Çatışma kültürü

Ne diyordu şair, "Bu düzen böyle mi gidecek, pireler filleri yutacak, yedi nüfuslu haneye üç buçuk tayın yetecek"... Türkiye, çok zor günlerden geçiyor. İnsanlar sıkıntılı, insanlar bi ilaç, insanlar aç. Ama Türkiye'nin gündemini belirleyen siyaset biçimleyicileri, bizleri gerçek sıkıntılarımız dışında konularla meşgul etmeyi beceriyorlar. Siyaseti kendi arzuladıkları bir dünyanın tüm boyutları gerçekleşsin amacıyla dizayn edenler, insanlarımızın kendilerini ilgilendirmeyen tamamen boş konular etrafında dönüp dolaşmasını amaçlıyorlar. Bunu yaparken, onları tahkim eden ve onların istek, arzu ve emellerine hizmet eden en önemli araç, medya. Tüm tartışmalar medya üzerinden yapılıyor, tüm mesajlar medya üzerinden veriliyor, propagandalar, zihin dönüştürmeler, beyinlere farklı fikirlerin enjekte edilmesi işlevi hep medya aracılığıyla yapılıyor.

Türkiye, çok garip bir memleket. Siyasetin gri bölgeleri yok... Siyah ve beyaz. Birisinin ak dediğine diğeri kara diyor, birisinin doğru dediğine diğeri eğri diyor. Siyasetin argümanlarını böyle keskinleştirmesi, insanlar arasındaki uzlaşma kültürünü de tamamen yok etmiş durumda. Kuşkusuz, iktidarda bulunduğu yedi yıllık süre içinde, memleketin hiçbir derdine melhem olamamış, ülkenin en verimli, stratejik kaynaklarını üç-beş kuruşa birilerine peşkeş çekmiş, iç ve dış borç stokunu 550 milyar dolara çıkarmış, temel hak ve hürriyetleri noktasında, din ve vicdan hürriyeti bağlamında elini bile kıpırdatmamış AK Parti Hükümeti, bu çatışma kültürünün kendisine neler kazandırdığını çok iyi biliyor. Ve, Büyük Ortadoğu Projesi'nin Ortadoğu'daki en önemli ülke olan Türkiye'deki ayağını gerçekleştirmek üzere kendisine biçilmiş siyasetteki figüranlık rolünü çok iyi oynuyor... Tüm siyasi geleceği Başbakan Tayyip Erdoğan'ın şahsında toplanmış olan AK Parti Hükümeti, ne zaman gözden düşeceğini anlasa, ne yapıp ne ediyor ve toplumu ikiye bölecek, insanlar arasında kamplaşmalar üretecek, vatandaşları siyah/beyaz ayrımına düşürecek bir tartışma üretmeyi beceriyor.

Laiklik üzerinden yapılan tartışmaların zirve noktası olan 22 Temmuz seçimleri öncesinde gelen e-muhtıra, AK Parti Hükümeti açısından kelimenin tam anlamıyla can simidi olmuştu. Anayasa Mahkemesi'nden dönen kapatma kararı ha keza. Yargıtay, Danıştay, HSYK gibi kurumlarla yapılan tüm tartışmalar, AK Parti'nin iktidardaki elini güçlendiren kozlar oldu.

Tüm dünya global bir ekonomik krizle sarsılıyor...Amerika'dan dalga dalga yayılan bu global krizin etkileriyle piyasalarımız savrulmuş durumda. Çekler-senetler iptal oluyor, esnafımız kapısına kilit vurmak zorunda kalıyor, ödeme dengeleri sarsılmış durumda, hiç kimse borcunu ödeyemiyor, insanlarımız kredi kartı batağına düşmüş, milyonlarca insan bu kartların faizlerinin içinde boğulmuş vaziyette. Peki, bizim tartıştığımız konular ne? Bizim endişemiz, Anayasa tartışmalarının da bu minvalde seyrediyor olması. Elbette, 12 Eylül Askeri darbesinin ürünü olan, askeri vesayetin eseri bu Anayasa'nın tamamen değiştirilmesini bekliyoruz. Ama bir diğer açıdan endişemiz, AK Parti hükümetinin, her zaman yaptığı gibi, ağzımıza bir parmak bal çalıp, siyaseten kendisine rant devşirme niyetinde olması. Çünkü, ikinci döneminin sonuna yaklaşan AK Parti Hükümeti, artık kredisini bitirmiş durumda. Gerek ekonomik krizin salimen geçiştirilmesi noktasında sergilediği beceriksizlik, gerek çatışma kültüründen beslenen siyasi rant hevesleri toplum tarafından algılandı ve son dönemde toplumun her kesiminden memnuniyetsizlik sesleri yükselmeye başladı.

Anayasa değişikliği hamlesi de tam bu noktada gerçekleşti...

Bu hamle, demokrasinin derinleştirilmesi bağlamında hak ve hürriyetler açısından fecaat olan Anayasa'nın değiştirilmesine ön ayak olabilecek mi? Bekleyip göreceğiz...

Önceki ve Sonraki Yazılar