Bahattin KARAGÖZ

Bahattin KARAGÖZ

‘’SESSUZLUK MU’’ YOKSA HAYDİ HAYIRLISI MI?

Şükürler olsun ki 12 Haziran 2011 Milletvekilliği Genel Seçimleri sonuçlandı. Dört yıl kafamızı dinleyerek mi geçireceğiz yoksa yine galibi belirsiz bitmeyen tartışmaların mı seyredeni olarak yaşayacağız? Onu bilmek mümkün değil. Şimdi hayırlısı olması temennisiyle yeni bir sürecin başındayız.

Bana seçim sonuçlarını nasıl değerlendirdiğim sorulduğunda hep şu fıkra aklıma gelmiş ve anlatmışımdır:

Karadenizli Dursun Reis, futbola merak sarmış. Amma bakmış ki kendi takımlarının bir gayretlendirici amigosu yok. Hemen amigoluğunu arkadaşlarına ilan ederek  taraftarlara talimatlarını yağdırmaya başlamış:

-Uşaklar, ha bu sağ elimi size dönüp yukarıya kaldırdığımda hep birlikte ‘’Bizim Takım Çok Yaşa!’’ diye bağıracaksınız! Eğer  yalnız sol elimi havaya kaldırırsam, o zaman da ‘’Karşı Takım Çok Madara!’’ diye  sesleneceksiniz. Şayet iki elimi de kaldırıp size dönersem, söylediklerinizi bırakacaksınız. O zaman  da ‘’sessuzluk’’ tamam mı?

Hepsi bir ağızdan ‘’Anlaşılmıştır, Dursun Reis!’’ diyerek amigolarına cevap verirler.

Maç başlayınca uygun durumlara göre Amigomuz Dursun Reis, bazen sağ, bazen de sol elini kaldırarak arkadaşlarından tembih ettiği gibi bir tezahüratın yükselmesine şahit olur. Taraftarlar ya yorulmasın, ya da kritik pozisyonu daha iyi izleyebilsin diye  Dursun Reis, dönerek iki elini birden havaya kaldırır. Tabii, tezahürat hemen kesilir. Fakat öbür yandan çok bilmiş Temel Reis atılır:

-Uşaklar, sessuzluk deyi daa, anlamadınız mı?

Seçimler sonunda AKPARTİ’nin % 50’yi bulan oranda oy alarak 326 milletvekilliği kazanmış olması, aslında bir sessizlik getirmesi gereken sonuç gibi görünmesine rağmen, pek çok kişi en azından ‘’sessizlik’’ diye bağırılması gerektiği zannını taşımaktadır.

Bazı sessizlikler, gol öncesi dikkatin yansımasıdır. Bazı sessizlikler ise, hayra yorulmaz, fırtına öncesi sessizliği olarak nitelendirilir. Her kafadan bir ses çıkması, dinlenilmediği halde herkesin boşu boşuna ve boyuna konuşması gibi bir sakat durumu ifade eder. Nerede, ne zaman ve nasıl konuşulacağını bilmemek hiç konuşmamayı özlettirecek bir hali yaşatır.

Şimdi BDP destekli bağımsızların, Ana Muhalefet Partisi CHP yönetim ve karşıtlarının, kasetler operasyonuna uğratılan MHP yönetimi ve samimi taraftarlarının makul şeyler konuşmasının, iyi bir şekilde düşünüp taşınarak kendilerinin başarı mı yoksa yenilgi mi tattıklarını irdelemesinin en uygun zamanıdır. Fakat bunun yerine daha Türkiye Büyük Millet Meclisine girmeden  BDP’li bağımsızların (35 kişi) yemin krizinden bahsetmesi, nihayetinde Hatip Dicle’nin kesinleşmiş  bir yılı aşkın cezasından dolayı  Anayasa’nın 76. Maddesi gereğince,YSK tarafından  alınmış mazbatası düşürülerek iptal edilince, meclisi topluca boykot etmeyi kararlaştırmaları, önümüzde kısmen tazelenecek bir seçim sürecinin daha habercisi olmaktadır.

CHP adına seçim kazanan adaylardan Silivri sanıkları Prof. Dr.Mehmet Haberal,  gazeteci Mustafa Balbay ve MHP’li emekli korgeneral Engin Alan’ın da YSK  tarafından onay görmemesi ayrı bir beklenilmeyen ve muhalefetçe kabullenilmesi zor olan bir durumu ortaya çıkarmıştır. Seçimlerin öncesinde bu belli olan durumların açıklığa kavuşturulmaması YSK’nın iyi bir sınav vermediğini ortaya koymaktadır.

Önümüzde ileri demokrasiye temel olacak Yeni Anayasa tartışmaları  gündemi beklemektedir. Meclis’in sessizlik sağlamadığı bir ortamda böyle bir sağlıklı  durumun şekilleneceğini ummak, boşuna ümitlenmektir. Esasen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim sürecinde çizdiği oldukça ‘’milliyetçi’’ profil ile, ‘’Kürt Açılımı’’ diye vurgulanan kavramın nasıl anlaşılacağı, kutudan çıkan cinin tekrar Pandora Kutusuna sokulup sokulamayacağı her vatandaşın büyüteç altında bulunduracağı ana konu olacaktır.

AKPARTİ’nin muktedir olamamak konusunda sığınacağı hiç bir mazeret yoktur. Her iktidar enstrümanı  paydaşsız bir şekilde iktidarının elinde ve emrindedir. Muhalefet partilerinin  yöneticilerinin de içinde bulundukları durumu başarı diye takdim ederek koltuklarını korumaya çabalamaları ile de asla milletimizin önüne yeni bir seçenek konmuş olmayacaktır. Böylesine bir muhalefetin varlığı AKPARTİ için de çıta yüksekliğini önemsemez bir  durum yaratarak hizmet imkanlarını sınırlandıracaktır. Kovalayanı olmayan birinci ile maratonda derece almak mümkündür ama rekor kırmak asla mümkün değildir.

Eşkiyanın devletle silah bırakmaksızın pazarlığa oturup asimetrik hukuk uygulamalarını dayatarak yaygınlaştırdığı bir süreçte ne  sağ duyuya dayalı yeni bir anayasa yapılabilir, ne de yapılan  yeni anayasanın millet vicdanında kabul görmesi söz konusu olabilir. Unutmayalım ki, şöyle veya böyle, cuntacı 12 Eylül Anayasası da milletimizden % 90 gibi bir kabul oyunu almak başarısını (!) göstermişti.

Sessizlik istiyorsak çatışmalardan beslenmeyen bir siyaset tarzını bütün taraflarca benimseyip  sürdürmek  zorunda olduğumuzu unutmayalım.

Selam ve saygılarımla…


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.