Aytekin ATASOYU

Aytekin ATASOYU

Abdülhamit ve Sansür

Osmanlı imparatorluğu son döneminin en çok tartışılan ismi hiç şüphesiz Sultan II. Abdülhamit Handır. Sultan Abdülhamit Han bir kesim tarafından sürekli yerilirken diğer kesim tarafından sürekli yüceltilmektedir. Şüphesiz Abdülhamit’in devrin olayları karşısında takındığı tavır ve bu tavrın yorumlanış biçimindeki farklılık bu durumun ortaya çıkmasında en önemli etkendir.

Sultan ikinci Abdülhamit’i yerenler o yıllarda ülkenin iç ve dış siyasetinde baş aktör konumunda olan ve bir çoğu ittihat kökenli Bab-ı ali paşalarının eksikliklerini ve noksanlıklarını ört bas edip bütün suçu Abdülhamit’e yüklerler.Bu guruba göre ülkenin özgürlükçü fikirler etrafında eski gücüne kavuşmasını Abdülhamit ve onun izlediği siyaset engellemiştir. Bu guruplara göre Abdülhamit para normal bir derecede evhama sahiptir ve bu evhamı tüm kararlarına yansımıştır.

Sultan II. Abdülhamit’i yüceltenler ise onun izlediği politikaların Osmanlıyı 33 yıl ayakta tuttuğunu ve Sultan Abdülhamit’in evhamının psikolojik bir rahatsızlığın ötesinde devrin şartları içerisinde ihtiyatlı davranmasından kaynaklanan son derece haklı sebeplere dayalı bir durum olduğunu söylerler.

Sultan Abdülhamit’in değerlendirilmesi yapılırken Sultanı yüceltip ona “Ulu Hakan” yakıştırması yapanlar ile Sultanı yerip ona “Kızıl Sultan” yaftasını vuranların ortak olduğu tek nokta Sultan II. Abdülhamit’in para normal bir şekilde sahip olduğu evhamıdır.

Sultan Abdülhamit’in paranoya derecesine varan şüpheciliğinin altında sultanın tahta çıkana kadar geçen sürede hanedanlıkta yaşanan Sultan Abdülaziz’in katledilmesi, bu olay sonucu Sultan Murat’ın delirmesi, Hüseyin Avni Paşanın katledilmesi gibi bazı elim olaylar vardır.  Bu elim olaylar ve sultan Hamit’in Şehzadeliği zamanında gözlemleri sultanın sonraki yıllarda uyguladığı politikalardaki ihtiyatlı tavrının ana nedenidir.

Politik psikoloji sansürü doğuruyor

Sultan Abdülhamit’in en çok eleştirilerinden uygulamalarından biride basına uyguladığı sansürdür.  O dönem sansür memurlarının kontrolünden geçmeyen hiçbir yayın gazetelerde basılamazdı. Sultanın döneminde sansür çok katıydı öyle ki “Kanun-i Esasi, hürriyet, vatan, Bosna, Makedonya, Girit, Kıbrıs, büyük burun, cumhuriyet, mebuslar, Mithat Paşa, Namık Kemal, inkılâp, tahtakurusu” gibi kelimeler bile sansürü uğramıştır.  Bazıları bu yasaklamayı çok komik bulsa da bu çok mantıklı bir görüş değildir. Çünkü Abdülhamit gibi siyasi bir dehanın bu kelimeleri yasaklamasını komik olarak değerlendirmek çok doğru bir yaklaşım tarzı değildir.

Yasaklanan kelimelerin anlamlarına ve anlamların çağrışımlarına baktığımız zaman Sultan Abdülhamit’in dönemi politik psikolojisi açısından değerlendirdiğini ve bu kelimeleri o dönemde psikolojik savaş’ın bir parçası saydığını söyleyebiliriz. Yüzyıllardır kendini tekrar eden toplumsal paradigmanın yenilendiği bir dönemde bu tür kelimelerin sansüre uğraması ancak böyle bir düşünce sonucu ortaya çıkmış olabilir.  Abdülhamit döneminde yasaklanan kitaplar ve kitap sansürünün de aynı gerekçe uygulandığını söyleyebilirim.

Ontolojik korkular sansürü körüklüyor

Bir başka hususta şudur. Sultan II. Abdülhamit’in iktidarı döneminde basına yönelik uygulamaları değerlendirilirken konu dönemin gerçeklerinden, sosyal ve içtimai yapısından, iç ve dış politika realitesinden, basının o dönemde üstlenmiş olduğu rollerden, milliyetçilik akımının Osmanlıya olan etkilerinden, Sultan Abdülhamit dönemi öncesinde Sultan Abdülaziz’e yapılanların Abdülhamit üzerinde bıraktığı etkiden, devletin parçalanma korkusu ve varlığını idame ettirme içgüdüsünden kaynaklanan nedenlerden,  soyutlanarak daha çok basın özgürlüğü bağlamında ele alınmaktadır.

Abdülhamit’in iktidarı yıllarında Avrupa’ya baktığımız zaman Avrupa’da çok ciddi siyasi felsefi ve ekonomik gelişmelerin ardı ardına geldiğini görmekteyiz. Bir taraftan Fransız ihtilalinin etkisiyle dalga dalga yayılan milliyetçilik eğilimleri, diğer taraftan sanayi devrimi ile birlikte ortaya çıkan sömürgecilik yarışı ve buna bağlı olarak beliren yeni pazar arayışları ve pozitivizmin etkisiyle hayatın her alanında yenilenen paradigmanın zihinlerde yaratığı deprem ile birleşince dünya üzerinde çok ciddi bir dönüşümü beraberinde getirmişti. Avrupa bu gelişmeleri sindire sindire yaşarken Osmanlı zihinsel alt yapıdan yoksun bir şekilde bu gelişmelerin içinde kendini buldu.

Milliyetçilik Osmanlıyı çöküşe sürüklüyor

Milliyetçilik akımının etkisi en fazla Osmanlıda kendini hissettirmeye başladı. Çok uluslu bir yapı olan Osmanlı, milliyetçilik akımının etkisiyle çalkantılar yaşamaya başladı. Balkanlarda ardı ardına isyanlar patlak verdi ve toprak kayıpları meydana gelmeye başladı. Öyle ki Müslüman tebaadan olay Arap topraklarında bile ayrılıkçı sesler yükselmeye başladı. Avrupalı ülkeler sömürge yarışında Osmanlıdaki iç isyanları kullanarak kendilerine avantaj sağlama peşinde idiler.

Bunun yanı sıra Avrupalılar Osmanlının bütünlüğüne de önem verdiler. Çünkü Osmanlının tek bir sömürge devletinin eline geçmesi yâda güdümünde olması diğerlerini için hiçte iyi sonuçlar doğurmayacaktı. Bu gerekçeden dolayı o dönemde bölünmüş bir Osmanlıdan ise iç çekişmelerin yaşandığı bir Osmanlı Avrupalıların çıkarlarına daha uygundu. Osmanlı ise Milliyetçi akımların sebebiyet verdiği ardı ardına gelen şoklarla bölünme korkusu yaşamaya başladı ve bu durum varlığını idame ettirme içgüdüsüyle birleşince felsefi ve toplumsal alt yapısı hazırlanmamış uygulamaları beraberinde getirdi. Bunun yanı sıra Avrupa’da ortaya çıkan pozitivist akımlar çok uluslu ve çok dinli bir yapıya sahip olan Osmanlıda var olan ve yüzyıllardır devam ede gelen toplumsal paradigmanın çatırdamasına neden oldu. Bu beraberinde zihinsel dönüşümleri ortaya çıkardı. Önceleri felsefi alt yapısı hazırlanmamış ve kavramsal çerçeveden yoksun yenilikler saray tarafından yapılmaya başlandı daha sonra ise Osmanlıdaki yüzyıllardır devam ede gelen paradigmanın çökmesi sonucu yeni bir aydın takım ortaya çıktı. Jön Türk hareketi olarak adlandırılan bu aydın kesim, dönüşümü halk kitleleri üzerinden değil de saray ve Bab-ı Ali üzerinden gerçekleştirmeye kalkınca ortaya istenmeyen olaylardan oluşan bir tablo çıktı. Bu süreçte Sultanlar katledilir hale geldi.

Öyle ki Abdülaziz yakınındakiler tarafından intihar süsü verilerek öldürülmüştür. Bu olay Abdülaziz’den sonra tahta geçen V. Murat’ın bu olaydan etkilenerek akli dengesini yitirmesi gibi travmaların yaşanması sonucunu doğurmuştur. Sultan Abdülaziz ve Sultan Murat vakalarına ek olarak tahta geçtikten sonra kendine yapılmaya çalışılan suikastler Abdülhamit’te ciddi etkiler bıraktı. Bu etki ve bu etki sonucu ortaya çıkan psikolojik arka plan sonradan sansür gibi kaçınılmaz uygulamaların dayanağı haline geldi.

Bütün bunlar Abdülhamit ve devrindeki sansür uygulamalarını aklama çabası olarak görülmemelidir. Abdülhamit ve devrinde yapılan uygulamalar hiç şüphesiz çok katı sansür uygulamalarıdır. Bu gerçekliği kabul etmekle birlikte sansür uygulamalarının arka planını göz  ardı etmemek gerektiğini hatırlatmakta fayda var. 

Aytekin ATASOYU

atb_ats@hotmail.com

http://twitter.com/#!/atasoyu

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.