Almanya´da kadın olmak hem zordur hem de güzel

Kadın heryerde kadındır sözünün doğruluğuna inansamda, bu inancıma  birde, Almanya´da kadın olmak eklendi.

Kadın olmak birçok şey olmanın bir diğer adıdır.

Kadın, annedir. Kadın, güçtür. Kadın şefkat ve merhamettir. Ve bazen de göçtür…

Zor zamanda kadın olmak vardır birde, işte oda ayrıcalıktır.

Zor şartlarda annelik yapmak, zor şartlarda doğrudan ayrılmamak, kendi kişiliğinden, kültüründen ve dininden taviz vermeden dimdik ayakta durmak.

Bazen kadın olmak çok zor meseledir.  Hele hele göçmen kadınıysa işi biraz daha zordur.

İstatistikler Almanya’da nüfusun yaklaşık 10’unu göçmen kökenli kadınlar oluşturduğunu bildiriyor.

Göç meselesi yıllar öncesi başlamıştı onlar için.

1960´li yıllarda Anadolu´nun çitini-çubuğunu, çoluğunu-çocuğunu geride bırakarak, hiç bilmediği ve tanımadığı ülkeye, hiç tanımadığı bir kültürün içine gelmişlerdi.

Bu insanların kafalarında ki düşünceleri ve fikirleri, borcu olan borcunu ödemek, bir kaç kuruş biriktirip en kısa zamanda geri dönmekti. Halishane niyetleri,  düşünceleri buydu. Zaman ve zemin buna nasıl cevap verirdi bunu kestirmek henüs erkendi. Şunu ıfâde etmeliyiz ki maalesef birincisi, eğitim seviyemiz çok düşüktü. İkincisi, vatandaşı gurbete gönderen sistemin bunlar hakkında, yani gelecekleri hakkında her hangi bir projeside yoktu.

Bu insanlar kaderleriyle baş başa bırakıldı. Yıllar akıp gitti, 70´li yıllara gelindiğinde  misafir olarak gurbete çıkan bu insanlardan geri dönme gibi bir düşünce, bir duygu artık anlamını yitirmeye başlamıştı.  Çünkü zamanla yabancı oldukları bu kültürün içinde, hayatın içinde kendilerine yer edinmeye başlamışlardı. Ve artık çocuklarını ve eşlerini de yanına alıp aile kurumunu kurmaya başladılar.

 

Zaman o kadar çabuk geçiyordu ki ikinci nesil, gurbet elde kendini göstermeye başladı.

İkinci nesil, birinci nesil gibi kendi kabuğunda kalmadı. Toplumla daha iç içe yaşamaya başladı. Kültür alışverişi kendiliğinden gerçekleşmekteydi. Bunun en büyük nedenide eğitimdi. Şunu ıfâde etmeliyiz ki, birinci nesil bellirli bir yaş grubunu temsil ettikleri için, içinde yaşadıkları kültürden etkilenmediler. Bunun en büyük nedeni ise yaşadıkları ülkenin dilini bilmemeleri idi. Ve, kendi öz kültürlerini çok iyi bilmeleriydi. İkinci nesil bu topraklarda eğitim dünyasına ayaklarını mecburen atmış oldular. Çünkü ikinci nesilin yüzde yetmişi okul çağında idi. Kimisi ilk okul, orta ve lise eğitimi almaya başladılar. 18 yasına kadar eğitimin mecburi olması, gelecekte bu insanlara çok büyük avantajlar sunacaktı. İkinci nesilin Almanya´da eğitimle tanışması, 80´li yılların sonuna doğru meyvelerini vermeye başlamıştı.

Meyveler verilmeye  başladı lakin yine de zorluklar bitmedi. Yabancı „onlar“ damgası bu ülkede sürmeye devam etti. Kabul edilmiş hissedemediniz kendinizi. Kabul edilmenin dille alakalı olduğunu vurguladılar, çok iyi derecede Almanca öğrenip konuşamaya başlasanızda, bu sefer çok iyi eğitim almanız gerektiğini fısıldadılar size. BUnu da yaptınız alnınızın akıyla. Yüksek eğitim alıp, iyi bir diplomayla üniversite bitirdiniz.

Bu sefer aktif olmanızı beklediler. Topluma faydalı olacak projeler üretmeniz gerektiğini söylediler. Buna da cevap verecektiniz ki, dur dediler!

Buraya kadar…

Bu toplumun bir ferdi olamadınız. Topluma ait olduğunuzu ne kadar istediyseniz de, istediğinizi gösterdiyseniz de, buna birileri birşekilde müsaade etmedi…

Birde Türk ve Müslüman ailedenseniz size, „İslam´da kadın ezilir“ dediler. Bu doğru olmasada bunu size empoze ettiler. Tesettürü bahane edip iş vermediler. 

Almanya´da Kadın olmak hem güzel hem de çok zordur…

Ama Almanya´lı kadınlar şu gerçeği çok iyi bilirler;

“Hiç bir zafere çiçekli yollardan gidilmez”.

 

pinarkibar@hotmail.com

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.