam tarihinde yaşanan tecrübeler tamamen farklı bir mecrada seyretmiştir. Dinimiz, mezhebimiz veya ırkımız başımıza iş açmadı. Osmanlı'nın tamamen yanlış politikalar ve zaman zaman haksız uygulamaları sonucunda Alevilerin çektiği sıkıntıları tabii ki istisna ediyoruz. Ama yine de Alevi sorunu, Katolik-Protestan sorunundan farklıdır. Genel anlamıyla hem farklı dinler (İslam, Yahudilik, Hıristiyanlık vs.), hem farklı mezhepler (Sünni, Şii, Alevi ve Sünnilik içinde Hanefi-Şafii-Maliki-Hanbeli) iyi kötü bir arada yaşamışlardır. Şam Beni Ümeyye Camii'nde, Diyarbakır ve Mardin ulu camilerinde cumanın farzı sonrasında kılınan namazlar için mezheplerin ayrı mihrapları vardır, mihraplar aynı mescidin çatısı altındadır. Bugüne kadar da mezhep mensuplarının Batı'daki gibi birbirlerini katlettikleri görülmemiştir.
Medine Vesikası'nın ilk bölümü farklı kabileleri, ikinci bölümü farklı din gruplarını isimleriyle tek tek zikreder. Farklı renkler ve diller Allah'ın ayetlerindendir. Yazık ki, Batı, bu zenginlikten yoksun bir tarih yaşamıştır ve elinden geldiği kadar -anlaşılır sebeplerle- dinler, mezhepler ve etnisiteler üzerine kalın bir örtü çekmekte, mümkün oranda tabii farklılıkları görünmez kılmaktadır. Pekiyi bize ne oluyor?
Kişilerin kendi tercihlerine bağlı olarak din, mezhep, etnisite veya kültürel kimliklerini nüfuz cüzdanlarına kaydettirip kaydettirmemeleri AİHM'nin yetki alanına girmez. Devletler de sadece kişileri ve aileleri serbest bırakmakla yükümlüdürler. İsteyen istediği kimliği cüzdanına yazdırabilmelidir.
Benim önerim şudur: Bir kimlikte dört hane olmalıdır: Din (İslam, Hıristiyan, Yahudi, ateist, agnostik vs.) , mezhep (Sünni, Alevi, Şii/Katolik, Protestan, Ortodoks vs.), etnisite (Türk, Kürt, Boşnak, Arnavut, Çerkez, Gürcü vs.) ve kültürel hane. İsteyen hanelerin dördünü veya birkaçını doldurabilir. Kim hangi kimliği önemsiyorsa onu yazdırsın. Devlet veya AİHM, kişileri diledikleri kimliği beyan etme hakkından nasıl mahrum bırakabilir? Herkes başkasının kimliğine ve tercihine karışmayacak, onu kamusal haklarından mahrum bırakmaya kalkışmayacaktır.
Çocuklarla ilgili karar ebeveyne aittir. Çocuk 18 yaşına geldiğinde, anne-babasının kendisine verdiği kimliklerden birinden memnun değilse, -mahkeme kararı olmadan da-, nüfus dairesine müracaat etmek suretiyle değiştirebilmelidir.
AİHM, kararında "din hanesi"nin AİHS'nin 9. maddesine aykırı olduğunu söyleyip şunları ekliyor: "Özgürlük, din boyutunda, inananların kimliğinin en temel unsurlarından biridir. Ancak aynı zamanda ateistler, agnostikler, septikler veya ilgisizler için de çok değerlidir." Kabul, bu "din-dışı" marjinal gruplar için (de) sahiden önemliyse, o zaman tercihlerini kimliklerine çekinmeden yazdırabilmelidir. Ateistler, agnostikler ve ilgisizler kendilerini saklayacak diye, milyonlarca insan niçin kendi kimliğini açıklamaktan mahrum bırakılsın? Demokrasi ve hukuk sadece azınlıklar için mi çalışıyor? Böyle bir şeyin hakkaniyetle ilgisi olabilir mi? Hayır. Bu bir totalitarizmdir ve dayatmacılıktır

Önceki ve Sonraki Yazılar