Siyasette Dinazor Sistemi

12 Haziran Genel Seçimlerinin yaklaştığı şu günlerde; tüm yurtta tatlı bir heyecan ve ümit dolu bekleyişler sürmekte. Aday adaylığı için yapılan başvuruları incelediğimiz zaman medeni cesaret göstererek adaylık başvurusu yapan; yeni ve yıpranmamış yüzlerin olması hepimiz adına sevindirici bir gelişmedir.


Siyasete biraz ilgisi olan hemen herkes aklından milletvekilliğini, belediye başkanlığını veya meclis üyeliğini geçirir. Toplumumuzda bu makamlar çok önemsenir ancak, seçilen hemen ertesi gün eleştirilmeye başlanır. Çünkü seçiminde seçmenin katkısı çok azdır. Aslında herkes “madem sistem böyle” diyerek oyunu kurallarına göre oynayıp seçilmeyi ister, ama seçilene kendi katkısı çok az ya da hiç olmadığı için ertesi gün eleştirmeye başlar.


Acaba insanlar neden milletvekili veya belediye başkanı, meclis üyesi olmak ister? Dikkatli bir gözlemle; başlıca üç amaç olduğu söylenebilir.


Birincisi; “Ailemde bu mesleklerle uğraşanlar vardı, benim neyim eksik? Ben de olayım.” Anlayışındaki torpilli, hamili kart yakınlarıdır. Bu anlayıştaki kişiler bu makamlarda oturmayı babalarından veya dedelerinde kalma bir hak olarak görürler ve sahip oldukları kartvizit ile çoğu zaman bu koltuklara otururlar da.


İkincisi, işini düzene koymuş, servet sahibi olmuş işadamlarıdır. Bu niteliktekilerin birçoğu ya hırsından ya da şöhret arzusundan makam sahibi olmak isterler. Bunlar önce medyada görücüye çıkar, sonra Genel Başkana yaklaşır ve nihayetinde aday gösterilirler.  Amaçları kendi ticaretlerini geliştirmektir ve geliştirirler de. Aralarında doyuma ulaşmış ve gerçekten millet yararına hizmet etmeyi arzulayan istisnalar da elbette vardır.


Üçüncü sırada ise saf ve masum bir anlayışla hizmet amacı güdenler gelir. Pek hizmet edemeyeceklerini de bilirler, ama gene de bir hizmet olanağı bulabilme umudundadırlar. Ülke sorunları karşısında görüşleri vardır, heyecanları vardır. Onu uygulamak isterler. Seçilmelerinin ardından altıncı ayın sonunda iş takipçileri onları öylesine bunaltmaya başlar ki; o zaman dönüp ya rest çekerler ya da yelkenleri suya indirip iş takipçilerinin masumane(!) isteklerini yerine getirmeye çalışırlar ama bunu da isteyerek yapmadıkları için pek de başarılı olamazlar.


İlginç olan şudur ki her üç gurup için de bu makamlar bir meslek makamıdır. Bu sebeple de makama bir defa oturan bir daha kalkmayı istemez. Çünkü bilir ki oturduğu makamdan kalkınca geçim kapısını kaybedecek ve toplumdaki tanınmışlığı bir süre sonra yok olacaktır. Onlara soracak olursanız makamı bırakmama sebepleri “Millete duyulan hizmet aşkı”dır. O şahıslar iddia ederler ki eğer kendileri tekrar aday gösterilmezse partileri oy kaybedecek veya seçimde başarısız olacaktır(!) Oysa bilmezden geldikleri ama bildikleri gerçek; kendilerinin seçilmesini sağlayan şey kendileri değil; tamamen milletimizin ideolojik çizgisi, partizanlık duygusu ve milletin, Genel Başkana olan samimi içten bağlılığıdır. Bu sebeple değil midir ki bir dönemin siyasetçisi Süleyman Demirel, “Şapkamı aday koysam seçilir” diyerek yarı şaka, yarı ciddi Türkiye siyasetindeki “Dinazor Sistemini” özetlemiştir.


Sayın Başbakanımız demokrasimizdeki bu “Dinazor Sistemine” dikkat çekerek partisinin siyasi hareketinde 3 dönem sınırlamasını getirmiştir. Bu sonderece isabetli bir karardır. Bu karar sayesinde belki de bundan sonraki siyasi yaşantımızda 15-20 yıl belediye başkanlığı yapan, 30-40 yıl milletvekilliğinde bulunup da ancak vefatıyla bu görevini terk eden siyasileri görmekten kurtulabileceğiz. Bu demek değildir ki uzun süreli bu makamlarda bulunanlar bu millete hizmet etmiyorlar… Ancak siyasetin tabanından yetişmiş, sağa sola kaçmadan istikrarla aynı siyasi çizgide birikim oluşturmuş, eğitimli ve her şeyden önemlisi temiz bir maziye sahip, kenarda bekleyen cevherlerin önünün açılmaması da bir haksızlıktır.


Siyasilerimiz, eğer gerçekten dürüst ve samimi bir şekilde siyaseti millete hizmet aşkıyla yapılan bir bayrak yarışı olarak görüyorlarsa; yeni yüzlere, yeni heyecanlara fırsat vermelidirler. 15-20 yıllık milletvekilliği, belediye başkanlığı veya meclis üyeliği halkın demokratik tercihi gibi görünse de bu demokrasi, olması gereken demokrasi değildir. Orta Doğuda, demokrasi maskesi arkasına saklanıp, 30 yıl iktidarı elinde tutanların icat ettiği “Oligarşik Demokrasi”nin ta kendisidir.  

Selam ve saygılarımla…

 

Barış Kışo - Habername

baris@habername.com

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum