Bilgin ERDOĞAN

Bilgin ERDOĞAN

Bataklıktan Aydınlığa

Bataklıktan Aydınlığa

Amerikadaki hapishane yönetmeliğine göre mahkumların dini içerikli talepleri olduğu zaman evvela bize başvuruyorlar. Biz onay verirsek bu talep formu Bakanlığa iletiliyor ve oradaki bilir kişi tarafından da onaylanırsa mahkumlar dini haklarını böylece elde etmiş oluyorlar.

İşte bugün böyle bir talep ile ofisime gelen müslüman bir mahkumla uzun uzun konuşma ve dertleşme imkanı buldum. Mahkum 1953 doğumlu ama sünnet olmaya karar vermiş ve bu benim dini hakkımdır diyerek bize başvurdu.Aramızda şöyle bir diyalog geçti:

- Hoş geldin muhterem kardeşim.Kahve içer misin. Arkadaşımız yeni yaptı.

- Teşekkür ederim alabilirim evet.

- İlginç bir taleple geldin buraya. Bu yaştan sonra sünnet olmaktan cekimedigin için seni tebrik ederim.

- Ben Amerikan ordusu için Vietnamda iki yıl savaştım. Oralarda zor zamanlar geçirdim. Mahsur kaldım. Bu benim için çok mühim bir şey değil.

- Orduda kaç yıl hizmet verdin?

- Üç yıl. Savaştan sonra ayrıldım

- Ne zaman şehadet almak nasip oldu?

- 1975 yılında.

- Peki niçin şimdi sünnet olmak istiyorsun?

- Maddi sorunlarım vardı. Olamamıştım. Zaten ilk dönemlerde dinime şimdiki kadar önem vermiyordum. Bunun benim için önemli olduğunu düşünmemiştim.

- Öncelikle şunu diyeyim ki sünnet Ibrahimi bir örftür. Sünnet olma imkanı olmamanla imanın arasında bir ilişki yok.

- Biliyorsun Ibrahim (as) Ebu Hureyre’den nakledilen hadiste 80 yaşında sünnet oldu.

- Evet lakin o münker bir hadis.

- Sünnet olmamam gerektiğini demiyorsun değil mi?

- Elbette demiyorum bu Islam dünyasında çok köklü bir gelenek. Her müslüman gibi bu senin de bir hakkın. Bu yaştan sonra çok sık rasttalanan bir şey değil onun için tavzih etme gereği duydum. Benim oglumunda sünnetini geçen sene yaptırdım. Bu konuda arkandayım.

- Benim çok karanlık bir geçmişim var.

- Geçmisin karanlıkta olsa şimdi müslümansın. Istikabalin aydınlık. Asıl geçmişi değil geleceği karanlık olanlar korksun.Nasıl bir çocukluk geçirdin? Seninle 12 senedir bilişiyoruz ama çok tanışma imkanı olmadı.

- Benim babam belli değil. Dolayısıyla Islam hukukuna göre dahi benim hiç bir değerim yok.

- Bakın kardeşim. O uydurulmuş rivayetleri ciddiye almayın. Islama göre doğan bir bebeğin hiç bir günahı olmaz. Hristiyan inancında babanın günahını evlat çeker lakin bizim inancımızda her doğan bebek Islam fitratı uzerine doğar. Sen doğduğunda tertemizdin.

- Öyle ama doğduktan sonra çok kötü ortamlarda yaşadım. Annem beni iki yaşındayken evlatlık vermiş. Üvey annem evini gayri resmi pavyon gibi kullanırdı. Ben ise o evde gece geç vakitlere kadar gelen misafirlerin içkilerini doldururdum.Sonra okula gittiğimde uyuklardım. O zamanlarda okullarda Dayak serbestti. Okul öğretmeni her uyuklamamda beni döverdi. Üvey annemin pavyon gibi kullandığı o evde bir iki defa sarhoşlar tarafından taciz edildim.

Benim o esnada içime bu cümleler çok dokundu. Lakin kendisine belli etmedim.

- Gerçek annen ile hiç tanıstın mı? Evet o 1987 de vefat etti. Ona bir şekilde ulaştım. O hiç bir zaman beni niye evlatlık verdiğini bana söylemedi. Ben üvey annemin evini 14 yaşlarında terkettim. Bir dahada oraya gitmedim.

- Peki nasıl yaşadın?

- Bir iki sene dayımın yanında kaldım ve sonrasında zaten orduya girdim.

- Orduda vazifen neydi?

- Nisancıydım. Vietnam savaşında bulundum.

- Belki özel bir soru olacak ama hiç kimseyi vurdun mu?

- Kayıtlarda 35 kişi geçiyor ama Allah şahidim ki onların üstüne kurşun sıktım ama hiç birini öldürmedim.

- Niçin ?

- Bir gün bir Asyalı yaşlı kadın bana çok iyi davrandı. Hayatımda hiç görmediğim şefkati onda gördüm. Kendisinin derisi başkaydı, ırkı başkaydı ama bana evlâdı gibi davrandı.

- Kardeşim beni aglatacaksin !

- İşte o an ben Vietnamda asker oluşumu sorguladım. Lakin hemen geri donemezdim. Döndükten sonra da orduyla münasebetimi kestim.

- Aslında Vietnamda olmanın da senin psikoljini etkilediğini ve buralara gelemen de etkili olduğunu düşünüyorum.

- Buralara gelmeseydim müslüman olmazdım. 1975’te Islam ile sereflendim.

- Islam ile nasıl tanıstın?

- Hapishanede müslümanların yoğun olduğu bir yerdeydim. Hakikati arastiriyordum. Bir yandan Mao diğer taraftan Budist kitaplar ve yine Doğu mistizmini arastırıyordum. Bir arkadaşım Kur’an Verdi. Bakara suresini okumaya başladım. Ayetler içimi ısıtttı. Müslüman olmaya karar verdim.

- Bakara suresinde hangi ayet?

- Ayet olarak değil genel anlamda Yusuf Ali tercümesinden okuduğum tercüme bana hitap etti. Bakara süresini bitirir bitirmez şehadet aldım.

- Senin bu hayatın bir roman olur aslında. Karanlıklardan aydınlığa çıkışın hikayesi.

- Sonra Libyalı bir imam vardı. Bize gelir dinimiz anlatır Cuma namazlarını kıldırırdı. Saadet-i Ebediye kitabını o sıralarda okumaya başladım. Beni etkileyen bir kitaptır.

- Kardeşim, madem ki Kur’an vesilesiyle hakikati buldun ona daha bir sadık olmayı denesen keşke.. Bakara 257’yi hatırla. “Allah iman edenlerin velisidir onları karanlıktan aydınlığa çıkarır..”

- Kur’an Ilahi bir kelam. Diğer kitaplar onun gibi olamazlar. O ayet beni de çok etkiler.

- İşte bu nokta çok mühim. Hatta muhaddislerin kitapları dahi beşer ürünü. Lakin merkezde Kur’an olmalı.

- Elbette öyle olmalı.

- Rabbim seni istikametten ayırmasın. Senin hikayeni dinledikten sonra Rabbim’in kalplerin yegane sahibi olduğunu yeniden hatırladım. Sünnet olman konusunda ise senin sonuna kadar arkandayım. Samimiyetine inandıgıma ve seni destekledigime dair beyanatta bulunacağım.

Duvarların ardında imanın aydınlığına kavuşan bir hayatın muhteşem öyküsü. Rabbim nelere kadir. O kalplerin yegane sahibi. Yusuflarin hikayesini, ayetlerin tefsirini hayatın içinden okuyorum kimi zaman mahkumları dinlediğimde. Zaten her insan okunmayı bekleyen bir kitap değil mi ?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.