Aslan DEĞİRMENCİ

Aslan DEĞİRMENCİ

Gri senaryo ve Haşim Kılıç

Ak Parti’ye kapatılma davası açıldığında ‘Gri Karar’ söylemi dillendirilmişti. Hükümet ile pazarlık arayışı içerisinde olan çevreler, bu söylemi dinlendirmekle yetinmiyor AK Parti’yi de tehdit ediyorlardı. Biz ‘Hukukta gri alan yoktur, tek yol var o da beyaz’ dedikçe onlar gri karar tezgâhında bastırıyorlardı.

Ama yılmadık. Israrla, “Bu olay gri bir senaryonun parçasıdır ve ahlâki değildir. Çünkü bu AK Parti’nin Anayasal yasakları çiğnediği fakat bu ihlalin kapatmayı gerektirecek kadar vahim olmadığı anlamına geliyor. Oysa AK Parti herhangi bir suç işlememiştir. Bu dava parti kapatmadaki evrensel kriterlere uymamaktadır. Tek demokratik ve hukuki yol kapatma talebinin ret edilmesidir” dedik.

Hükümet ise gri karar söylemini ciddiye almadı ve dik durdu. Tüm suçlamaları reddetti hatta iddiaları verdiği savunmayla tek tek çürüttü. Pazarlık arayışı içerisinde olanların oyunlarını bozdu ama Anayasa Mahkemesi AK Partinin temelli kapatılmaması, fakat hazine yardımının belirli bir oranda kesilmesi kararına vararak gri karar verdi. Ortada tek delil, tek suç yok iken AK Parti’ye gri fatura kesildi.

Bu kararı maalesef yorumlayan muhafazakârlar, demokratlar, liberaller hatta bazı AK Partililer olumlu karşıladı.

AK parti kapatılmadı, bunda en büyük rol Haşim Kılıç’ın” sloganları atıldı, yazılar yazıldı. Bir mağduriyetten ve haksızlıktan sanal bir kahraman üretildi! AK Parti kapatma davasının raportörü Osman Can’ın verdiği mücadele ansızın unutuldu. Elbette Haşim Kılıç süreç içerisinde ve sonrasında manifesto niteliğinde açıklamalara imza atmıştı ancak sonuçta yargıçlar sultasına mani olacak bir direniş gösterememişti.

Hatırlatalım; Bu ülkede her dönem bir başka kuruma kritik görevler veriliyordu. Asker, polis, Danıştay, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi… Görev rejimi korumak olunca gönüllü de çok rahat bulunuyordu. Tabi topyekûn kurumları olduğu gibi suçlamak doğru değil ancak ikna edilen bürokratlar bulununca genele onlara uymak düşüyordu!

Anayasa Mahkemesi kapatma davasının ardından kutsanırken, Haşim Kılıç demokrat çıkışlarıyla alkışlanmaya devam ediliyordu. Hatta Kılıç’ın, “Kurucu iktidar yetkisini daraltacak olan, ancak ve ancak yine bir kurucu iktidar olabilir. Anayasa Mahkemesinin ise kurucu iktidarın çizdiği hukuksal sınırlar dışına çıkması durumunda kurucu iktidar yerine geçeceği kaçınılmazdır'' açıklamasını ben bile alkışlamıştım. Ancak Köşk seçimleri ilk gündeme geldiği günlerde, Anayasa komisyonu üzerinden hükümete eleştiriler getirdiğinde topa giren AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin olmuş ve Kılıç’ı eleştirmişti. Komisyon Haşim Kılıç tarafından topyekun hedef alınırken diğer partiler sessiz kalmayı tercih etmişti. Ve devam eden süreçte ‘evrensel değerler’ diyerek sürekli hükümete göndermeler yapmıştı.

