Çağdaş eğitim derken

Eh, yargıç ve savcıları çatısı altında toplayan örgütün başkanı, "Yargıdan alacağınız sadece karardır; adalet istiyorsanız, o cennette" dediğine göre, mahkemelerden çıkan kararları herhalde bu sözün ışığı altında değerlendirebiliriz.

YÖK tarafından yeniden düzenlenen üniversiteye giriş puanında esas alınan katsayı ile ilgili Danıştay'ın ikinci iptal kararı, kararı veren yargıçların da görevlerini farklı tanımlamadıklarını düşündürüyor. YÖK tarafından başlatılmış bir uygulamaydı katsayı; kaldırılacak veya değiştirilecekse görev yine YÖK'e düşmeliydi. Kaldı ki, daha önce Milli Eğitim Bakanlığı'nın yaptığı girişim, yine Danıştay tarafından, "Görevin sahibi YÖK'tür" diye geri çevrilmişti.

Şimdi aynı Danıştay, hem de ikinci kez, düzenlemesinden dolayı YÖK'e kırmızı kart gösteriyor...

Böyle bir durumda YÖK'ün katsayıda düzeltme yapmayı uygun gören üyeleri ne yapsın? Onlar da, kararın yanından dolanmak için kendilerince formul arayıp duruyorlar. İkinci red kararına sebep olan düzenleme de bir 'yandan dolanma' formulüydü; "Katsayı kalsın mı diyorsunuz, o halde katsayıyı yerinde bırakıp oranı düşürdüm" demişti YÖK...

Konuyu bir imam hatip liseleri sorunu görme eğiliminde olanlar var. Dün bir basın toplantısı düzenleyen TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner meslek liselerine uygulanan ayrımcılığa karşı YÖK'ün düzenleme hakkına sahip çıkarken, imam hatiplerin meslek liselerinden ayrı bir kategoride düşünülmesi gerektiğini ifade etti.

İfade tarzından tam belli olmuyordu, ama açıklaması "Meslek lisesi mezunları katsayısız girsin, imam hatipler için katsayı devam etsin" anlamına geliyorsa, bu, yanlış bir düşünce... Katsayı adaletsizliğine karşı çıkarken ayrımcı davranmak her alanda serbestlikten yana işadamlarından oluşan TÜSİAD'a da liberal görüşleriyle tanınan yeni başkanına da yakışmıyor çünkü...

Olaya imam hatipler boyutu akılda tutularak yaklaşılması, 28 Şubat (1997) döneminin ölçütleri yüzündendi; nereden esinlenmişse esinlenmiş, müdahaleciler, imam hatip okullarını 'tehdit' olarak değerlendirmişlerdi. 'Tehdit' saydıkları kurumdan mezun gençlerin üniversiteye girişte önlerine engel koymayı görev bilmeleri o mantığın sonucudur. Bunu yaparken diğer meslek liseleri mezunlarını da yakmışlar; eh buna da 'görev zayiatı' gözüyle bakmışlardır.

Onlar yüzünden meslek liseleri darbe yediği için reel sektör kaliteli usta ve ustabaşı bulmakta zorlanıyormuş, ne gam! TÜSİAD uzunca bir süredir Türkiye'de mesleki teknik eğitimin desteklenmesi için olağanüstü çaba gösteriyor, ama nafile bir çaba bu; önceleri YÖK duvarına çarpıyordu, orada yönetim değişti, şimdi yargı duvarına çarpıyor.

TÜSİAD başkanının teklifini yine de yabana atmamak gerekiyor.

Benim önerim şu: İmam hatip okullarını ayrı bir kategoride saymak, hatta o alanda eğitim görecek gençleri zorunlu eğitimin ilk beş yılından sonra bu eğitim alanında başlatmak daha doğru olur. Belli bir eğitim düzeyinden sonra ise (sözgelimi 8. yılda), bu okullarda okuyan gençlere, genel lise müfredatıyla istediği fakültelere veya imam hatip müfredatına devamla sadece ilahiyat fakültelerine gidebilme tercihleri sunulabilir.

Eğitim sistemimizi 1920'lerde kurgulandığı biçimiyle sürdürmenin bir âlemi yok; o günün dünyasıyla bugünkü, o günün revaçta eğitim sistemiyle bugünkü, o günün eğitim amacıyla bugünkü arasında dağlar kadar fark var çünkü.

Çağdaş eğitim, çocuklar ve gençleri at gözlüğünden kurtarıp günün değerleriyle tanıştırmayı amaçlamalı, bunun için de olabildiğince esnek olmalıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar