Bahattin KARAGÖZ

Bahattin KARAGÖZ

BİTMEYEN SENFONİ YAHUT BIKTIRAN NAKARAT

Büyük şirketlerden birisinin genel müdürü,gerçek bir klasik müzik aşığıymış.
Günlerden bir gün, şehre ünlü bir orkestra  gelmiş. Vereceği konserin en önemli parçası da Schubert'ın ünlü 'Bitmeyen Senfoni' siymiş.
Genel müdür bu eseri dinlemek için çok hevesli olmasına rağmen, işi nedeni ile, konsere gidemeyeceğinden, gelen davetiyeyi şirketin verimlilik uzmanına vermiş  ve 'Lütfen bu konsere git ve bana izlenimlerini aktar' demiş.
Genel müdürden aldığı talimatla, konsere giden verimlilik uzmanından, ertesi gün bir değerlendirme raporu gelmiş.
Sayın Genel Müdürüm diye başlıyormuş.
1- Dört obuacı konserin önemli bir süresinde boş oturdular. Bunların
sayısı azaltılırsa konsere daha çok katkıda  bulunurlar.
2- Orkestrada on iki kemancı var. Bunların hepsi aynı anda hareket
ediyorlar  ve aynı notaları seslendiriyorlar. Bence  ciddi bir yanlışlık. Kesinlikle personel tasarrufu  yapılmalıdır.
3-Onaltılık notalara ağırlık verilmiş. Doğrusu büyük ziyan. Seyirciler sekizlik ve onaltılık notalar arasındaki farkı  anlamaz. Bu nedenle  onaltılık notalarla eser çalarak yüksek ücret  alan elemanlar yerine, sekizlik notaları çaldırıp, düşük ücretle  çalışan stajyerler kullanılmalıdır.
4-Yaylı sazlarla işlenen pasajlar, nefesli sazlarla aynen tekrarlanıyor. Bu durum gereksiz tekrardan başka bir şey değildir. Dolayısıyla tekrarlar önlendiğinde, iki saatlik  konser yarı yarıya  inecektir.
Özet olarak sayın genel müdürüm eğer Schubert  bu önlemleri alsaydı
'Bitmemiş Senfoni' kesinlikle biterdi. Arz ederim efendim.
Bizim memleketimizin de bir çok bitmeyen senfonisi vardır. Milletimiz ile onun devleti hep çekişme halinde olup bir türlü kaynaşamamaktadır. Devleti temsil eden bir kısım mütegallibeler milletinin değerlerini tehdit unsuru olarak görmekte ve milletin istek ve beklentilerini küçümsemektedirler.

Ne zamandır bu ülkede laik, anti laik; gerici, ilerici; statükocu, reformist; gelenekçi, modernist; dindar, ateist; çevreci, ne olursa olsuncu…vs  tartışmaları sürüp gitmekte, herkesin mutlaka kenarından köşesinden bilip katıldığı konular güzelim gündemlerimizi işgal edegelmektedir.

Konuşulanlar karşı taraf açısından dinlenilmesi gerekmeyen şeylermiş gibi yeniden temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp sofraya sürülmektedir. Adına ister türban isterse başörtüsü diyelim, üniversiteye gidecek gelenekçi kızlarımızın önünde en büyük engel olarak yükseltilen konu da 12 Eylül 1980’den itibaren bir bitmeyen senfoniye, adeta bıktıran nakarata dönüşmüştür.

Birileri lütfetmiş, ilgi göstermiş, duygu paylaşımına katılmış, çözmeye çalışır görünmüş, amma daha fazla güç elde ederek çözebileceğine, bu gücün ne zaman toplanacağına ise, ortaya çıkan bazı olumsuz olaylarla, bir türlü karar veremediğine inandırmaya çalışmış. Başka birileri de çözümsüzlüğün sebebi iken, zaman zaman merhamete gelecekmiş gibi yapmış ve ‘’bensiz olmaz’’ diyerek devamlı göz kırpmıştır. Arada bazıları ise etkisiz eleman konumunda orkestranın icrasında olmasalar da olur kabilinden yerlerini ve görevlerini almışlardır.

1970’li yıllarda üniversite ve yüksek okullarda okuyanlar çok iyi bilirler ki, o zamanlar var olan keskin kamplaşmalara ve militanlaşmalara rağmen, sayısı az da olsa, hiçbir başı örtülü kızımızın öğrenim hakkına karışılmamaktaydı. Ancak toplumun gelenekçi dip dalgasıyla gelen okuma isteği arttıkça, üniversitelere devam hakkı kazanan kızlarımız da azımsanamayacak bir sayıya yükselmiş, böylece de belli kesimlerin haset duymasına ve gelecek kaygısı taşımasına yol açmıştır. Batıdan ithal feminizm hareketimiz bile, ‘’Kadının Adı Yok’’ edebiyatı yaparken,  ilkeli bir tarzda okumak istedikleri için öğrenim  haklarına saldırılan hemcinslerine sahip çıkmamış, hatta  belki örtülü bir şekilde, bazı toplum kesimlerince kaygı duyulmasına ön ayak olmuştur. Sanki cumhuriyet kadını başka, Anadolu kadını başka imişçesine, kadına verilen haklar ellerinden alınacak korkusuyla kadınlar arası bir bölünme de yaratılmaya çalışılmış, ancak  görüldüğü kadarıyla asla başarılı olamamıştır.

Şimdi dinlemekten gına getirdiğimiz aynı nakaratları yoğun şekilde işitmeye başladık. Bir din ve vicdan özgürlüğü, bir kişi temel hak ve özgürlüğü olan konuyu niçin olumsuz yönde ele aldıkları sorulan bazı zevat, yarası olan gocunur misali, hemen gardını almakta ve annesinin veya ninesinin baş örtüsüyle evinde namaz kıldığını anlatmayı, babasının yahut dedesinin hacılık veya hocalığından dem vurmayı marifet bilmektedirler. İklim olgunlaşıyor derken, kurgulu Fadime Şahin örnekleri ortaya çıkarılıp ekranlardan Atatürk’e dil uzattırılmakta, iticiliği bilinerek Humeyni’ye methiyeler sundurulmaktadır.

Son 26 yılımızın terörle iç içe geçmesi gibi, son otuz yılımızda gelin-kaynana kavgası gibi bir ‘’üniversitelerde başı örtülü okunup okunamayacağı’’ konusu zaman ve enerjimizi tüketmiştir. Herhalde biz de bu baş tacı klasiği sürdürmekten çok hoşlanıyoruz. Galiba klasik müzik hayranı sayın genel müdür gibi, biz de konu hakkında verimlilik uzmanlarından görüş istemiş olmalıyız. Onlar da pek ala güzel ifade edebilirler:

1.Güzelleşmek için yapılan makyaj, finans  ve zaman israfı sayılamaz.

2.Bir kız veya kadının başını farklı biçimlerde örtmesi  makyaj yapmak değildir, aksine kişiliğini simgeleştirmektir.

3.Kadınlarımızın başını örtüp açmasında aslında bir sakınca yoktur, ancak bu işlem zaman alıcı olduğundan verimliliği azaltmaktadır. Rüzgarla  dalgalanarak gözün görüşünü azalttığında ellerle saçların savrulması hareketi çok önemlidir ve  oldukça enerji  sarfettirdiğinden kadınlarımız için diyet ihtiyacını ortadan kaldırmaktadır.

4.Kadınlar, kendileri için neyin daha uygun, mantıklı, güzel, iyi ve hak olduğunu bilecek kadar donanımlı değildirler. Bu yüzden kadınlarımızın azıtmasına, sapıtmasına, kendini kaptırmasına, kapatmasına kapı aralamakta bir yarar yoktur. ..

Pek açık şekilde görüldüğü gibi, kadınlarımız da bu baş örtme konusunu çözümlemeyi istememektedirler. Yoksa gündemden düşer, erkekleri meşgul edemezlerdi. Esasında haklar hak edenlerindir. Hakkını talep edip almak için gayret göstermeyenler suçludurlar. Hiç kimse böyle bir hak kullanımında yasak olup olmadığı konusunda söz etmezse sorun kökünden halledilmiş olurdu.

Keyfiyeti bu şekilde yüksek bilgilerinize arz derim efendim!

Selam ve saygılarımla…

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.