Hatta Kılıç, 2013’ün Kasım ayında yaptığı bir konuşmasında Köşk'ün yetkilerinin tırpanlanması gerektiğini, aksi takdirde kavga çıkacağını söyledi. Kılıç aynı konuşmasında 2014 yılında Cumhurbaşkanı'nın halk tarafından seçileceğini hatırlatıp, bu kadar yetkilerle halkın gücünü arkasına alıp seçilecek Cumhurbaşkanlığı sisteminin parlamenter bir sistem olmadığının altını çizmeyi de unutmadı. Tabi Kılıç bu açıklamasıyla köşkü son kale olarak gören muhalefet partilerinin anında desteğini aldı. Hatta kendisini bir dönem irticacı ilan eden medyanın ilgi odağı oldu. Bir bakıma köşk seçimine müdahil oldu, en azından köşke Başbakan Erdoğan’ın çıkışını engellemek isteyenlerin gönüllerinde taht kurdu. Hatta o dönem Cumhurbaşkanı Gül ile Başbakan Erdoğan arasında bir kavga varmış gibi göstermek isteyenlerin vazgeçilmezi haline geldi! Kılıç, yüksek yargı görevi döneminde A. Necdet Sezer’i yere göğe sığdıramayanların da özel ilgi alanına girdi. Ancak bu ilgi Sayın Haşim Kılıç’ın hoşuna gitmemiş olacak ki uzun süre sessiz kaldı.

TİB’in Twitter hakkında aldığı “erişimin engellenmesi tedbiri” kararına kadar bu sessizlik sürdü.

Anayasa ile teminat altına alınmış kişilik hakları ile özel hayatın gizliliği haklarının ihlali bakımından “düşünce ve kanaat” ile “haberleşme” özgürlükleri aracılığıyla oluşturulan koridor üzerinden kolay kullanılabilir bir ihlal aracı haline geldiğini görmesini beklediğimiz Anayasa Mahkemesi ansızın devreye girdi. “Kişinin özgürlüğü, başkasının hakkının başladığı yerde biter” ilkesi çiğnendi, Türkiye’deki yargı organlarınca verilen ve uyulması/uygulanması zorunlu olan yargı kararlarının gereğini yerine getirmesi gerekirken bu yöndeki bildirimlere cevap dahi vermeyen twitter koruma altına alındı. Hukuçular, Anayasa Mahkemesi’nin TİB’in twitter’a erişimin engellenmesine ilişkin tedbir kararını, Anayasanın 26 ncı maddesine aykırı bulmak suretiyle kaldıran kararı; usul açısından 6216 sayılı Anayasa Mahkemesi'nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’a, esas bakımından ise Anayasa’ya aykırılık teşkil ettiğini belirtmesine karşın AYM Başkanı Haşim Kılıç savunmaya geçti. Üstelik Anayasa Mahkemesi, erişimin engellenmesi tedbirinin hak ihlali olduğuna ilişkin bireysel başvuruları, 6126 sayılı Kanunun 45 inci maddesinin ikinci fıkrasında açıkça ve amir hüküm olarak zikredilen “ idari ve yargısal yolların tüketilmesi” ön şartının gerçekleşmediği gerekçesiyle reddetmesi gerekirken Haşim Kılıç konuşmaya başladı. (Moda tabir ile gündemde yine Köşk seçimleri varken bu oldu, zamanlama manidar) Konuşmasında siyasilere cevap verdi, yeni tartışmaların açılmasına yol açtı. Tüm bu eleştirileri yaptıktan sonra belirteyim; ben Haşim Kılıç’ın Köşke aday olacağını asla düşünmüyorum. Ama bu çıkışın seçim sonucuyla köşk adaylığını en fazla hak eden Başbakan Erdoğan’a karşı bir direnç, farklı bir adaya gizli destek olarak görüyorum. Bekleyip göreceğiz… Umarım yanılırım ve Kılıç’tan helallik isterim.

www.twitter.com/aslandegirmenci

degirmenciaslan@gmail.com

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.