Duru

Yine bir 23 Nisan geldi. Yine bir Ebrar Koç klasiği. Bu yıl biraz daha uzun hikâyesi var Ebrar Sultan'ın. Bakalım bu yıl da Ebrar'ın çalışmasını beğenecek misiniz?      

    Duru

            Duru daha küçükken annesi ölmüştü. Babası, Esma adında bir kadınla evlenmişti. Bu kadının da Duru’yla yaşıt Dilara adında bir kızı vardı. Evlendikten iki yıl sonra da kansere yakalanarak babası da ölmüştü.

            Üvey annesi ve üvey kız kardeşi, Duru’yu hiç sevmiyorlardı. Duru’nun bütün

            Eşyalarını fırlatıp atıp, Duru’ya ise eski püskü, yamalı bir kıyafet vermişlerdi. Duru,sadece annesi ve babasından kalan bazı hatıraları saklayabilmişti.

            Duru’ya bütün ev işlerini yaptırıyorlar, kendileri yan gelip yatıyorlardı. Üstelik

üvey annesi Duru’yu sürekli dövüyor, azarlıyor, çok kötü cezalar veriyordu.

            Bir gün Duru, bahçeyi süpürüyordu. Dilara’ya annesi şeker vermişti. Dilara şekeri Duru’nun gözünün önünde yedi, bitirdi. Duru’nun canı da şeker istiyordu ama yapacak bir şey yoktu. Üstelik Dilara:

-Ay şeker çok lezzetli, deyip Duru’yu özendirmeye çalışıyordu ama Duru bunu anlamıştı:

-Beni özendirmeye çalışıyor, dedi içinden.

Dilara, gidip duru’nun üzerine iftira attı:

-Anne, Duru şekerimi çaldı!

            Esma Hanım sinirli bir şekilde Duru’yu çağırdı:

-Duru, çabuk gel buraya!

-Efendim Esma Anne, bir isteğiniz mi var?

-Demek Dilara’nın şekerini çaldın ha, ben gösteririm sana!

            Böyle söyleyip Duru’ya bir tokadı yapıştırdı. Duru yere düştü. Duru’nun masum gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Kıpkırmızı yanaklarına kadar indi yaşlar. Korku içinde sobanın yanına büzüldü.

-Hayır, ben çalmadım Esma Anne!

-Bir de yalan atıyorsun ha!

            Dilara olanları izliyor, kıs kıs gülüyordu.

-Hayır, anne sen ona inanma. Hem de gözümün önünde yedi.

-Hayır, ben yemedim de çalmadım da!

            Esma Hanım sopayı aldığı gibi Duru’ya vurmaya başladı.

-Asıl şekerimi çalan Dilara!

-Ben mi? Anne Duru üzerime iftira atıyor.

-Sen ne hakla kızımın üzerine iftira atarsın?!

-İftira değil, gerçek!  

-Aaaaa! Yettin ama ha!

            Duru’ya tam vuracaktı ki Duru fırladı.

-Dur, nereye gidiyorsun?!

            Duru, Esma Hanım’ın dediklerine aldırmadan koşmaya devam etti. Koşa koşa bahçeye geldi. Ağlamaya başladı.

-Senin sesini dinlemek zorunda mıyım? Git başka yerde ağla!

            Duru dayanmayıp Dilara’ya bağırdı:

-İftiracı, yalancı!

            Esma Hanım dayanamayıp Duru’yu itti. Duru yere düştü.

-Bana ne hakla bağırırsın! Daha yapacak çok iş var, bahçeyi süpüreceksin, bulaşıkları yıkayacaksın, odamı toplayacaksın… Ohoooo!

-Üstelik bugün cezalısın; bu akşam yemek falan yemeyeceksin!

            O gece Dilara ile Esma Hanım aynı rüyayı gördüler. Rüyasında vücutları kırmızı renkteydi. Ateşin içindeydiler.

    -Bizi kurtarın, diye bağırıyorlardı. Ama kimse onları  duymuyordu. Üstelik ateşin içinden bir yılan çıkıp ikisini de soktu. Aşağıda bir bahçe vardı. O bahçede ırmak akıyordu.

 Duru, tertemiz giysiler içindeydi. Irmaktan altınlar çıkarıyordu.

            Çimenlerin üzerinde bir yığın altın vardı. O sırada Dilara ile Esma Hanım büyük bir korkuyla uyandılar.

            Ertesi gün Duru’ya:

-Biz bir yere gidiyoruz, biz gelmeden yatak odasını süpür, deyip çıktılar.

            Komşularına gittiler. Komşularına gördükleri rüyayı anlattılar. İkisi de çok şaşırmışlardı, çünkü aynı rüyayı görmüşlerdi. Komşuları, rüyayı şöyle yorumladı:

-Siz bir çocuğu hizmetçi gibi kullanıp ona kötü muamele mi gösteriyorsunuz?

-Aaaa, olur mu öyle şey canım, biz neden bir çocuğa öyle davranalım ki?

-Çünkü bu rüyayı çocuklara kötü muamele gösterenler görür.

            Dilara ile Esma Hanım bir ara duraksadılar. Acaba Duru’ya böyle bir muamele gösterdiklerinden mi bu rüyayı görmüşlerdi? Esma Hanım konuyu değiştirmek istedi:

-Gel, bize buyur.

            Komşuları Zehra Hanım, Duru’yu böyle görünce çok acıdı. Esma Hanım’ın neden bu rüyayı gördüğünü anladı ama Esma Hanım’a sinirlendi. Fakat sesini çıkarmadı. Esma Hanım’a:

-Ben bir eve uğrayayım da geleyim, dedi.

            Esma Hanım’ın evine gelince elinde mor renkte, yepyeni ve çok güzel bir elbise vardı.

-Bunu da Duru’ya verin, olmaz mı?

            Esma Hanım ne yapacağını bilemedi.

-Eh giysin bakalım.

            Duru, Zehra Hanım’ın aldığı elbisede çok güzel olmuştu. Üstelik Zehra Hanım, çorap, ayakkabı, taç, toka, pijama takımı, başörtüsü, bone, toplu iğne de getirmişti.

 Duru, Zehra Hanım’a çok teşekkür etti. Zehra Hanım:

-Başörtüyü de namaz kılarsın diye getirdim. Ha unutmadan seccade ve tesbih de getirdim, deyip saydıklarını çıkardı.

Duru ne yapacağını şaşırdı. Zehra Hanım’a çok teşekkür etti.

            Zehra Hanım gidince Esma Hanım, Duru’ya:

-Ver bakalım eşyaları. Dilara kullanacak.

            Dilara:

-Aman anne onun eşyalarına mı kaldım, şimdi kirletmiştir de.

-Yıkarız kızım, bir şey olmaz.

-Aman anne, boş ver.

            Duru’nun ilk defa bu kadar güzel eşyaları ve kıyafeti olmuştu.

            Ertesi gün jandarmalar okula gidip gitmeyen çocukları kontrol ediyorlardı. Duru da  okula gitmediği için, Esma Hanım’a ceza yazdılar. Esma Hanım da Duru’yu bir bakkalda çırak olarak çalıştırıp okul masraflarını ve cezayı ödedi. Duru’yu okula gönderdi.

            Duru, öğretmenine bütün hayatını anlattı. O zaman öğretmenin gözleri yaşardı. Öğretmenin de kocası ölmüş, evde yalnız başınaydı. Öğretmenin de annesi, babası ölmüş, akrabaları uzaktaydı. Yalnız başına bir öğretmendi. Bir çocuğunun olmasını çok istiyordu ama olmuyordu. Çünkü kocası ölmüştü, bu olamazdı. Yetimhaneden bir evlatlık almayı düşünüyordu. Duru’yu evlat olarak almaya karar verdi. Hele evlat değil, kendi çocuğu gibi bakacaktı. Duru ile konuştu. Duru çok sevinçliydi. Öğretmeni, Esma Hanım’ın yanına gidip onunla da konuştu. Duru’dan kendisine ‘’anne’’diye hitap etmesini istedi. Dilara ile Esma Hanım Duru’dan ayrıldıklarına sevinerek bütün eşyalarını, elbiselerini getirdiler. Duru’nun da artık bir annesi vardı. Hem de öğretmeni. Mutlu çok mutluydu.

                                                        -SON-

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum