Bu Yazı Veysel Eroğlu Beyefendiye İthaf Edilmiştir

Kocaeli yarımadasında İstanbul'a 100 km. uzaklıktaki ormanlık arazide dolaşıyorum...Hemen hemen ekili tarla yok. Bağ bostan da çok az. Köylere her gün yiyecek, gıda maddesi yüklü seyyar bakkallar geliyormuş, marul bile satıyorlarmış. Düşünüyor musunuz, köylü parayla marul satın alıyor.

Çok az sayıda sera gördüm.Ne yetiştirdiklerini soramadım.

Az miktarda inek, birkaç koyun ve keçi sürüsü gördüm. Bir köy civarında mandalar vardı. Hayvan besleyenler sütün para etmediğini söylüyorlardı. Fazla para etmese de süt süttür.

Büyük köylerde üç dört kahve var... Bir köyde iki meyhane gördüm...

El sanatları bitmiş...Eskiden her köy evinde el dokuma tezgahları vardı, Şile bezi dokunur, işlenmiş olarak (meselâ çay takımı, sofra takımı) yahut metreyle bez olarak satılırdı.

Her köyde cami var. Genellikle genç cemaat yok. Gebze civarında Molla Fenari ve Denizli köylerinde camilerde gençleri de görmüştüm.

Bazı köyler tarlalarını yazlıkçılara satmışlar, ellerine iyi para geçmiş, onunla apartman yaptırmışlar. Dört katlı ise iki katı boş. Köylük yerde apartmana ne lüzum var?

Çok az sayıda arı kovanı var. Bu bölgenin balları çok lezzetli ve şifalı.

Bölgeyi tarım ve hayvancılık bakımından çökerten ormanların kesimi olmuş. Her köylüye her yıl belli miktarda orman kesme ve elde ettiği ağacı satma hakkı veriliyor. Ağaçları büyük gür ormanlar kalmamış.İş o hale gelmiş ki, fasulye sırığı kalınlığındaki taze ağaçları bile kesiyorlar. Bundan elli altmış sene önce buralarda, birkaç kişinin kollarını açarak zor kucaklayacağı dev asırlık ağaçlar varmış. Hepsinin yerlerinde yeller esiyor.

Tarla satarak zengin olan köylüler elde ettikleri parayı doğru dürüst kullanamıyor. Tarıma, hayvancılığa, arıcılığa, çiçek ve fidancılığa, el sanatlarına ve tezgahlarına, şifalı tıbbî bitkilere ve bunlara benzer sahalara yatırım yapan yok. Parayla neler yapılıyor.

Apartman yapılıyor... Otomobil alınıyor... Lüks televizyon... Oğluna veya kızına düğün...

Kocaeli yarımadası Almanların, Çinlilerin, Japonların, Tayvanlıların, Singapurluların, Hollandalıların elinde olsa neler yapmazlardı ki.

Şile'ye otoyol yapılmış, gelişi ayrı gidişi ayrı. İstanbul'un nüfusunu 40 milyona, bu bölgeyi yapılaşmaya açarak çıkartacaklar her halde...

Boş kırsal arazide toprak yollarda dolaştım, sağa sola atılmış bira tenekeleri gördüm...

Bazı köy kızları açılmaya başlamış.

Acaba bu bölge nasıl kalkındırılabilir?.. Bu konuda çareler ve çözümler araştırmak gerekmez mi? Ecevit'in bir köy-kent projesi vardı. Yürümediydi...

Neler yapılamaz ki... Meselâ bir yerdeki eski değirmen tekrar çalışır hale getirilir. Orada, ekolojik yerli buğday unu yapılır, bu undan köy fırınlarında tabiî köy ekmeği üretilir ve büyük şehirdeki bazı doğal gıda dükkanlarında satılır.

Bazı köy evlerinde çok enteresan reçeller yapılabilir. Bal kabağı reçeli (tatlısı değil). Kabak reçeli sert oluyor, çıtır çıtır yeniyor. Patlıcan reçeli, havuç reçeli...

Köylerde yeniden el tezgahları kurulur, yünden ve ketenden değerli kumaşlar dokunabilir.

Birkaç köyde ağaç ve taştan turistik objeler. Bir yerde toprak, seramik atölyesi açılır ve müzelerdeki tarihî eserlerin replikaları yapılır, mühürlü sertifika ile satılır.

Birkaç tarlaya su doldurulur, tarla balıkçılığı yapılır. Çin'de yapılıyor da bizde niçin yapılmasın?

Bu bölgede kendinden yetişen çok sayıda şifalı bitki var. Onlar değerlendirilebilir. (Bir mevsim hepsini kökünden söküp gelecek yıl kökünü kurutmamak şartıyla...)

Yaz aylarında yol kenarlarında neler satılmaz ki...

Birkaç yerde yol kenarında gözlemeciler var. Kapalı mekanlarda gözleme, ayran, çay, kebap, kaynamış mısır vs satıyorlar. Hiçbirinde tarife yok. Bir iki sene önce iki kişi gözleme yemiş, bir sürahı ayran içmiştik. Borcumuz ne kadar? 18 TL... İstanbul'da daha ucuz!.. Bu bölge belediye hudutları içindedir. Bu gibi dükkanlara, müşterilerin görebileceği tarifeler asılmalıdır.

Zengin şehirlilerin yaptırdığı yazlıkların mimarîsi genellikle güzel değil. İmrendere ile Ovacık arasındaki vadide güzel yazlıklar ve bahçeler gördüm.

Bölgenin halkı temiz. Bu bölge Sultan Orhan zamanında feth edilmiş. Resmî ideoloji, kötü eğitim, tv ıslah etmemiş, bozmuş.

Osmanlı'nın yükseliş devrinde, buğday ve tahıl tarlalarının bağ, bahçe, bostan şekline dönüştürülmesine izin verilmezmiş. (Halil İnalcık'ın bir kitabında okumuştum.) Yakın zamanlara kadar dünyanın sayılı tahıl ambarlarından olan ülkemiz şimdi halkına yetecek miktarda buğday üretmiyor, üretemiyor... Ne kötü, ne fena!.. İleride büyük bir kriz olsa, üçüncü dünya savaşı patlasa 72 milyon halkı nasıl doyuracağız? Rızık elbette Allah'tandır ama sebeplere tevessül etmek gerekmez mi?

Kocaeli yarımadasının, Trakya'nın, Marmara bölgesinin ve yurdumuzun diğer bölgelerinin Danimarka, Hollanda, Almanya gibi olmasını istiyorum. Böyle bir şey mümkün müdür? Elbette mümkündür. Onlar kadar olmasa bile onlara benzeyebiliriz, onları (bazı dünya işlerinde) taklid edebiliriz.

* (İkinci yazı)

Oruç Sınavı

Bu dünya hayatının bütün işleri hep birer sınavdır. Sıcak günlerde Ramazan geldi, oruç sınavı başladı. Kimler oruç tutmaz? Müslim ve hâzık hakimin "Bu kişi sağlık problemleri yüzünden oruç tutamaz" diye rapor verdiği kişiler. Meselâ ağır şeker hastaları (bir şey yemez içmezse komaya giriyor), ağır kalp hastaları gibi.

Dikkat dikkat!.. Doktor müslim ve hazık değilse onun vereceği oruç tutamaz raporu geçerli olmaz.

Sıcak ve uzun günlerde açlıktan ve susuzluktan korkmayınız. Allahü Teâlâ ve Tekaddes hazretleri sırf kendi ilahî rızası için ihlâsla oruç tutan kuluna yardım eder.

Oruç sadece yememek, içmemek, cinsel münasebetten uzak durmak değildir.

Oruç kötü nefsi terbiye etmek demektir. Oruç tutan kızmaz, kavga etmez, gıybet yapmaz, kötü söz söylemez, kimseyi kırmaz.

Açlığa sabr eden, susuzluğa sabr eden ecir ve sevap kazanır.

Haddinden, gerekenden fazla aşırı su ve meşrubat içen zehirlenir, hattâ ölebilir. Böbreklerin bir kapasitesi vardır, onu zorlamamak icab eder.

İftar ve sahurlarda aşırı yemek içmek orucun hikmet-i şer'iyesine aykırıdır.

Bid'atlerden, haramlardan, menhiyattan uzak duran muhlis oruçlu ilahî koruma altındadır. Oruç büyük cihaddır.

Orucu tutmalı, namazı kılmalıdır. Bayramdan sonra namazı bırakmamalıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar