Av. Mehmet YALÇINKAYA

Av. Mehmet YALÇINKAYA

KURDELE

Okumayı ilk söken arkadaşlarıma sınıf öğretmenimiz kırmızı kurdele takmıştı. Kurdelenin kendisini değil ama kırmızı rengini hiç unutamıyorum. Yakaya takılan kıpkırmızı kurdele zannedersin, kahramanlık nişanı. Hele kurdeleyi ilk takan arkadaşların, o şımarık, kendini beğenmiş hallerine katlanmak zorunda kalmak ayrı bir işkenceydi benim için.

Komşumuzun çocuğu da kurdeleyi takınca, o gün eve nasıl gideceğimi bilemedim. Dönüş yolunda Ayşe Bakkal’a uğradım. O zamanlar bakkallarda her şey satılırdı sanki. Ayşe Teyze’den bana kurdele yapmasını istedim.

-Öğretmen bana da takmıştı ama benimkisi düşüverdi. Eve nasıl giderim?

Öyle söyledim. O da inandı bana. Veya inanmış gözüktü. Güzel bir kurdele yapıp, takıverdi yakama. Taktığım ilk ve son kurdeleydi. Evde bayram havası esti. Nasıl gururlandığımı anlatamam? Ağabeyimin “oğlum sen ne zaman okumayı çözdün?” hafiyeliğini saymazsak ilk günler işler tıkırında gitti.

Okula girmeden kurdeleyi çıkarıp çantama koyuyordum. Çıkınca takıyordum. Birkaç gün sonra, öğretmenimiz ya beni gördüğünden veya kurdele takan o havalı arkadaşlardan birisi ispiyonladığından yaptığım numarayı anladı. Derste kurdeleyi istedi, kulağımı bir güzel çekti ve hâlâ unutamadığım o tarihi konuşmayı yaptı:

-Bir ödülü alabilmeniz için çok çalışmanız gerekir. Tembel tembel oturup, çalışkan olamazsınız. Başkasını kandırayım derken aslında kendinizi kandırırsınız...

Bu haftaya kadar kurdele konusu Milli Eğitim’de artık yoktur zannediyordum. Belki devam ediyordu da benim dikkatimi çekmemişti. Geçtiğimiz Pazartesi tarih tekerrür etti. Bu sefer Allah’tan kurdele takanlar tarafındaydım(!) yoksa ikinci bir travmayı belki kaldıramazdım. Küçük kızımın sınıf öğretmeni okumaya geçen çocuklar için okuma bayramı gibi ufak bir etkinlik gerçekleştirdi. Veliler olarak hepimiz davetliydik. Benim açımdan günün en büyük sürprizi sınıfta asılı okuma ağacındaki kızaran elmaları görmek oldu. İşte öğrenci böyle teşvik edilir diye düşünürken, nereden çıktığını anlamadığım kırmızı kurdeleler kapladı ortalığı. Kırk yıllık kâbusum geri dönmüştü.

-Aman hocam yapmayın, dememe fırsat bulamadan ilk benim kıza taktı kurdeleyi. Herkes alkışladı. Ama o kurdele takamayan çocukların bakışı var ya! İçim eridi. Çocuğun kırmızı kurdelesini alıp fırlatayım diye düşünsem de hemen vazgeçtim.

Çocuğun ne kabahati vardı? Daha doğrusu çocuklarımızın ne kabahati var? Dünyaya fıtrat üzere gelen ve bu fıtratını önce anne-babası, ardından arkadaş çevresi ve nihayet aldığı eğitimle şekillendiren çocuklarımızın ne kabahati var?

Hayatlarımızı hep belli kategorilere ayırarak yaşadık. Fakat bu kategorik değerlendirmelerin, asıl öğrenmemiz gereken hakikatleri geri plana attığını fark edemedik. Bir müddet sonra, her işimizde her düşüncemizde esası unuttuğumuzu göremedik. Kabuğa takılıp, özü keşfedemedik. “İnandığımız gibi yaşamadığımız için, yaşadığımız gibi inanmaya başladık.” Hem kendimizi hem de etrafımızdaki insanları kandırdık. Şekilcilik, hayatımızın her anına yayıldı.

Tören esnasında şöyle bir nefsimi yokladım: Kendi hayatımdan çok iyi bildiğim bu Kırmızı Kurdele faciasını, o an kendi kızım kurdele takmamış olsaydı -herhalde- (belki de velilerin ve çocukların yanında) olayı protesto eder, iki çift laf söyler, programı da terk ederdim. Ama yapamadım. Yapmadım. Çünkü bu sefer kaybeden(!) tarafta değildim. Ortamın tadını çıkarmak, o anı rezil etmekten nefsime daha hoş geldi.

İlkokul birinci sınıfta okumayı en son çözen iki çocuktan birisiydim. Diğeri Musa diye bir arkadaşımdı. Yıl içinde onun babası vefat etmişti, benim de annem çok hastalanmıştı. Belki de geç okuyuşumuz yaşadığımız üzüntüler yüzündendi. Ama öğretmenimiz bizi hiç anlamadı. Sınıfta ilk kurdeleyi takan çocukların sevinçlerini unutmayan ben, yılsonuna doğru öğretmenimin verdiği ve benim hiç takmadığım kurdeleyi ve o anı hiç hatırlamıyorum. Psikolojide bu davranışın bir adı vardır mutlaka. Bu hareketin bendeki karşılığı şudur: Her anımız, ulaşmamız gereken amaca bir menzil olamıyorsa, gerisi unutulmaya mahkûmdur.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.