Av. Mehmet YALÇINKAYA

Av. Mehmet YALÇINKAYA

PEYGAMBER OCAĞI -II-

(geçen haftadan devam)

Yedi ay boyunca bir iki istisna dışında her gece ya 23-01 ya da 01-03 nöbeti tuttuk. Bilenler bilir, askerlikteki en pis nöbetleri.

İsim vererek yazıyorum, Binbaşı Halit Başak, nöbetçi subayı olduğu gecelerde, özellikle 03’ten sonra bir sebeple ikimizi birden odasına çağırıyordu. Nöbetten yeni gelmiş, henüz uykuya yatmış, uyuyabilirse bir saat uyuyup kalkacak iki kısa dönem askeri kaldırtıp, gecenin o saatinde postallar dâhil giyinmemizi ister, biz de koşarak giderdik komutanın odasına. Çünkü “Siz ne b.k adamlarsınız, giyinip gelinceye kadar düşman alayı değil, ülkenin tamamını ele geçirir” diye fırça yememek için.

Nöbetçi amiri olduğu bir gece, Hüseyin’le nöbetten döndük, az sonra komutan çağırır diye de üstümüzü çıkarmadan uzanıp bekledik. Hakikaten bir müddet sonra acil olarak bizi görmek istediği haberini aldık. Odasına koşturduk. Yaklaşık beş dakika odasında hazır ol vaziyette ayakta dikildikten sonra okuduğu notlardan kafasını kaldırdı, konuşmaya başladı.

-Alay komutanımızın emri ile her hafta subay-astsubay eşlerine subaylardan birisi seminer veriyor. Bu hafta sıra bende. Konu da Atatürk’ün din, özellikle İslam dini hakkındaki görüşleri. Bana yardım edin, fikirlerinizi merak ediyorum, dedi.

Hüseyin klasik bilgiler vermeye başladı. Güzel örnekler eşliğinde Atatürk’ün aslında çok dindar birisi ve iyi bir Müslüman olduğunu anlattı. Komutan, dalga geçiyor düşüncesi ile manalı manalı baktı ama Hüseyin gayet ciddi anlatmaya devam ettiği için bir şey de söylemedi.

Hüseyin’in sözü bitince bana dönerek;

-Hoca bu konuda senin fikirlerin nedir? Sen de Atatürk’ün dindar birisi olduğuna mı inanıyorsun? diye sordu. Hatırladığım kadarı ile komutanımızla aramızda şöyle bir konuşma geçti.

-Komutanım, Atatürk’ün kendi sözlerinden, kendi din anlayışını anlatsanız ne güzel olur. Atatürk’ün Balıkesir Paşa Camii’nde verdiği hutbe var. O hutbeyi aynen okusanız mükemmel bir iş yapılmış olur.

-Ne diyorsun? Atatürk, camide hutbe mi vermiş?

-Evet komutanım. Atatürk’ün Balıkesir Hutbesi, Nutuk ve Gençliğe Hitabesi’nden sonra bilinen en önemli konuşmalarından birisidir. Az önce Hüseyin arkadaşımızın verdiği örnek sözlerin birçoğunu da Balıkesir Hutbesi’nde Atatürk kendisi söylemiştir.

-Dur bir dakika! Yani sen bana Atatürk’ün, hoca gibi camide kürsüye çıkıp hutbe mi verdiğini söylüyorsun?

-Hoca gibi olup olmadığını bilemem. Ama minbere çıkıp hutbe okuduğu kesin…

-Sen ne diyorsun asker! Benimle dalga mı geçiyorsun? Ulan, benim askerliğimi mi bitireceksin? Atatürk bugün sağ olsa, camide bırak hutbe vermeyi, Cumaya subay elbisesi ile gitse, başımızdaki bu i…..ler Atatürk’ü ordudan atarlar be! Defolun gidin yanımdan, gözüm görmesin sizi!

Anlattığım olayı bir komutanın düşüncesi olarak yorumlarsanız çok hata edersiniz. O dönem askeriyedeki subayların çoğu böyle düşünen kimselerdi.

Kaç tane asker teskereyi alacağı gün firar etmeye kalkışır? Var mıdır, demeyin. Ben az kalsın teskereyi alacağım gün firar edip, askerliğimi yakacaktım.

Teskere alacağımız günün akşamı, Hüseyin sordu:

-Ağabey, ne diyorsun yarın sabah içtimasına çıkalım mı?

-Dostum, benim bu insanlara güvenim yok. Ne olur ne olmaz, biz normal asker gibi görevlerimizi yerine getirelim, diye cevap verdim.

Ertesi sabah, resmi kıyafetlerimizle içtimaya çıktık, sabah sporuna da katıldık. Sabah sporundan sonraki eğitim içtimasına kadar 15 dakikalık dinlenme sürecinde, kamelyada çayımızı içerken, tabur komutanı eğitim alanına geldi. Sağa sola bakındı, birilerine bir şey sordu. Hüseyin’e,

-Bize bakınıyor, bizi arıyor, dedim. İnanmadı.

Kamelyada çay içtiğimizi öğrenince yürüyerek yanımıza geldi. Diğer askerlerle birlikte esas duruşa geçtik. Bizi görünce yüzü güldü ve konuşmaya başladı.

-Aferin size, sizi resmi kıyafetli görmeseydim yakacaktım çıranızı. Bugün resmi olarak askersiniz. Saat 16’ya kadar sivillerinizi giymek yasak, normal görevlerinize devam edeceksiniz, dedi.

Emir demiri keser diye boşuna dememişler. Saat 16 olunca, koğuşlardaki er gazinosu dedikleri kantinde beklemeye başladık. Sivillerimizi giydik, üzerimizdeki resmi her şeyi teslim ettik.

Saat 17 oldu, haber yok, 18 oldu haber yok, tedirgin bekleyişimiz, kızgınlığa dönüşmüş durumda. 18.10 gibi nöbetçi astsubay bizi çağırdı.

-Hocam, bu gece bizim misafirimizsiniz, tabur komutanı geç oldu, bu gece kalsınlar, yarın sabah giderler deyip, izin kâğıdınızı imzalamadı, dediğini hatırlıyorum.

O sırada nevrim dönmüş.

(devamı haftaya)

   

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.