Başbakan’ın çok önemli bir cümlesi

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, dün Atlantik Konseyi’nin düzenlediği üçüncü Karadeniz Enerji ve Ekonomik Forumu’nda yaptığı konuşmadaki bir bölüm, daha doğrusu tek bir cümlesi çok dikkatimi çekti...

Başbakan Erdoğan, “insanlar tek tek dikkate alınmadan insana insan olduğu için değer verilmeden küresel ekonomi refaha ulaşamaz” diyordu...

Keşke dedim, iç ve dış politikamızın temel eksenini bu anlayış oluştursa...

Din, ırk ve mezhep ayrımı yapmadan, insan hayatının ve insani değerlerin korunmasının en büyük küresel kamu hizmeti haline geldiği günümüz zihniyetini bir refleks haline getirebilsek...

Çünkü bu anlayış, ‘mağdur yaratmayan’ bir devlet ve ‘birbirini mağdur etmeyen bir toplum’ reçetesinin en sihirli ve en somut çözümü...

***

Başbakan Erdoğan bu tespitinden sonra sözü Suriye’ye getiriyordu:

“Suriye, enerji kaynakları noktasında yeterince zengin bir ülke olmadığı için dünya kamuoyunda yeterince dikkat ve hassasiyetle izlenmiyor. Yeterince petrolü olmadığı için Suriye Libya kadar yankı uyandırmıyor olabilir. Libya’da ölenler ne kadar insansa ne kadar cansa Suriye’de öldürülenler de o kadar insandır, candır.”

Ancak, Suriye bir diktatörlük...

Dün neyse bugün de o...

Hâlbuki düne kadar kendi halkına zulüm eden, ‘insan canını’ yok sayan Esad rejimi ile ballı börekli, AB’den daha yakındık...

Hatırlayın...

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, daha çok kısa bir önce, 20 Aralık günü Hürriyet Gazetesi’ne verdiği demeçte, “kısa bir süre önce Sayın Erdoğan, Suriye, Türkiye, Lübnan arasında Schengen gibi ortak vize önerisi yaptı. Ne düşünüyorsunuz” sorusuna şöyle yanıt veriyordu:

“Bu konuyu ilk gündeme getiren bendim. Hatta adını bile buldum. Onlarınki Schengen’se bizimki de ‘Şamgen’ olsun dedim. Üç yıl önce Türkiye ile Suriye arasında sınırlarda serbest geçiş olmasını konuşmaya başladım. Geçen yıl Türkiye ziyaretimde Tayyip Erdoğan ‘biz hazırız’ deyince de çok şaşırdım.”

Zaten Türk dış politikasının çok fazla arıza yapmasının nedeni de ‘insanın önemini’ ortaya çıkaran ‘küreselleşmeyi’ değil de eski ‘ulus-devlet’ anlayışını eksen almasından kaynaklanmakta...

Yoksa on bir ayda ‘Schengen’e karşı Şamgen’ kurma noktasından bugünkü ‘boğazlaşma’ noktasına gelinir miydi?

Hayat ileriye doğru aktıkça, petrolün değerini yitirdiği, Steve Jobs örneğinde olduğu gibi insan yaratıcılığının çok daha büyük zenginlik yarattığı bir dünyaya doğru gidiyoruz... Onun için insan öne çıkmakta...

***

Başbakan Erdoğan’ın ‘insana insan olduğu için değer verilmeden küresel ekonomi refaha ulaşamaz’ formülü iç siyasette geçerli olsa, bugünkü gazete manşetleri, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin ‘Deprem Odaklı Koordinasyon Toplantısı’ ve Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın konuşmasının oluşturması gerekirdi...

Çünkü Topbaş, bizler Suriye’nin güvenliğini konuşurken, olası bir İstanbul depremi nedeniyle ‘Türkiye’nin güvenliğinin’ tehlikeye düşeceğini yüksek sesle hatırlatıyor:

“Van Depremi’nin İstanbul’da beklenen depremden çok daha az olmasına rağmen, millet olarak hep birlikte hareket etmemize rağmen, yaraları sarmakta ne kadar zorlandığımızı gördük. Bu nedenle İstanbul’da meydana gelebilecek depremin sıkıntısını bertaraf etmek için önlemler almak zorundayız.

Bir ülke özelliği gösteren bir şehirden ve bir milyon 600 bin binadan bahsediyoruz.

İstanbul’da olası bir deprem sonucunda ortaya çıkacak sorunlar Türkiye’yi derinden sarsar ve hatta güven problemini bile ortaya çıkarabilir. Onlarca yıl telafisi mümkün olmayan sonuçlar çıkarabilir.”

***

Van’dan İstanbul’a...

İstanbul’dan Şam’a...

Keşke Başbakan Erdoğan’ın söylediği ‘ülkeler, halklar ve insanlar tek tek dikkate alınmadan insana insan olduğu için değer verilmeden küresel ekonomi refaha ulaşamaz’ cümlesi tek pusula olsa...

Ama yaşayarak biliyoruz ki ‘siyasetin çıkarı’ ile ‘çıkarın siyaseti’, ‘insan odaklı’ bir duruşu boğup öldürüyor...

Önceki ve Sonraki Yazılar