Çok yakından tanıdığım bir kadın...

Dün gene ona rastladım, internetteydi...

Kendisini çok iyi tanırım...

Doğduğu evi bilirim...

Yaşadığı evi bilirim...

Çalıştığı yeri bilirim...

Mezarını bilirim...

Yaşamının neredeyse tümüne yakın bir kısmını geçirip, başarılarını gerçekleştirdiği sokağı çok uzun yıllar adımlamışımdır...

***

Doğduğu ev Varşova’dadır...

Oturduğu ev Paris’te...

Hayata büyük armağanlar verdiği laboratuarı oturduğu ev ile aynı sokaktadır...

Mezarı Sceaux’daydı, 2005’de Pantheon’a taşındı...

Hepsini bilirim...

***

Dün, kuşluk vakti, internette aylaklık yapmaya bilgisayarın başına oturduğumda, google’un bizlere 144’üncü doğum gününü güzel bir resmiyle birlikte anımsattığını gördüm...

Hayranlık ile aşk arasındaki ince sınırında, kendi yaşamım üzerinden onun yaşam izlerini nasıl sürdüğümü düşündüm...

Yıllarca önceki Polonya seyahatimi, Fransa’daki öğrencilik yıllarımı...

***

1903 yılında doktorasını vererek Fransa’da gelişmiş bilim alanında doktora unvanı alan ilk kadın odur... Aynı yıl tarihte Nobel Fizik Ödülü alan ilk kadın gene odur... 1908’de Sorbonne’un ilk kadın profesörü odur.

***

1911 yılında Radyum ve Polonyum’un keşfi ve araştırılmasındaki rolünden ötürü Nobel Kimya Ödülü’ne layık görüldü.

Böylece tarihte iki Nobel ödülüne sahip ilk kişi de odur...

Yaptığı çalışma bir elementin radyoaktif işlemlerden sonra başka bir elemente dönüşebileceğini gösterdi.

Bu kimya alanında yepyeni bir sayfaydı.

Uranyum’la yaptığı deneyler sonucu radyoaktiviteyi keşfeden odur...

Toryum’un radyoaktif özelliğini bulan odur...

Radyum elementini ayrıştıran odur...

***

1914 yılında Paris Üniversitesi’nde kurulan Radyum Enstitüsü’ne ilk müdür olarak atanan odur... Hayatı boyunca Radyum’un tıptaki önemine dikkat çeken odur...

I. Dünya Savaşı sırasında, kızı Irene ile birlikte genç kadınlara x ışını teknolojisini öğreten odur...

Ayrıca fizik tedavi uzmanlarına savaş ortamında radyoloji ekipmanını nasıl kullanacaklarını gösteren de odur...

Ve maalesef bu esnada yüksek dozda radyoaktif ışına maruz kalan da odur...

***

1920’li yıllarda da bilime katkısını sürdüren odur...

Doğduğu kent olan Varşova’daki Radyum Enstitüsü’nün kurulmasında önemli rol oynayan da odur...

Başkan Herber Hoover’ın kendisine verdiği 50 bin dolar ödülle Varşova’da yeni kurulan laboratuara Radyum alan da odur...

***

1934 yılında Fransa’nın Savoy kentinde kan kanserinden öldü.

Hastalığı, aşırı dozda radyasyona maruz kalmasına bağlandı.

Bu yüzden ona ‘bilim için ölen kadın’ denildi. Radyoaktivite çalışmalarından dolayı radyoaktivite birimine ‘curie’ denilmektedir.

***

Dün, Marie Curie’nıin 144’üncü doğum günüydü...

Ona, Aragon’un ‘Elsa’nın gözleri’ adlı şiirindeki ‘Radyum’lu’ bölümü mırıldandım:

‘Karanlık bulutları boşuna dağıtır rüzgâr

Göklerden aydındır gözlerin bir yaş belirince

Camın kırılan yerindeki maviliğini de

Yağmur sonu semalarını da kıskandırırlar

Ben bu radyumu bir pekbilent taşından çıkarttım

Benim de yandı parmaklarım memnu ateşinde

Bulup yeniden kaybettiğim cennet ülke

Gözlerin Perumdur benim Golkondum, Hindistan’ım’

***

Günlerden bayramın ikinci günü, zamanlardan kuşluk vaktiydi...

Önceki ve Sonraki Yazılar