Başkanlık Sistemi Bizde Yürür mü?

Türkiye için şu anda iyiler kategorisi mi geçerlidir, kötüler kategorisi mi? Yani daha iyiyi, en iyiyi mi aramalıyız, yoksa daha az kötüyü mü?

Tanzimat'tan beri ülkemizde/ülkemize o kadar çok kötülük yapıldı ki, az iyiyi, orta iyiyi, çok iyiyi, en iyiyi düşünmek bizim için hayaldir. Biz derken çoğunluğu oluşturan Müslümanları kasd ediyorum. Sabataycıların ve "Benzetilmişlerin" iyileri bizim için kötüdür, kötüleri bizim için iyidir.

Tartışılan, gündeme getirilen başkanlık sistemine bu açıdan bakmak gerekir.

Türkiye'ye, İngiltere'de olduğu gibi gerçek ve yüzde yüze yakın bir demokratik sistem gelmesi hayaldir. İngiliz demokrasisi gibi bir demokrasi Fransa'da bile gerçekleşmemiştir. Nerede kaldı ki, Türkiye'de gerçekleşsin...

Bizdeki demokrasinin özellikleri nelerdir?

1. Bir Akdeniz-Latin kültürü demokrasisi.

2. Baskısından ve boyunduruğundan kurtulmak istediğimiz ama bir türlü kurtulamadığımız bir askerî vesayet demokrasisi.

3. Yargıçlar demokrasisi.

4.Resmî ideoloji demokrasisi.

5.Sabataist demokrasisi.

Çok abartmıyor muyum? Hayır, az bile yazıyorum.

Cumhurbaşkanı, Başbakan hanımlarını yanlarına alarak orduevinde bir akşam yemeği yiyebiliyorlar mı? Yiyemiyorlar. İşte bizim demokrasi böyle bir demokrasidir.

Dünyanın bütün gerçek demokrasilerinde (Fransa dahil) Müslüman kızlar üniversitelerde başörtüsü ile okuyabilirler. Bizde okuyamazlar. Bu yüzden bizdeki demokrasi gerçek ve tam değildir.

Biz Türkler son yüzyılda kaç rejim denedik?

Sultan Abdülhamid'in pederşahî mutlakiyet idaresi.

İttihatçıların, Jön Türklerin meşrutî ve masonik saltanat rejimi.

1920 ile 1923 arasında Ankara islâmî Büyük Millet Meclisi rejimi.

1923'de islâmî Cumhuriyet rejimi. (İtiraz edilmesin, Anayasanın ikinci maddesinde "Devletin dini İslâmdır" yazılıydı ve Dolmabahçe sarayında bir Halife-i Müslimîn vardı...)

Tek parti otokratik sıkıyönetim rejimi.

İsmet İnönü'nün 1938 ile 1945 arasındaki tek parti Millî Şeflik rejimi.

1945'ten sonra çok partili sisteme kör topal geçiş.

1950'de CHP'nin oligarşik sisteminin yıkılması, Demokrat partinin iktidar olması.

1960 askerî darbesi, Adnan Menderes'in asılması.Askerî vesayet rejimi.

1971 darbesi, yeni bir askerî vesayet rejimi.

1980 darbesi, tekrar askerî vesayet rejimi.

28 Şubat post-modern darbesi.

Nihayet düşe kalka bu günlere geldik.

Parlamenter demokrasi notumuz yeterli midir, sınıfı geçtik mi?Heyhat!..

Başkanlık sistemini denersek ne olur?

Birkaç ihtimal var:

En büyük ihtimal, öteki rejimleri yüzümüze gözümüze bulaştırdığımız gibi bunu da bulaştırırız.

Pembe küçük bir ümit ve ihtimal var:

Adnan Kahveci veya Recep Yazıcıoğlu gibi temiz, şeffaf, son derece dürüst, âdil, bilge bir zat başkan olur ve iyi işler yapar, ondan sonra yerine o ayarda ve vasıfta bir kimse bulunmazsa felâket olur.

(Not: Sağ kişileri örnek göstermiyorum...)

Türkiye'nin bugünkü sosyal, kültürel, siyasî şartlar altında düzelmesi, iyileşmesi çok ama çok zordur.

Bizde İngiltere, İsviçre, Norveç, Finlandiya, İsveç, Avusturya demokrasileri gibi örnek, gerçek, sahici demokrasi olmaz.

Japonya 1945 bozgunundan sonra 1952'ye kadar Amerikan ordusunun işgalinde kaldı.Ondan sonra orada gerçek bir demokrasi kuruldu. Japon toplumu, Japon kültürü buna imkân verdi. Orada, ucu tarihin karanlıklarında kaybolan bir devamlılık vardır.Bizde o yok. Bizim yakın tarihimiz yukarıda saydığımız vahim kopukluklarla doludur. (Kültür ve kimlik kopuklarını saymadım...)

Orada mazisi iki bin seneyi aşan Japon imparatorluğu sorgulanmaz, tartışılmaz. Bizde ise hiçbir şey yerli yerinde değildir, yerine oturmamıştır.

Çağımızın büyük düşünürlerinin sağlıklı ve dengeli toplum ile sağlıksız ve dengesiz toplum hakkında çok ciddî kitapları vardır. Bunları okumak lazım. Biz acaba hangi kategorideyiz...

Türkiye'nin bütün çivileri yerinden oynamış (oynatılmış), bütün temel taşları dinamitlenmiştir.

Bugünkü resmî ideoloji ile köy olmaz, kasaba olmaz. Gerçek ve tam demokrasi olmaz, parlamenter sistem olmaz, başkanlık sistemi olmaz.

İngilteredeki demokraside vasıflı eğitimin büyük rolü vardır. Bizde, onlardaki gibi Eton kolejleri var mı?

Sabataycılıkla buraya kadar, bu kadar...

Kötüyü, kötülükleri azaltabilsek o da bir kazanç ve iyilik olur.

* (İkinci yazı)

Türkler İçin Kurtuluş Hz. Ahmed Yesevî'nin Yolundan Gitmektedir

Bir insan ırkını kendisi seçmez. Allah onu beyaz, siyah, sarı, Kızılderili; Türk, Slav, Semitik, şu veya bu gruptan yaratır.

İnsanlar, isteseler de ırklarını değiştiremez.

Ben bir Müslümanım, İslâmcı değilim.

Ben bir Türküm, Türkçü değilim.

Türklüğümü inkâr etmem, Türkleri severim, onlara hizmet ederim, onların iyi olmasını, kalkınmasını, dünya ve âhiret saadetine nail olmasını, zelil olmamasını, aziz olmasını isterim ama asla ırkçılık ve kavmiyetçilik yapmam.

İslâm düşmanı Moiz Kohen Tekin Alp'in çıkarttığı menfi ideolojiyi kabul etmem.

Oğuz Türkü Osmanlı hanedanını, Türklerin çıkartmış olduğu en büyük aile bilirim. Onlar menfi kavmiyetçilik yapmamış, İslâm'a hizmet etmiştir. Söğüt ve Domaniç gibi iki küçük kasabadan üç kıt'aya yayılmış ve enkazından kırk devlet doğmuş bir cihan imparatorluğu kurmuşlardır. Onlar bunu imanla, İslâmla yaptılar. Onlara bu başarıyı Allah verdi.

Türkler arasından çıkmış büyük velilerden biri (belki de en büyüğü) Ahmed Yesevî hazretleridir. Bütün Türkler onun yolundan gitseler bütün dünya, bütün insanlık kurtulur.

Ahmed Yesevî hazretleri, mâneviyat sultanlığını âhirzaman Peygamberi Muhammed Mustafa aleyhisselatü vesselama bağlılığı ve onun Hak katından getirdiği dini çok iyi uygulaması, yüksek ahlâk ve fazileti, takvası, bilgeliği ile kazanmıştı. Türklerin de yapması gereken bu büyük Türkü taklit etmek, onun yolundan gitmektir.

Bugün Türk âlemi, maalesef içim kan ağlayarak söylüyorum, çok kötü durumdadır. Çünkü tarihî ârızalar ve kazalar sebebiyle İslâm'dan, Hz. Ahmed Yesevî yolundan uzaklaşılmıştır.

Sovyet işgali altında kalmış Müslüman Türklerin camileri yıkılmış, din adamı yetiştiren medreseleri kapatılmış, olgun Müslüman ve gönül eri yetiştiren tekkeleri seddedilmiş, onlara ateist bir ideoloji din gibi benimsetilmek istenmiştir.

Türklerin bir yıllık kültürleri, edebiyatları, tarihleri, millî arşivleri, toplumsal hafızaları İslâm yazısı ile kayıt altına alınmıştı. Zalim Bolşevikler Türklere zorla Kiril alfabesini kabul ettirerek onları yabancılaştırmak, aliene etmek, kültürsüz ve kimliksiz bırakmak istemişlerdir ve büyük tahribata sebebiyet vermişlerdir.

Açık konuşuyorum:

Müslüman Türkler esaretten ve zilletten kurtulmak, aziz ve hür olmak, sadece kendi kavimlerine değil, bütün insanlığa hizmet etmek, insan ve dünya boyutuna uygun en doğru medeniyeti desteklemek istiyorlarsa İslâm dinine uygun yaşasınlar, dine şekilde uygun çalışsınlar.

Türkleri kurtaracak yol Ahmed Yesevî hazretlerinin yoludur.

Moiz Kohen Tekin Alp'in ve öteki şeytanların yolu değildir.

Önceki ve Sonraki Yazılar