Av. Mehmet YALÇINKAYA

Av. Mehmet YALÇINKAYA

ARAS

Özkan, atandığını öğrenince, gideceği beldenin ismini daha önce hiç duymadığını annesine söyledi. Merakını yenemeyip, kırtasiyeden atlas aldı ve Türkiye siyasi haritasında atandığı yeri buldu. Uzaklıktan dolayı annesinin üzüntüsünü görünce, atandığına sevinemedi. Birlikte gideriz diye anacığının gönlünü almaya çalışsa da, annesinin değil memleketin öbür ucuna, mahallenin başka köşesine bile gitmeyeceğini iyi biliyordu. Ona göre, gelinliği ile geldiği bu evden ancak kefeni ile çıkabilirdi. Kim nereye giderse gitsin, evinden asla ayrılamazdı.

Babası yıllar önce annesinin tabiri ile “Gâvur Alamanya’ya” gitmiş, bir daha kendisinden haber alınamamıştı. Akrabaları, hayırsız babasını, bir iki sefer gördüklerini söylemişlerdi. Onu en son gördüğünde altı yaşındaydı. İlkokula başlamamıştı. Babasını hayal meyal hatırlıyordu. Daha doğrusu babası hakkında kafasında oluşan resimler, ablasından dinlediği hatıralardan ibaretti. Ablası kendisinden üç yaş büyüktü. O üç yaş, sanki babası ile ilgili tüm hatıraları toplama hakkını ablasına vermişti.

Annesi, babası Almanya’ya gittikten sonra birkaç yıl söylendi durdu, ama sonuçta acı gerçeği o da kabul etti. Kocası kendilerini terk etmişti. Terk edilmişliğini değil, çocuklarının sahipsiz kalmasını affedemiyordu. Yirmi yıl aradan sonra kocası kapısına gelse “hata ettim beni affet dese” sırf çocukları için yaşadığı yirmi yılı unutmaya hazır olduğunu biliyordu.

Özkan annesini önce Allah’a, daha sonra da komşularına emanet ederek yeni görev yerine gitti. Şaşırdığı ilk şey, ilçenin girişinde nüfus olarak 38 bin yazmasıydı. Az önceki tepeden şehri görmüş, kendi yaşadığı yerin büyük bir semti gibi gözüken yer için nüfusu amma da abartmışlar diye içinden geçirmişti. Fakat bir ay geçmeden yanıldığını anladı. Neredeyse her evde 5-6 çocuk vardı. Bu arada birçok erkeğin birden fazla hanıma sahip olduğunu da öğrenmekte gecikmedi.

İlk yıl sorunsuz bir öğretmenlik dönemi geçirdi. Başta idarecileri olmak üzere bütün öğretmen arkadaşları kendisine yardımcı olmuşlardı. İkinci seneyle birlikte sorumluluğu da artmış, öğrencileri, velileri ve idarecileri ile uyum içinde çalışmaya devam etmişti.

Hiç aklında yokken müdür yardımcısı bir emrivaki yaparak, aynı zamanda bir öğrencisinin ablası olan Kader Hanım’la görüştürdü. Görüşmeler olumlu geçti. Karşılıklı kabulle birlikte annesini çağırdı. Bu evden ancak cesedim çıkar diyen annesi büyük bir heyecanla hemen oğlunun yanına gitti. Özkan, hayır duaları eşliğinde o yaz dünya evine girdi.

Huzur ve mutluluk dolu bir evlilik hayatı oldu. Evliliklerinin üzerinden 10 yıl geçmesine rağmen bir türlü çocukları olmadı. Deyim yerinde ise denemedikleri ilaç, gitmedikleri doktor kalmadı. Belki çare olur düşüncesiyle nefesi kuvvetli hocalara bile gitti. Kendi veya eşinin ailesinde çocuğu olmayan çift yoktu. Allah, bazı kullarını evlatları ile sınadığı gibi, Özkan ve eşi Kader’i çocuksuz olmakla imtihan etmişti. Çocuk sahibi olamamalarının tıbbi sebebi Özkan’dı. Fakat herkes eşinin yüzünden çocuk sahibi olamadıklarını zannetti. Çünkü eşi kocasının gururu kırılmasın diye -bir insanın çocuğunun olamayışı sanki suçmuş gibi- böyle bilinmesini istedi.

Evliliklerinin üzerinden 13 yıl geçmişti ki, ülkenin uzak yerinde hemşire olarak çalışan Özkan’ın ablası, bir teklif ile kapılarını çaldı. Almanya’da ailesinin yanında yaşarken, tecavüze uğrayan ve ismi de yengesi gibi KADER olan bir kızdan söz etti. Hamile olduğunu anlayamamış, gittiği doktor kürtaj için geç kaldığını, Almanya’da hiçbir doktorun bu riske katlanmayacağını haber vermişti. Çaresiz genç kadın, yaşadıklarını kimseye duyurmamak için Türkiye’ye, ablasının yanına sığınmıştı. Yıllardır büyütmek için çocuk arayan ve bunu her yerde dile getiren abla, muayeneye gelen kişilerin durumunu öğrenince, doktoruna konuyu açtı.

Doktor, çocuğun kürtajla alınmasının cinayet olduğuna inanıyordu. Kürtaja karar verilmesi halinde annenin çok ciddi hasar göreceğini -Allah muhafaza- böyle bir operasyon sırasında hastasının ölebileceğini de biliyordu. Doktoru asıl düşündüren, çocuğun doğduktan sonra bir cami önüne bırakılması daha da kötüsü öldürülmesi ihtimaliydi. Ablaya;

-Ben bir doktorum. Böyle işlere aracılık edemem. Fakat aile ikna olursa, sizi İstanbul’a bir arkadaşımın kliniğine gönderebilirim. Düşündüğün şeyi burada değil ama orada gerçekleştirebilirsin.

Bütün riskleri üstlenen abla sayesinde, yeni doğmuş bebeği büyük bir heyecan ve sevinçle alıp baba ocağına giden Özkan, vakit kaybetmeden evde doğum gibi gösterip çocuğunu nüfusuna kaydettirdi. Öğretmenlik yaptığı şehrin yakınından mahzun mahzun akıp giden nehrin adının, aynı zamanda sahip çıkılan buluntu anlamına geldiğini öğrenen Özkan, çocuğuna ARAS adını verdi…

Özkan, oğlu Aras’ın en iyi şekilde yetişmesi için elinden gelen gayreti gösterdi. Aras, bu ilginin karşılığını fazlası ile verdi, okullarını derece ile bitirdi. Hatta 2010 ÖSS sınavında ilk yüze girerek anne ve babasının yüzünü güldürdü.

Bütün bu olayları aile dostumuz Özkan’ın bir gece yarısı telefon etmesi sonucu öğrendim. Oğlu Aras, birisini öldürmekle suçlanıyordu. Hemen tutulduğu karakola gittim. Sıradan herkesin başına gelebilecek bir olay, ölümle sonuçlanmıştı.

Aras, annesi ile birlikte yürürken, birisi genç, diğeri 50 yaşlarında iki kişi annesi Kader’in çantasını çalar ve kaçmaya başlar. Peşlerinden fırlayan Aras, adamları kovalar. Bir müddet sonra genç olanı çanta ile başka bir yöne döner. Aras, bir anlık tereddütten sonra, çanta onda olmasına rağmen belki yakalayamam düşüncesi ile genci bırakıp, diğerinin peşine düşer. Adama iyice yaklaşınca ayağına çelme atar. Bu darbe ile birlikte şahıs yere yuvarlanır. Önce kafasını, çarpmanın etkisi ile düşerken boynunu kaldırıma çarpar. Ruhunu orada teslim eder. Aras, adamın başından ayrılmaz, ambulans, polis derken karakolda soluğu alır.

Ertesi gün nöbetçi mahkemeye çıkan Aras, bazı firmaların güvenlik kamerası görüntüleri ve olayı gören kişilerin tanıklıkları sayesinde tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Bu şekilde kendisi ve ailesi rahat bir nefes aldı.

İlerleyen zamanlarda Özkan, öleni merak etmese, konuyu açmayı hiç düşünmedim. Beni sıkboğaz edince bu süreçte öğrendiğim gerçeği de onunla paylaşmak zorunda kaldım. Aras’ın kazaen öldürdüğü kişi, yıllar önce gerçek annesine tecavüz eden şahıstan başkası değildi. Üstelik bu kişi Özkan’ın Almanya’ya gittikten sonra kendilerini terk eden hayırsız babasının öz çocuğu idi. Yani Özkan bilmeden üvey kardeşinin çocuğunu büyütmüştü.

Olayların içyüzünü öğrenen Özkan’ın söylediği söz hâlâ kulaklarımda çınlar: Desene avukat bey, bu olaylar KADER’in ARAS’ı mı, ARAS’ın KADER’i mi?

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum