Zifiri karanlıklar sizi esir almasın

Zifiri karanlık ilk anda ürkütücüdür ne önünüzü görebilirsiniz ne de sizi bekleyen tehlikeleri… Küçücük bir ışık huzmesi bile olsa önünüzü aydınlatmaya yeter sonrasını siz getirirsiniz ancak o küçük ışığı bulmanız  gerekir.

İşte insanın ruhundaki karanlıklar da böyledir. Karanlık ruh hali bir başladı mı insan hemen tedbir almazsa yolundan sapabilir, başkalarında görüp de çok kınadığı davranışları kolaylıkla yapabilir, hatta ahlakındaki bozukluklar önü alınamaz hale gelebilir. Bu kötü ahlak toplumsal yaşama da olumsuz etki eder. Nasıl mı?

- Kendinize öncelik vermeye başlarsanız bencilleşmeye de başlarsınız hatta böyle bir hale gelirsiniz ki tek düşündüğünüz kendi rahatınız olur, başkasının incinmesi, zarar görmesi sizi etkilememeye başlayabilir. Yolsuzluklar, yanlış üretim, çıkar kavgaları hep bu yüzdendir.

- Güzel söz söylemek varken, kötü sözlere kendinizi bırakırsanız iyi olanı tarif ederken bile tersten anlatır, yanlış anlaşılmalara sebep olur, insanları tedirgin edebilirsiniz. Muhalefet yapalım derken iyi olana bile karşı çıkan hatta milli kazançları engellemeye çalışan kişilerin durumu böyledir.

- Mülayim bir ahlak göstermek, pozitif olmak varken herşeye olumsuz yaklaşırsanız bir süre sonra ağzınızdan ilk çıkan hep itiraz cümleleri olur. Kendi çıkarı olmayan hiçbir konuya destek vermeyen, diyalog kurulamayan, karşı tarafı dinlemeyen insanlar ortaya çıkar.

- Doğruyu söylemek varken kendinizi kurtarmaya çalışırsanız, yalan söylemeye başlar ve bir süre sonra yalan ile gerçeği ayırt edemez hale bile gelebilirsiniz. Adaletsizlik, hakkaniyetten ayrılma böyle başlar.

-Çıkarlarınız etkilense bile adaletli olup vicdan rahatlığını yaşamak yerine, adaletten saparsanız gaddarlaşır, hiç tanımadığınız bir insan haline gelebilirsiniz.

- Güzel olanı övmek, iltifat etmek varken gurur yaparsanız kıskançlığa kapılır hatta güzellikleri görmemeye başlayabilirsiniz. Gelişmeleri, iyi yöndeki değişiklikleri sırf rakip görülen kişiler yapıyor diye yok saymak, hep olumsuzluk beklentisi içinde olmak büyük sıkıntıların da sebebidir.

Birkaç örneğini verdiğimiz bu karanlık ruh halleri zaman içinde insan ahlakında şiddetli bir bozulmaya, vahşileşmeye yol açar. İnsanlardan uzaklaşmaya, kendi içine kapalı hale gelmeye neden olur. Zaman içinde ise vicdan, akıl ve irade kullanılmadığında kişilikte ciddi bir zayıflık oluşur ve insan kötü özellikleri aşmaya artık güç yetiremez hale gelebilir. Böyle insanların yaygınlaştığı bir toplum ise ciddi sorunlar içinde demektir.

İşte bütün bu karanlıklardan kurtulmak, ruhumuzu eğitmek ve güzelleştirmek elimizde ama bunu başarmak için önce dünyada neden bulunduğumuzu iyi anlamamız gerekiyor.

Ayrımları yok edebilmek

Allah bu dünyayı bir imtihan yeri olarak yaratmıştır. Her olay, her konuşma, her bakış bize bir şey anlatır, bir mesaj verir ve bizi seçim yapmaya yöneltir. İnsan, yaşamı boyunca zorluklarla, sıkıntılarla, hastalıklar ve acizliklerle karşılaştığı gibi, nimetlerle ve güzelliklerle de karşılaşır çünkü istisnasız her insan imtihan olur. Bu gerçek, Kuran’da göklerin ve yerin yaratılmasının nedeni olarak bildirilmiştir:

… amel bakımından hanginizin daha iyi olduğunu denemek için gökleri ve yeri altı günde yaratan O'dur… (Hud Suresi, 7)

Amellerimizdeki yani yaptığımız işlerdeki, seçimlerimizdeki, davranışlarımızdaki iyilik bizi diğer insanlardan farklı kılar. Biraz vicdan ve irade kullanarak yaşamın her alanında ve her anımızda güzelliklere vesile olabiliriz:

Parti, mezhep, etnik köken ayrımı yapmadan her kesimden insanın kucaklanması, saygı gösterilmesi, ayrımların ortadan kaldırılması önemli güzelliklerdir. Herkese eşit demokratik haklar istenmesi ya da adaletten yana olunması da bir güzelliktir, ülkemizin çıkarlarını korumak için politika yapmak da güzelliktir, muhalefet ederken, fikirlerimizi başkalarına anlatırken bunu hırs ya da kişisel çıkarlar için değil fayda vermek için yapmak da… İşte bunların bütünü toplumsal anlaşmazlıkların da çözülmesine ve huzura vesile olur.

En başta bizler, inananlar olarak koşulsuz şekilde güzel ahlak göstermek,  İslam’ı yaşamak ve başka insanların yaşamasına vesile olmakla yükümlüyüz. Öncelikle kendimiz adaletli, dürüst, neşeli, şevkli, pozitif insanlar olmalıyız ki bu ahlakın yaşanabilirliğini herkes görsün. Her hareketimizde Allah’tan korktuğumuz, Allah’ı çok sevdiğimiz anlaşılmalı ki bunu herkese anlatabilelim.

Bütün bunları yaparken de hiç kimseyi ayırt etmeyelim, üstünlüğün sadece takvaya yani Allah’a yakınlığa, imana göre göre olduğunu unutmayalım. İnsanlara, dinine, mezhebine, bağlı bulunduğu cemaate/topluluğa, etnik kökeni ya da deri rengine göre değil, Allah’ın ruhunu taşıyan varlıklar yani insan oldukları için değer verelim.

Hucurat Suresi/13- Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.

Önceki ve Sonraki Yazılar